Son zamanlarda bütün gözler Fırat’ın doğusuna kilitlenmiş durumda. Bölgedeki Ayn İsa kasabası kasım ayından itibaren TSK’nın ve yönetimindeki Suriye Mili Ordusu güçlerinin hedefindeydi. Bu ayın başından itibaren kasabayı kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri-SDG ile çatışmalar sıklaştı. Her iki tarafın ağır kayıplar verdiği süreli çatışmalarla birlikte Türkiye’nin Ayn İsa’ya yönelik kapsamlı bir operasyona hazırlık yaptığına dair güçlü bir kanaat oluşmuş durumda. Kaldı ki İdlib’de TSK yanlısı gruplara yönelik operasyon saati yaklaşırken ve Rusya’nın “uyarı” niteliğindeki operasyonları sıklaşırken de Türkiye, İdlib’e yönelik bir çıkış yapmak yerine, doğrudan Fırat’ın doğusunu hedef gösterdi sürekli. Hatta Türkiye’ye en yakın gruplardan biri olan Feylak ul-Şam’ın karargahı Rus uçakları tarafından yerle bir edildiğinde de Türkiye’nin işaret ettiği yer yine Fırat’ın doğusuydu. Yani Arapların deyimiyle davullar İdlib’de çalarken Türkiye düğünü Ayn İsa’da kuruyor. Bu yüzden Ayn İsa savaşı kapıda demektir.
Bu sebeple Rusya’nın arabuluculuğunda SDG ve Suriye ordusu yetkilileri arasında müzakereler başladı. Türkiye’nin operasyonunu durdurmak için temas hatlarına Suriye ordusunun konuşlanması, Rusya-Suriye-SDG üçlüsünden oluşan ortak savunma noktalarının kurulması konusunda bir anlaşmaya varıldı. 9 Aralık’ta sağlanan bu mutabakat gereğince Ayn İsa’nın güney, doğu ve batı kırsallarında üç ortak kontrol noktası oluşturuldu.
Ancak anlaşmaya varıldığı söylenen diğer adımlar henüz atılmadı. O da şudur: Kamu kurumlarının tekrar aktifleşmesi ve kentin yönetiminin Şam’a devredilmesi… Başlangıçta bu konuda bir anlaşmaya varıldığı, 8 ay ile 1 yıl süreli bu anlaşma çerçevesinde devir işlemlerinin aşamalı olarak gerçekleşeceği bildirildi. Ancak son gelişmelere bakıldığında, üç ortak gözlem noktalarının kurulması dışında herhangi bir anlaşmaya varılamadığı görülüyor. Yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre bir anlaşmaya varılamamasının nedeni, Rusya’nın kentin Şam yönetimine devredilmesi talebini SDG’nin kabul etmemesidir. SDG’li yetkililere göre ise ortak kontrol noktaları kurulmasına rağmen Türk saldırıları devam etti ve Rusya engellemek için hiçbir şey yapmadı, bu yüzden anlaşma yok…Dolayısıyla şu anda askeri gerilim tırmanmaya ve savaş tamtamları çalmaya devam ediyor.
“Rusya Türk sopasıyla SDG’ye sınırlı seçenekler sundu”
Şam yönetiminden konuya dair herhangi bir açıklama yapılmazken yerel kaynaklarda, Rusya’nın SDG’lilere sunduğu iki seçenek tartışılıyor. Rus medyasından aktarılan bu iki seçenek şudur: SDG ya Rusların önerdiği anlaşamaya varır ya da Türkiye güçlerine karşı tek başına savaşır. Birinci seçenek, kentin Türk saldırılarına karşı Rus ve Suriye güçleri tarafından korunması demektir. İkinci seçenekte ise Afrin senaryosu tekrar etmiş olur, Türkiye yanlısı gruplar kente girer. Bunun için deniliyor ki, “Rusya, kenti Şam’a devretmeleri için SDG’lilere karşı “Türk sopasını kullanıyor” ve üçüncü bir seçenek bırakmıyor.
Kuzey Suriye’deki olayları takip eden gazeteci Mustafa Abdi, “Ayn İsa'da yaşananlar, ABD'nin Münbiç ve Ayn al-Arab'dan çekilmesinin ardından Moskova himayesinde Suriye hükümeti ile SDG’nin Ekim 2019'da imzaladığı anlaşmaların devamı” olduğunu düşünüyor. Abdi, Kuds-ul Arbiya’ya verdiği demeçte şunları söylüyor:[1] " Kendi ifadeleriyle SDG güçleri, kentin Türk işgaline maruz kalarak nüfusun yerinden edilmesini, köy ve kasabaların tahrip edilmesini önlemek için bir manevra seçeneği olarak anlaşmayı kabul ettiler. Başlangıçta Rusya'nın teminatları ve Türkiye'ye baskısı sonucunda bombardıman bir süre durdu. Ancak Türkiye'ye bağlı silahlı grupların hem SDG’ye hem de Suriye ordusuna yönelik saldırıları devam etti. Rusya'nın Türkiye'nin tırmanışına herhangi bir tepki göstermemesi, Suriye ordusunun konuşlandırılmasını kabul etmeye zorlamak için SDG'ye baskı yaptığı, dolayısıyla Rusya'nın Türkiye'yi sadece bir baskı kartı olarak kullandığı anlamına gelir...”
Aynı gazeteye demeç veren Suriye Ulusal Uzlaşma Komitesi üyesi Omar Rahmon’a göre de, “mevcut durumun baskısından dolayı bu anlaşma zorunlu hale geldi. Çünkü SDG Ayn İsa’yı Suriye ordusuna teslim etmezse Türkiye’nin kasabaya girmeye hazırlandığını ve her an girebileceğini biliyor.”[2] Rahmon’a göre Rusya, bu verili durum üzerinden SDG’ye “ya kasabayı teslim edersin ya da Türkiye girer” baskısı yapıyor. Rahmon’a göre Rusya’nın formülünü Türkiye kabul eder. Çünkü Ankara için önemli olan tek şey, “Kürt tehdidinin sınırından uzaklaştırılmasıdır!..” Ancak SDG’nin şu yönde tereddütleri var; Ayn İsa merkezindeki kamu binalarına Suriye bayrakları çekilirse, Türk tehdidi bittikten sonra Şam’ın burada kalıcı olacağı anlamına geliyor…. Bu yüzden SDG kabul etmedi ve müzakereler durdu.. Ama savaş gerilimi durmadı, hatta daha çok tırmandı… SDG’nin müzakereleri durdurmasını “hala ABD’den medet ummasına” bağlayanlar var. Adı geçen kaynak, Türkiye yanlısı SMO’dan bir askeri yetkiliye dayanarak şunu aktarıyor: “Görünüşe göre SDG hala Amerikan güçlerinin nabzını ve hareket kabiliyetini test ediyor… Amerikalıların yanlarında olduğu yönündeki söylentiler SDG’liler tarafından yayılıyor. Çünkü ABD’nin Türk güçlerine Ayn İsa’ya saldırmamasını söylemesine dayanarak, Joe Biden koltuğu devralana kadar mevcut yönetimin herhangi bir Türk saldırısını önleyeceğine güveniyorlar.”
Ama öte yandan Türkiye’nin de ABD’deki seçim sonrası oluşan boşluktan faydalanmak istediği görüşü hakim… Her ne kadar Omar Rahmon Türkiye’nin Rus formülünü kabul ettiğini iddia etse de, kimi kaynaklara göre bu konuda Türkiye ile Rusya arasında hala bir ihtilaf söz konusu. Şark-ül Avsat’tan Said Abdülrazık’a göre; “Türkiye, asayiş güçlerinin de kenti terk etmesini istiyor, ama Rusya asayişin kalmasında ısrarlı..”[3] Yani aslında Türkiye’nin henüz onayladığı bir şey yok. Çünkü yazara göre SDG Rusya'nın teklifinde “Ayn Isa'dan kısmi geri çekilme” anlamına gelen bazı değişikliklerden sonra anlaşmayı kabul edeceğini bildirmiş. Buna göre, TSK ve SMO ile temas hatlarında Suriye ordusu konuşlanacak ancak SDG'nin fiili kontrolü devam edecek. Bu da Halep kırsalındaki Tel Rıfat ve Münbiç’te uygulanan formülün aynısıdır. ABD’nin tamamen çekilmesinin ardından Türkiye yanlısı grupların Münbiç’e yönelik başlattıkları saldırıları engellemek için SDG, Suriye ordusuyla anlaştı. Yine Rusya’nın öncülüğünde gerçekleşen anlaşamaya gereğince Suriye ordusu temas hatlarına konuşlandı. SDG bu anlaşmayla bir yandan Suriye ordusu ve Rusya’nın desteğiyle Münbiç’i korudu, ama diğer yandan bu iki yerde varlığını sürdürdü. Bu da Said Abdülrazık’ın deyimiyle “Tel Rıfat ve Münbiç’i hem koruyup hem de rejime tamamen teslim etmeyen SDG için başarılı bir deneyimdi”… Şu anda SDG’nin Ayn İsa için istediği şey tam olarak budur. Ama Rusya’nın hem bunu Türkiye’ye kabul ettirmek için bir formülü olduğu düşünülmüyor, hem de zaten Rus formülünde sunulan şey Münbiç değil Kamışlı modelidir. Ayrıca Rusya’nın sadece iki seçenekten birine zorladığı tarafın Türkiye değil SDG olduğu gerçeği ortadadır ve onları “Afrin senaryosunun tekrar etmesi” tehdidi ile karşı karşıya bırakıyor. Peki Türkiye ile ne tür bir müzakere yürütülüyor olabilir?
Ayn İsa’ya karşı Cebel Zaviye takası mı?
Türkiye’nin savaşı tırmandırdığı hangi cephe olursa olsun bunun İdlib dosyasıyla bağlantısı olduğu çok görüldü. Şimdi de başta söylediğimiz gibi “davullar İdlib’de çalarken düğün Fırat’ın doğusunda kuruluyor”… Özellikle İdlib’in güneyinde uzun zamandır kesintisiz çatışmalar var. Moskova uzlaşısı gereği cihatçılardan arındırılması gereken M4 yolunun güneyindeki Cebel Zaviye, ateşkesten etkilenmeyen, yani ateşin hiç kesilmediği bir yer. Suriye ordusu bu bölgeyi cihatçılardan arındırma konusunda kararlılığı sürüyor. Türkiye yanlısı gruplar da bölgeyi terk etmeme konusunda kararlılık gösterdiler şu ana kadar… Esasında Türkiye’nin Moskova mutabakatına uymakta zorlandığının göstergesidir bu. Çünkü Bu cihatçıları taşıyacak yer yok!.. Zaten cihatçı tahliyeleri zamanında ve sonraki Suriye operasyonlarında yerlerinden edilenlerin yerlerine cihatçı ailelerinin yerleştirildiği biliniyor. Bu yüzden Türkiye, Suriye ordusunun kuşatmasında kalan gözlem noktalarını tahliye ederken, yeni mevzilenmeyi bu bölgeye gerçekleştirdi. Son gözlem noktası geçtiğimiz günlerde tahliye edildi, ama yeni konuşlanma hattı çoğunlukla Cebel Zaviye eteklerinde oldu. Burada adeta bir savunma duvarı örüldü… Ve herkes biliyor ki, İdlib operasyonu için giderek sıfır saate yaklaşılıyor. Yerel kaynaklara göre işte bu yüzden Ayn İsa gerilimi tırmandırıldı... Bununla birlikte STEP Haber Ajansı, “Cebel Zaviye ile takas mı var?” sorusunu gündeme taşıdı. Görüşüne başvurulan Ortadoğu ve Suriye uzmanı siyasi analist Muhanned Hafızoğlu’ya göre; “Ayn İsa’ya yönelik Askeri operasyon kaçınılmaz olarak geliyor. Şimdilik ertelendiği doğrudur, ama siyasi ve saha gerçeklerine göre bu savaş geliyor. Ondan sonra yeni bir anlaşma doğabilir."[4] SDG ile istenen bir anlaşma sağlansa ve kente Suriye ordusu konuşlansa da bu savaş olabilir. Çünkü Hafızoğlu’ya göre “Türkiye açısından rejim ile SDG arasında hiçbir fark yok. Tek nüans farkı, Rusya’nın SDG’nin aksine rejim güçlerini kontrol edebilirliğidir.” İdlib'deki Türk hamleleri ve günlük çatışmaların merkezi olan Cebel Zaviye’de TSK’nın yeniden konuşlandırılmasına gelince, Step Ajans, “Rusya ile Türkiye arasında Ayn İsa’ya karşılık Cebel Zaviye pazarlığı olduğu” iddiasına yer verdi. Bu iddiaya yönelik olarak da Muhanned Hafızoğlu’nun cevabı şöyle: “Öyle bir takas yok... Çünkü Fırat’ın doğusu ile batısı Türkiye için ayrı dosyalardır. Türkiye Fırat’ın doğusunda bazı yerleri ele geçirme pahasına batıdan ödün vermez!...”
Burada analistin kastettiği şey, Türkiye’nin Cebel Zaviye’ye karşılık Ayn İsa’ya girmek için Rusya ile pazarlık yaptığıdır” ve bu anladığı şeyin doğru olmadığını söylüyor. Ancak kimi yorumculara göre eğer bir pazarlık varsa, bu pazarlık, “Cebel Zaviye’nin cihatçılara bırakılmasına karşılık Türkiye’nin Ayn İsa’dan vaz geçeceği” yönünde olabilir. Çünkü her ne kadar taahhütte bulunduysa da Türkiye’nin buradaki cihatçıları taşıyacak yeri yok. Ya yeni bir alan açılacak ya da yerlerinde kalmalarının pazarlığı yürütülecektir. Gerçi daha önce Türkiye İdlib’in bu bölgesi için Rusya’ya bir takas teklif etmiş, Tel Rıfat ve Münbiç’e karşı bu kartı çekmişti. Ancak Rusya’nın kesin olarak reddettiğini ve buna karşılık olarak mesajını, Türkiye sınırının dibinde Feylak-ul Şam karargahını vurarak verdiğini biliyoruz. Bu yüzden Türkiye yeni bir pazarlık için elindeki kartları Fırat’ın doğusunda yeniden kardığını görüyoruz ama bunun sonucunda ne elde edebileceğini şimdiden görmek güç..
Türkiye Fırat’ın doğusunda kartları yeniden karıyor
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi-SOHR adlı muhalif kuruluşa göre de Türkiye Fırat’ın doğusunda kartlarını yeniden karıyor; bütün uluslararası toplumun ABD’deki seçimlere odaklandığı bu zaman diliminden yararlanmak ve Biden gelene kadar bölgede elini güçlendirmek için savaşı tırmandırıyor. Ama sadece bu da değil. Suriye'nin kuzeydoğu bölgesinde Türkiye’nin savaş tehdidinin yanı sıra, Kürt Ulusal Konseyi çatısı altında faaliyet gösteren Kürt partilerinin genel merkezlerine yönelik sabotaj eylemleri başladı ve hızla yayıldı. Amuda bölgesindeki Kürt Ulusal Konseyi karargahı ateşe verildi, bir gün sonra da Al-Darbiye’deki “Kürt Ulusal Konseyi” karargahı kurşunlandı.. SOHR’a göre özellikle Irak Kürt Özerk Yönetimi bölgesinde PKK ile Peşmerge güçleri arasında her iki tarafta ölümlere yol açan çatışmaların başlamasından saatler sonra bölgede hızla yayılan bu tür eylemlerin gelmesi provakasyon şüphesini güçlendiriyor.[5] Bir de Libya dosyası var…
Türkiye’nin Libya’daki yeni hamlesi Rusya ile kuzey doğu Suriye’yi pazarlık etmek için mi?
Fırat’ın doğusu ve özellikle Ayn İsa gündemdeyken, Türkiye’den yeni bir Libya hamlesi geldi. “Türk askerinin Libya’daki görev süresinin 18 ay uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi” 12 Aralıkta TBMM Başkanlığına sunuldu. Ocak ayının başında meclisten geçen Libya tezkeresinin süresi bir yıldı. Sürenin bitmesine bir aydan az bir zamanın kaldığı şu günlerde, sürenin uzatılması için TBMM’de yeni bir Libya tezkeresi var şu anda. Ayrıca bu arada Türk Savunma Bakanlığı'ndan UMH'nin Libya Deniz Kuvvetleri Komutanlığına 47 kalemlik askeri malzemenin hibe edildiği açıklandı.[6] Libyalı kaynaklar "BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan Libya'ya silah ambargosuna ve Berlin Konferansı kararlarına aykırı” olduğuna, keza UMH’yi destekleme ve güçlendirme hamlelerinin Türkiye'nin Libya'da kendi projesini uygulama niyetinden vaz geçmediğine” dikkat çekiyorlar.[7]
Libyalı siyasi analist Ahmed el-Tuhami ise, Mısırlı El-Ghad kanalına yaptığı açıklamada; Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin devam eden anlaşmalar ve diyaloglarla yeterince ilgilenmediğini, bunun da UMH’nin ciddiyetsizliğinin bir göstergesi olduğunu söyledi. El-Tuhami’ye göre “Türkiye, Rusya ile Kuzey Suriye konusunda pazarlık yapmak için Libya dosyasını gözlere sokmaya çalışıyor.” [8] Yani her yerde dosyalar yeniden açılıyor, kartlar Ayn İsa’da karılıyor…
Artı Gerçek / 18.12.20