TÜİK, Ocak-Mart 2019 millî gelir (GSYH) tahminlerini yayımladı. Tablolar, ekonominin küçülme boyutunu ve biçimini veriyor.
Türkiye niçin iktisadî bir krize sürüklendi? Bu soruyu bu köşede ve farklı vesilelerle yanıtlamaya çalıştım. Son GSYH verileri ise, Ekim 2018 ile Mart 2019 arasındaki altı aylık dönemde ekonominin ne kadar ve nasılküçüldüğünü betimliyor.
Aşağıdaki tablolarda ekonomik küçülmenin yaşandığı bu dönem, on iki ay öncesi (yani Ekim 2017-Mart 2018) ile karşılaştırılıyor. Bulgular, sabit fiyatlı (yani “hacim endeksli”) millî gelir tablolarından türetiliyor.
Türkiye ekonomisi sözü geçen altı ayda yüzde 2,8 oranında küçülmüştür. (Ocak-Mart 2019’da ise küçülme temposu yüzde 2,6 olarak hesaplanmıştır.)
Ekonomi dibe vurdu mu? Küçülme sürmekte midir? Bu sorular Mart sonrasının verilerine, olgularına bakılarak yanıtlanabilir.
Bu tespitler ve sorular bu yazının konusudur.
Küçülme sektörlere nasıl yansıdı?
Tablo 1, üretim yoluyla (sektörlere göre) hesaplanan millî gelir bulgularını içeriyor. Son altı ay içinde tarımın millî gelirdeki payı yüzde 4’ün biraz üzerindedir; sıfıra yakın büyüme gösteren bu sektörün ekonominin seyri üzerindeki etkisi çok sınırlıdır.
Millî gelirdeki daralma ise, ekonominin üç büyük sektöründe (sanayi, inşaat ve hizmetlerde) yoğunlaşmıştır. Bunalımın içsel etkenlerinden biri, inşaat sektöründeki aşırı birikimdi. Ulusal ekonominin en hızlı küçülen sektörü de inşaattır.
TÜİK’in sınıflamasında “hizmetler”, ticaret, ulaşım, taşımacılık gibi alanları kapsar. Son altı ayda yüzde 2 oranında küçüldüğü belirlenmiştir.
Buna karşılık TÜİK, genellikle “hizmetler” sektöründe kabul edilen finans-sigorta, gayri menkul, iletişim-bilgi, “meslekî” destek ve kamu yönetimi gibi alt-kolları ayrı başlıklar altında hesaplıyor. Bunların içinden sadece “kamu yönetimi”ni Tablo 1’e aldım. Devletin “kamu hizmetleri üretimi” olarak millî gelire katkısı burada yer alıyor.
Kriz ortamında yüzde 7,2’lik bir büyüme ivmesi içeren “kamu yönetimi”nin istisnaî durumu, iktidarın krize karşı savunma tepkisinden kaynaklanmıştır. Bu olgunun bir diğer uzantısı, Tablo 2’de de gözlenecektir.
Yukarıda saydığım “türlü-çeşitli hizmetler”in tümü (kamu yönetimi hariç), cari fiyatlarla GSYH’ya yüzde 20 civarında katkı yapar. TÜİK’in ana tablolarındaki ağırlıkları ve “hacim” hareketlerini kullandım ve “türlü-çeşitli hizmetler toplamı”nın Ekim 2018-Mart 2019 arasında reel olarak yüzde 4,8 oranında küçüldüğünü hesapladım. Ekonomik küçülmenin sektörel yaygınlığı bu bulguyla da destekleniyor.
Sektörlerde küçülme olgusunun yaygınlığı, Kasım 2018-Şubat 2019 arasında toplam istihdamda 12 ay öncesine göre 772,000 kişilik daralma ile de doğrulanıyor. Ekonomik büyüme ile artan işsizlik eş-zamanlı olabilir. Ulusal ekonomi küçülmeden istihdamın daralması ise olağan değildir.
Harcamalar yoluyla millî gelir
Millî gelir harcamalar yoluyla hesaplandığında iç talebin üç ana kalemi (özel tüketim, yatırım ve devletin cari harcamaları) toplanır; mal ve hizmet ihracatı eklenir; ithalat çıkarılır. Harcamalar yoluyla GSYH toplamı böyle hesaplanır.
Tablo 2, millî geliri oluşturan ana harcama kalemlerinde son altı ayda gerçekleşen reel değişimleri (yüzdeler olarak) veriyor.
İç talep öğelerindeki tek reel artış, cari kamu harcamalarında gerçekleşmiş. AKP’nin Mart sonuna kadar sürdürdüğü seçim ekonomisinin sonucu… Bu olgunun sektörel yansıması Tablo 1’de (sütun 5’te “kamu yönetimi” başlığı altında) yer almıştı.
Üç ana sektörde ve istihdamda gerçekleşen daralma, gelirleri aşan enflasyon temposuyla birleşmiş; özel tüketim harcamalarını da reel olarak (%6,9 oranında) aşağı çekmiştir. Ekonominin gelecekteki büyüme potansiyelini belirleyen sermaye birikimindeki yüzde 13’e yaklaşan çöküntü endişe vericidir.
Buna karşılık dış ticaret, millî gelirde iç talepten kaynaklanan küçülmeyi frenlemiştir.
İhracattaki yüzde 10’luk artış ve ithalatta çok daha hızlı (%26,4’lük) daralma, ulusal katma değerin ülke dışına aktarımını tersine döndürmüştür.
Ödemeler dengesinin dolarlı verileri, TÜİK’in GSYH hesabıyla tutarlı değildir: Sözü geçen altı ayda mal ve hizmet ihracatı sadece yüzde 5 artmış; TL’deki değer kaybının (devalüasyonun), üretimi ve ihracatı tetikleyici etkisi sınırlı kalmıştır. Dolar hesabında ithalattaki daralma ise GSYH hesabına yakındır; ama (% 23,4 ile) biraz altındadır. Bu farklılığı yaratan etkenler (dolar fiyatındaki çalkantılı artış ve dış ticaret hadlerindeki değişme) daha önce bu köşede tartışıldı. Bu soruna burada dönmeyeceğim.
Hazine Bakanı’nın “dengelenme” dediği dış ticaretteki uyum, aslında krizin yansımasıdır: Üretken sektörler küçüldüğü ve halk sınıfları yoksullaştığı için yatırım, ara-malı ve tüketim malı ithalat talebi hızla düşmüştür.
Küçülme devam ediyor mu?
Bugünkü verilere göre Türkiye ekonomisinin küçülmesi, 2008-2009 bunalımında yaşanan boyutta değildir. Önceki krizin en sert dönemi ilk altı ayda yaşanmış; eski GSYH hesabına göre ekonomi yüzde 10,7 oranında daralmıştı. Ekim 2018-Mart 20119’da belirlenen yüzde 2,8’lik küçülme ise on yıl öncesine göre bir hayli ılımlıdır.
IMF, Türkiye millî gelirinin 2019’un tümünde yüzde 2,5 oranında daralacağını öngörüyor. Nisan ve sonrasının verileri ne gösteriyor?
Kalkınma Bakanlığı’nın 24 Mayıs tarihli bültenine göre iç talepteki daralma Mart sonrasında da devam etmektedir. Bir yıl öncesine göre Nisan’da otomobil satışı %56, beyaz eşya satışı %7, elektrik tüketimi %1 civarında düşmüştür. Açılan şirketler %21 oranında azalmış; kapanan şirketlerin sayısı ise (tam tersine) %26 artmıştır.
Mart-Nisan arasında imalat sanayii kapasite kullanım oranında ılımlı (%74,3 → %75) bir artış gözlenmiştir; ama İSO’nun sanayi sektörü için hesapladığı PMI üretim değeri (47,2→46,8) gerilemiştir. Bu endeksin 50 altındaki değerleri daralma göstergesi olarak kabul edilir.
Peki, AKP’nin krize karşı izlediği (ve yukarıda etkili olduğunu belirlediğimiz) malî genişleme sürdürülebilir mi?
Sorunlar artıyor: Ocak-Nisan 2019’da kamu dengelerini (on iki ay öncesine göre ve milyar TL olarak) gözleyelim: Faiz dışı fazla, açığa dönüşmüştür: +2,2 → -16,0… Genel bütçe açığı da tırmanmıştır: -23,2 → -54,5…
2019 için belirlenen bütçe açığı sınırı 80,6 milyar TL’dir ve dört ayda bu sınırın üçte ikisi aşılmıştır. Kamu maliyesinin iç talebi kamçılama yönteminin sınırlarına ulaşılmıştır.
Dışsal tedirginlikler…
Kamu maliyesinde “çare tükenmez…” denebilir; ama, uluslararası finans çevreleri, bugünlerde (bir zamanlar AKP’nin “medar-ı iftiharı” olan) kamu dengeleri üzerinde titizlik göstermeye başlamıştır. TCMB’nin rezervleri de mercek altındadır.
Bugünkü krizin dışsal şoku henüz tam yaşanmadı; ama gündemdedir. Dış finansmanın maliyeti, hatta işlerliği için önem taşıyan “batık kredi takası” anlamına gelen CDS göstergesine bakalım: Türkiye’nin 23 Mayıs 2019 CDS değeri 474’tür ve “yükselen ekonomiler” içinde rekor düzeydedir.
Bakan Albayrak, Türkiye’nin bir iç borç krizi içinde olduğunu Nisan’da açıkça itiraf etmişti. İnşaat ve enerji sektörlerinde batık kredilerle, şirketlerle ilgili pazarlıklar sürmektedir. Bu gerilimlerin bir dış borç krizine dönüşmesi, bunalımı ağırlaştırır.
ABD, özellikle Trump, uluslararası ekonomik istikrarsızlığı beslemektedir. Ağırlaşırsa Türkiye’ye fazlasıyla yansıyacaktır.
soL / 07.06.19