Görevden alınan DİSK/Tekstil Antep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen, sendikal anlayışının birçok kesimi rahatsız ettiğini belirterek, “İşçilerin karar aldığı ve yönettiği bir sendikanın, sınıf sendikacılığının inşa edilmesinden vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Mehmet Türkmen ile iki yıllık görev sürecini, görevden alınmasını, sendikal bürokrasiyi ve bundan sonra yapacaklarını konuştuk.
“Bana bir açıklama bile yapılmadı”
İki yıldır başta Antep ve Urfa’da örgütlenme çalışması yürüten DİSK/Tekstil Gaziantep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen, görevden alındığını sosyal medyadan duyurmuştu. Türkmen paylaşımında, "11 Kasım itibariyle görevden alınmışım. Bugün Uğur Tekstil işçilerine de mesaj gönderilmiş. SGK’ye ve valiliğe bile günler öncesinden bildirmişler. Ama şu ana kadar bu konuda bana doğrudan iletilen, bana ulaşmış hiçbir bilgi ve belge yok. Bari bunu, bu kadar gizli yapmayın. Bölge temsilcisi olarak iki yıldır görev yaptığım ve bu süre içinde binden fazla üye yaparak barajı aşmasına katkı sunduğum sendikadaki görevimden alınıyorum ama bunu yaparken tenezzül edilip bana bir açıklama bile yapılmıyor. Yazık size” ifadelerini kullandı.
Mehmet Türkmen’i görevden alan DİSK/Tekstil yönetimi ise yaptığı açıklamada, "çalışma anlayışındaki uyumsuzluk" gerekçesini öne sürdü. Türkmen’in 11 Kasım itibariyle görevden alındığını, SGK’ye bildirim yapıldığını belirtti.
“Sendika başkanının yönetme tarzı böyle”
11 Kasım tarihinde görevden alındınız. SGK ve valiliğe günler öncesinden bildirilmesine rağmen size doğrudan bildirim olmadığını açıkladınız. Bu tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tutum garipsenecek bir tutum, anlamak gerçekten mümkün değil. Ancak ben kendi adıma önceden yaşananları düşündüğümde, çok şaşırmadım. Çünkü bu yeni bir durum değil. Ben bu sendikada göreve başladığımdan beri sendika genel başkanı ve merkezi ile aramızda sendikal anlayışımızdan kaynaklı bir farklılık hep vardı. Bundan kaynaklı tartışmalar hep oluyordu. Sürdürdüğüm sendikal mücadele ve biçimine yönelik genel başkanın hep engelleme girişimi oluyordu. Ama bugüne kadar bir şekilde çözdük. Ancak en son Uğur Tekstil’de yaşananlar durumu bu noktaya getirdi. Sendika ve patron arasındaki görüşmelere işçi temsilcileri dahil edilmedi. Benim de bu konuda ısrarım vardı. İşçilerin bilgisi ve katılımı ile sürmesi gerektiğini söylüyordum. İşçilere sorulmadan toplu sözleşme taslağının tartışılmaya başlandığını öğrendik. Ayrıca fabrika patronu Hayri Uğur’un benden rahatsız olduğunu söylediği ve sendika başkanı Kazım Doğan’ın, sendika kabul ederse benim burada olmayacağıma dair söz verdiğini öğrendik. Fiilen beni tasfiye etmeye çalıştı. Bölgede çalışma yürüten uzman arkadaşımız Deniz Kar görevden alındı. Benim görevimle ilgili yapılmış hiçbir değişiklik yokken genel başkan vekili, Urfa’da benden habersiz işçilerle görüşmeye başladı. Ben defalarca yöneticilerle bana dair tasarrufları olup olmadığını sormama rağmen, bana doğrudan bir bilgilendirme yapılmadı. Bu sendikanın genel başkanının sendikayı yönetme tarzı böyle maalesef.
Sendika merkezi yaptığı açıklamada "çalışma anlayışındaki uyumsuzluktan" dolayı görevden alındığınızı söylüyor. Bu "uyumsuzluk"tan ne anlamamız gerekiyor?
Baştan beri bir uyumsuzluğumuz hep vardı. Merkezin sahip olduğu sendikal anlayışla, benim sendikal anlayışım arasında farklılık hep vardı. İki yıldır sürdürdüğümüz pratik ile sendika merkezinin pratiği arasındaki uçurum herkes tarafından fark ediliyordu. Bu anlayış farkına rağmen niye sendikada görev aldığımı sorabilirsiniz. Ben göreve başlarken sendika merkezinde nasıl bir anlayışın hâkim olduğunu biliyordum. Bunu açık konuştuk. Onlar bana görev vermek istediler. Ben daha önce de bu sendikada görev aldım, işçiyken de bu sendikaya üyeydim. Bu anlayış farkına rağmen bana görev vermek istemelerinin sebebi, bu bölgede daha önce hâkim olan sendikal anlayış yüzünden örgütlülüğün kaybedilmiş olması. Ayrıca bir baraj sorunu yaşanıyordu. Ben işçilerin iradesiyle hareket edeceğimi en başından söyledim. Buna yukardan bir müdahale olursa kabul etmeyeceğimi belirttim ve bunu baştan konuşalım dedim. Sendika başkanı bütün yetkinin bende olduğunu ve müdahale olmayacağını söyledi. Ben de görevi böyle kabul ettim.
“Görevden alınmamla işçilerin çıkarılması tesadüf değil”
Görevden alınmanızın ardından DİSK Tekstil'in örgütlendiği Uğur Tekstil'de üye işçiler işten çıkarılırken Özak Tekstil'de üye işçiler, ücretsiz izne gönderildi. Sendika merkezi ile patronlar arasında sizden habersiz bir anlaşma mı var?
Özak işçileri için bunu diyemesem de Uğur Tekstil’de yaşananların benim görevden alınmamla olmasının, tesadüf olmadığını düşünüyorum. İki gün önce fabrikanın yeni ortağı işçilerle toplantı yapıyor, bu toplantıda işçilere benim görevden alındığım söyleniyor. İşçiler de buna tepki gösteriyor. Patron bunun üzerine toplantıyı bitirmek zorunda kalıyor. İşveren bunun üzerine fabrikaya Genel Başkan Vekili Mehmet Ali Başak’ı çağırıyor. Burada işçiler neden görevden alındığımı soruyor. İşçiler bu süreçte benim yanımda olduğumu vurguluyor. Bütün işçiler, genel başkanın fabrika patronuyla anlaşarak beni tasfiye ettiklerini düşünüyor, ben de böyle düşünüyorum. Başak, işçileri ikna edemeyince, patron bütün işçileri jandarma zoruyla fabrikadan dışarı çıkartıyor. İşçiler benim görevden alındığımı patrondan öğreniyor. Yaşananların ardından da sendika merkezinden sadece Uğur Tekstil işçilerine benim görevden alındığıma dair mesaj geliyor. Herhalde bu tesadüf olmasa gerek. Sendika merkezinde yöneticilerin hepsinin bu sürecin içinde olduğunu söyleyemem ama ne yazık ki onlar da durumdan haberdar olmalarına rağmen, olanlara sessiz kaldılar. Bu suça ortak oldular diye düşünüyorum.
Görevden alınmanızdaki temel etken sizce ne? Çalışmalarınız başka kesimleri de rahatsız etmiş olabilir mi?
Bu bölgede sürdürdüğümüz mücadelenin birilerini rahatsız ettiği kesin. Başta Antep ve Urfa’daki patronların ve onları temsil eden devlet yetkililerinin de rahatsız olduğuna şüphe yok. Bunu zaten çeşitli biçimlerde gösteriyorlardı. Pek çok direniş ve örgütlenme çalışmamız oldu. Bu mücadelelerin hepsinde kolluk kuvvetlerini, devlet güçlerini karşımızda gördük maalesef. Patronların tüm suçlarını seyrettiler ancak işçilerin mücadelesinin de karşısına dikildiler. Bu anlaşılır bir şey, bunda garip bir şey yok. Patronlar, işçilerin mücadelesinden elbette rahatsız olur. Asıl trajik olan, görevi işçileri örgütlemek olan bir sendikanın başkanının da bundan rahatsız olması.
“Yaşananlar işçilerin güvenini tekrar kırdı”
Antep ve Urfa uzunca bir zamandır işçi örgütlenmesinin zayıf olduğu merkezlerdi. İşçilerin sendikalara yönelik güveni çok zayıftı. Sizin böyle bir çalışma yürütüp sendikanızı güçlendirdikten sonra bu şekilde görevden alınmanız işçilerde nasıl tepkilere neden oldu? Bu tutum sendikaya olan güveni etkiledi mi?
Antep ve Urfa da dahil olmak üzere bütün bölgede tekstil işkolunda örgütlülük çok az, hatta yok denecek halde. Bunun çok sebebi var şüphesiz. Ancak en önemli sebeplerden biri, ne yazık ki bu bürokratik sendikal anlayış. Özellikle Antep’te birçok kez örgütlenme deneyimi yaşandı. Ancak her seferinde sendikalar işçileri yüzüstü bıraktı. İşçilere sorulmadan sözleşmeler yapıldı. İşten atılan işçilere sahip çıkılmadı. Pek çok direniş yenilgiye uğradı. Antep’teki en önemli direnişlerden biri 10-11 yıl önce yaşanan Çemen Tekstil Direnişi’ydi. 75 gün süren grev ve direniş bütün engellere rağmen zaferle bitti. Ancak sonrasında sendika yönetimi işçilerden habersiz üç aylık sözleşmeyle işçilere ihanet etti. Antep’te OSB’de 200 bin işçi çalışır ve yarısından fazlası Çemen Tekstil’de yaşananları bilir. Bütün bunların sonucunda sendikalara olan güven tamamen sıfırlanmıştı. İki yıldan beri en çok uğraştığımız şey, işçilerin güvenini inşa etmekti. Bunda da epey mesafe almıştık. İşçiler, ilk kez sabah saatinde işçi durağında bildiri dağıtan sendika gördü. İlk kez, bir tek işçi için bile fabrika önünde direnen sendika gördü. İki yılda binden fazla üye yaptık. Ama bu yaşananlar, işçilerin güvenini tekrar kırdı. Ama burada işçiler, işçi komiteleri ile toplantı yapıyoruz. İşçiler artık şunun farkında, sendikalardaki bürokratik anlayışa karşı nasıl bir sendikal anlayış olmalı, bunu biliyorlar. Burada önemli olan, hangi sendika olduğu değil işçilerin yönettiği, karar aldığı bir sendikanın olması. İki yıllık süreç hem işçiler hem de bizim için öğretici oldu. Bizler de bu deneyimle işçilerin karar aldığı ve yönettiği bir sendikanın, bir sınıf sendikacılığının inşa edilmesinden vazgeçmeyeceğiz.
Bu süreçten sonra işçileri neler bekliyor? İşçiler arasındaki çalışmalarınız devam edecek mi? Edecekse nasıl edecek?
İki yıldır biriktirdiğimiz bir deneyim var. Hem Urfa’da hem Antep’te örgütlenmeye devam ettiğimiz 10’un üzerinde fabrika var. Bu fabrikalarda işçi komitelerimiz var. 12-13 ayrı fabrikadan işçilerle bir araya geldik. Yüzlerce işçi katıldı bu toplantılara. Bu toplantılarda işçilerle bundan sonra bu mücadeleyi nasıl sürdüreceğimizi tartışıyoruz. Bundan sonra ne yapacağımıza işçilerle tartışıp karar vereceğiz. Bağımsız bir sendikayı da tartışıyoruz. Çünkü herkes bu sendikal bürokrasiden bıktı. Tabii bunu mevcut bir sendikada sürdürme konusu da tartışılıyor. Ancak bu, işçilerin iradesinin hâkim olduğu, mücadeleci bir sendikacılığı güvenceye aldığımız koşullarda olabilir. Ama şu an için işçiler içinde bağımsız, yeni bir sendika kurma fikri daha ağır basıyor. Henüz bir karar vermedik. Kesin olan şu, nasıl devam edecekse etsin, biz işçilerin karar alıp yönettiği sınıf sendikacılığından taviz vermeyeceğiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Cihan Anıl Bölükbaş- Gazete Duvar / 28.11.21