Gazeteciler nelerle suçlanmadı ki bu dönemde.
Bir gazetecinin Tabiat Parkı’nda çektirdiği fotoğraf suç dosyasına girdi, bir başka gazetecinin Hrant Dink anmasında bir yaşındaki oğluyla çektirdiği fotoğraf.
Savcılık, THY'de yaşandığı iddia edilen bir taciz olayına ilişkin haber yapmak isteyen muhabir için "Türkiye Cumhuriyeti devletini zora sokuyor" dedi.
Van depremine ilişkin haberleri için bir gazeteciye de "T.C. aleyhine kara propaganda" suçlaması getirildi.
Basın toplantısını izlemekle suçlandı onlarca gazeteci. Bir gazeteci, telefonda ölen bir yurttaşın cenazesinin ne zaman yapılacağını sorduğu için suçlandı, yapılan panele ilişkin arkadaşından görüntü istemesi suç sayıldı.
Oğluna pantolon alamadığı için intihar eden babanın haberini yapan gazeteci gözaltına alındı.
Öyle ki sokağa çıkma yasakları sırasında uluslararası basın kuruluşları için fotoğraflar çeken bir gazeteci "terör örgütü propagandası" yaptığı gerekçesiyle Berlin'den İstanbul aktarmalı Lübnan'a giderken Sabiha Gökçen Havalimanı'nda gözaltına alındı.
"Gazetecilik suç değildir" diyen gazetecilik öğrencisi tutuklandı.
İhbarlar, gizli tanıklar, emniyetten gönderilen ihbar e-postalarıyla tutuklandı gazeteciler.
Yaptıkları haberler, tuttukları notlar, çektikleri fotoğraflar ‘suç delili’ sayıldı.
Haber kaynaklarıyla yaptıkları görüşmeler “terör örgütü propagandası” gibi yansıtıldı.
Hepsinin “suç”u ortaktı aslında; işlerini yapmak, gerçekleri halka aktarmaya çalışmak.
En kolay yafta yapıştırıldı üstlerine “terör örgütü üyeliği”, “terör örgütü propagandası”.
"Gazeteci görünümü altında eylemci" olarak suçlandı, "örgütsel gazetecilik yapıyor" dendi.
Şimdi onlara bir yenisi daha eklendi. Şimdi o suçlamalara bir yenisi eklendi: "Devlet karşıtı gazetecilik."
Genç bir gazeteci Esra Solin Dal. Hakkında 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Görüş almak, söyleşi yapmak için haber kaynaklarından randevu talepleri iddianamede suçlama konusu yapıldı.
Ne yapmış Dal?
Afrin'deki kadın ve çocuk ölümlerine ilişkin İHD ve Diyarbakır Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu üyesi avukattan randevu istemiş.
İzlediği habere ilişkin notlar tutmuş cep telefonunda.
Ermeni Udi sanatçı Yervant Bostancı ile Ermeni tehcirine ilişkin röportaj yapmak istemiş. İşte en büyük suçu da bu olmuş. Savcıya göre “devlet aleyhinde gazetecilik faaliyeti” yürütüyormuş Bostancı.
Ne deniyor iddianamede:
"19 numaralı görüşmede ise sözde Ermeni soykırımı konusunda Ermeni bir sanatçıyla röportaj yapmak istediği, şüphelinin, PKK/KCK terör örgütünün ideolojisi doğrultusunda devlet aleyhinde gazetecilik faaliyeti yürüttüğü…"
Birçok gazetecinin dosyasında olduğu gibi Dal’ın basın açıklaması ve protestoları takip sırasında çekilen fotoğrafları da “eyleme katılmış” gibi gösterilmiş.
Gelin görün ki “teknik araçla takip edildiği için herhangi bir delil elde edilemediği” de belirtilmiş.
Delile filan ihtiyaçları da yok zaten. Bu devirde “gazetecilik suç” onların gözünde.
Yaratmak istedikleri şey “devlet gazetecisi”, siz bunu “AKP gazetecisi” olarak da okuyun.
Basın kartını doğrudan Saray’dan alacak gazeteciler elbette onların belirleyeceği sınırlar çerçevesinde “gazetecilik” oynayabilir.
Ama mesleklerini yapmak için onların vereceği karta ihtiyaç duymayan gazeteciler, “devletin gazetecisi” olmamaya devam edecekler.
Artı Gerçek / 05.01.19