Okyanusun ortasındaki bir kıta, Eylül 2019’dan beri yanıyor. Bu yangında 26’sı insan yarım milyon hayvanın öldüğü, binlerce metrekarelik alanın kullanılamaz hale geldiği ifade edildi. İşte bu nokta herkesin aklında aynı soruya neden oluyor: Neden?
Yanıt olarak ilk akla gelen Avustralya’nın yangına hazırlıksız yakalandığı. Oysa öyle değil, evet eksiklikler, ihmaller var, ancak yangına hazırlık konusunda Canberra dünyadaki pek çok ülkeden iyi durumda. Dünya genelinde olduğu gibi Avustralya’da da yangın sezonu olarak bilinen dönem gittikçe uzuyor. The Economist’in son sayısında konuyu ele alan makaleye göre Batı ABD, Doğu Akdeniz, Afrika Kıtası ve Orta Asya şu an risk altındaki bölgeler. The Economist, aynı çalışmada yangınlardaki ölüm ve tahribatın gittikçe arttığına da dikkat çekiyor (2019’da Los Angeles yangınında 100 kişi, Yunanistan yangınında 80 kişi öldü). Yani görmek isteyenler için aslında sorun bir anlık değil, yıl yıl farklı ülkelerde özellikle sıcak ve kurak yaz aylarında canlılar aynı felakete gebe. Bu analizde Avustralya’da yaşananlara kulak vereceğiz.
Adım adım gelen kıyamet alevleri
Yangını yaşayan Avustralya halkı durumu “katliam, facia, kıyamet” diye tarif ediyor. Ancak bu durum bize bazı dersler sunuyor. Nisan ayından bu yana yangınla mücadele eden halk, öfkeli ancak yılmıyor. Yaşananlara yakından bakınca yangına neden olan bir yerellik değil, Avustralya’da yaşanan hepimizi ilgilendiren kolektif bir suç mahalli. Bu yangın bize bilim insanlarının yıllardır Antarktika, Arktik bölgelerindeki buzul erimesini izah ederken “dünyanın sıcaklığı artıyor” uyarısının haklılığını gösteriyor… Artan ortalama sıcaklık, sadece kutup bölgelerini ve oradaki canlılara hayatı dar etmiyor, yangına müsait bitki örtüsünün yaygınlaşmasına neden oluyor. Özellikle kuraklık, bu anlamda akla gelen ilk bulgu. Örneğin Avustralya yüzyıl önceye göre ortalama 1.5.-1.7 derece daha sıcak. Ülke 2019’da sıcaklık rekoru kırdı.
Yüzyıl önceye göre sorun sadece sıcaklıkla sınırlı değil, Avustralya’nın aldığı yağmur da yüzde 40 azaldı. Yaz aylarında Türkiye’de seller yaşanmaya başlandı. İklimdeki değişim dünyanın her yerinde mevsimlerin tayinini zorlaştırıyor. Uzmanlar yağmurun yağmamasının sadece yangınlara zemin yaratmadığını aynı zamanda yangın kontrolünü güçlendirdiğinin altını çiziyor. Aşırı kurak kalmış çalılıklar, çıra gibi yanıyor ve bu yangına yetişmeyi de kontrol altına almayı da çok zorlaştırıyor.
Sözün özü, Avustralya’da aylardır süren yangın, iklim değişikliği konusunda en şüpheci olanın bile pozisyonunu sorgulamasına neden olacak göstergeleri beraberinde getirdi. Bilim insanlarının sıcaklık değerlerine dönük dikkat seslenişi, artık soyut bir “gözümü kaparım, kulağımı tıkarım”la geçiştirilemez. En somut vakalar, deliller yanan kangurular, ormanlar, karıncalar, kuşların bedenlerinde, evini arkada bırakmış, hoş geride bir evi bile artık kalmamış insanların tedirgin gözlerinde.
Halkı çıldırtan rahatlık: Morisson’un Havaii tatili
Avustralyalı bilim insanları ve dışarıdan durumu gözlemleyen ekolojistlerden bir kısmı yaşananın büyüklüğünü anlatmak için “bu bir yangın değil, atom bombası” benzemesini yapıyor. Binlerce insan evlerinden, bazen donanma gemileri bazen otobüslerle başka bölgelere naklediliyor. Gençlerden yaşlılara insanların aldıkları tek eşya birer yastık ve pek çoğu yanlarına evlat edindikleri kedilerini, kuşlarını, köpeklerini almış. Peki nasıl oldu da adım adım geliyor diyen bu kıyamette bu ülke sağır kaldı? İhmal ve yaşananı idrak etmeyen kim?
Yangının yerle bir ettiği yerlerden biri olan New South West sakinlerine göre bu yangından bu kadar hasar olmasında hükümetin, özellikle başbakanın suçu büyük. Liberal Parti’den Başbakan olan Scott Morrison Ağustos 2018’de parti mücadelede az bir oyla galip geldi. 8 ay sonra yapılan seçimde göçmen karşıtı tavrı ve bunu işsizlikle ilişkilendiren popülist vaatleriyle rakiplerini geride bıraktı. Seçim kazanmış Morrison çok değil 8 ay sonra adeta ülkesinde istenmeyen insan oldu.
Başbakan Morrison yangın bölgelerinden New South West gittiğinde halk kendisine dönük öfkesini sakladı. Gamsız başbakana kimisi yanan evini, kimisi canlarından olan hayvanları gösteriyordu. Sözlerini hiç sakınmadan “Biz burada alevlere teslim olmuşken, siz Havaii’de tatil yaptınız, kendinizden utanmalısınız” diyorlar. “Ülke yanarken bir insan nasıl tatil yapar ki” diye düşünüp araştırma yapınca nasıl bir insan bilinmez ama Scott Morrison yapıyormuş demenize neden olacak doğrulamayla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Morrison başbakanlık koltuğuna oturduğunda Avustralya halkının yüzde 60’i iklim kriziyle yangınlar arasında bağ kurarken o abartıyorsunuz diyenlerin safındaydı. Kendisinin ihmali olduğunu düşünen halka karşı Morrison “tek suçlu ben değilim, etrafta bir sürü suçlu kişi var” diyerek kendini savundu. O suçlulara kısaca bakalım.
Avustralya’nın kara elmasla imtihanı
İklim krizinin başlıca nedeni karbon salımı, özellikle hidrokarbon yakıtlar (kömür, petrol ve doğal gaz) bu duruma etki ediyor. Öte yandan Avustralya dünyadaki en büyük kömür üreticisi ve ihracatçısı. 1990’lara göre ülkenin kömür üretimi iki kat arttı. Kömürün yüzde 75’i Çin, Hindistan, Japonya başta olmak üzere farklı adreslere ihraç ediliyor. İçerdeyse tüketim oranı düşmekle beraber elektriğin yüzde 60’ı hala termik santrallerle üretiliyor. Bu durum Avustralya’nın kişi başına tüketim oranıyla karbon salınımında dünyada lider yapıyor. Üstelik yükselen itiraz seslerine karşın Morrison hükümeti karbon emisyonuna dönük vergi artırma yoluna gitmiyor. Daha kötüsü kömür üretimi, santral açma konusunda teşvikler yağdırmaya devam ediyor. Özetle Liberal Parti, kömür üreticileri başta olmak üzere pek çok özne iklim krizine kulak tıkıyor.
Özel kıtanın en eski sakinlerinin feryadı
Avustralya ekolojik olarak kendine has bir coğrafya. Bitki örtüsü ve yapının yüzde 87’si kıtaya özgü. Kıtaya özgü bitki örtüsü ve iklim, dünyada görmediğimiz hayvan ve bitki türlerine kıtanın ev sahipliği yapması demek. Tam da bu nedenle burada yaşayan canlıların özel olarak korunması gerekiyor.
Bu özel kıtanın özel canlılarının büyük bir kısmı yanarak öldü. Hem sosyal hem geleneksel medyada farklı sayılar dönüyor. Öncelikle her canlının kıymetli olduğunu ve canlıların rakamlara indirgenemeyeceğini söylemek lazım. Bununla beraber alanın uzmanları, yangın olan pek çok yere ulaşımın hala sağlanamadığını, hasar tespiti için çok geride olduklarını ve net bir sayı vermenin zor olduğunu söylüyor ve ekliyor: üstelik bahsettiklerimiz belirli bir büyüklükte olanlar, karıncalar, sürüngenler, böcekler, kuşlar büyük hesaba dahil değil. Atlar, kangurular, koalalar gibi canlılar konusunda telaffuz edilen sayılarsa insanın katkısıyla bu canlılara kıyametin yaşatıldığını gösteriyor. Boynuzlar yanmış bir gergedan, patileri yanmış bir koala sayıların ötesinde tüm dünya için değilse bile onların kıyameti yaşadığının en büyük karinesi. Elbet sayıları göz ardı edemeyiz, ancak bu kıyamete neden olan faktörleri düşünme ve vicdan muhasebesi yapmak şart… “Avustralya’da olan İstanbul’da olmaz diyenler vicdanlarıyla İstanbul’a kanal başta olmak üzere çevreye, tarihsel yapılara, hayvanlara yaşatılanlara bakabilir. Her kıyamet alevlerle gelmek zorunda değil neticede.
Gazete Duvar / 12.01.20