Korona virüsüne dönük en kapsamlı önlem aşı. Dünyada belli başlı ilaç firmaları yüzde 90’ın üzerinde etkili aşı formülüne sahip. Aşıların bulunduğu yönünde haberlerin gelmesiyle bazı devletler, çoğunlukla refah seviyesi yüksek olanlar, bu aşı gruplarından edindi. Benzer biçimde Rusya Sputnik V aşısını, Çin de çalışmaları süren beş aşıyla korona virüsüne karşı kalkan olmaya çalışıyor.
Bununla beraber bazı devletlerin, yatırım ilişkilerini, borç bakiyelerini, gelecek vadeden projelerini dikkate alarak aşı tercihinde bulunduğu görülüyor. Bu durumun en açık örneği Çin’den aşı alan devletlerin profilinde görülüyor. Bu yazıda Çin’in aşı diplomasisini ve bazı devletlerin neden Pekin’e yöneldiğini ele alacağız.
DTÖ’den patenti askıya almaya red
Aşı çalışmaları hızla devam ederken, merak edilen konuların başında, tüm dünyada eşanlı olarak görülen bu hastalığa karşı aşı dağıtımının nasıl yapılacağıydı. Nitekim dünyanın en varlıklı devletleri, nüfuslarının çok üzerinde, milyonlarca aşı siparişi vererek Aralık 2020’de aşılama çalışmalarına başladı. Öte yandan henüz aşıya ulaşamamış milyarlarca insan var. Bazı devletler hâlâ aşı alabilmiş değil, yakın zamanda da alabilecek gibi görünmüyor. Tam da bu nedenle AIDS’e karşı mücadelesiyle bilinen Güney Afrika ve jenerik ilaç üretiminde özellikle yoksul ülkelerin makul fiyatlarla ilaçlara ulaşımını sağlayan Hindistan, Dünya Ticaret Örgütü’nden Covid aşılarının dünyada erişiminin kolaylaşması ve uygun fiyatlara satılması için geçici olarak patentinin kaldırılmasını talep etti. Ancak bu talep DTÖ’deki toplantıda, özellikle ABD, Japonya ve AB üyesi devletlerin baskısıyla, reddedildi. Yani korona virüsü aşılarını geliştiren firmaların dışında kalanlar, diğer devletlerin aşıya ulaşmasını sağlayamayacak. Yani patent dünyasındaki aşı ve ilaç alanında durum bildiğimiz gibi, kâr hedefli sistemde şimdilik bir değişiklik de yok.
Kuşak ve yolun yeni paydaşı: Aşı
Batı yakasında devletler “önce benim vatandaşlarım” diyerek aşı milliyetçiliğinin doruklarına çıkarken, doğuda Çin farklı bir stratejiyle önce bölgesel ardından küresel ölçekte aşıyı bir diplomasi aracına çeviriyor. Halihazırda Çin’de 5 aşı çalışması yürütülüyor. Aşı çalışması yapanların arasında devlet şirketleri de var.
Aşı Çin için iki açıdan bir fırsat yaratıyor. Birincisi, küresel düzeyde korona virüsünün dünyaya Çin’den yayılması, Trump gibi bazı liderlerin virüsle Çin’i benzeştiren ifadeleri Çin’in küresel imajına zarar vermişti, aşı imaj tazeleme için önemli. Çin, küresel olarak dışlanmasına varabilecek imaj yıkımını onarmak için Avrupa başta olmak üzere pek çok bölge ve devlete maske ve hijyen malzemesi gönderdi, ancak bu yeterli olmadı. Aşı çalışmalarının hız kazanması sonrasında Pekin yönetimi, üçüncü faz deneyleri süren bazı aşıları dahil, aşılarını Brezilya’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar pek çok devlete ulaştırmaya başladı. Böylece Çin kendisiyle masaya oturan her ülkeye gerekli aşı dozlarını zamanda ulaştırabileceği ve bu konuda alternatifler sunacağı konusunda anlaşmaya vardı. Bu bağlamda Çin hem imajını tazeliyor hem de Batılı devletlere göre daha etkin bir diplomasi izliyor. İkincisi, Çin’in aşı diplomasisi ve salgın, orta vadede Çin’e kazanç olarak dönüyor. Nitekim örtük olarak 2013’te başlayan Kuşak ve Yol Projesi’ne aşı da eklendi. Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin temelinde yollardan köprülere uzanan altyapı projelerinde Çin’in etkin bir rol üstlenmesi var. Ancak güzergah üzerindeki ülkelerin bir kısmı bu projeleri finanse edecek ekonomik imkanlara sahip değil, işte bu noktada Asya Altyapı Yatırım Bankası dahil, kendi bankaları ve şirketleri ülkelere borç konusunda yardım ediyor. Şimdi benzer bir adım aşı için atılıyor. Örneğin Pekin, Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere bazı ülkelere aşı için düşük faizle kredi açtı. Yani Çin’den aşı almak için devletler önce Çin’den kredi alıyor ardından o krediyle aşı alıyorlar.
Ekonomik destek, borç ve aşının adresi Çin
Çin’in korona virüsüne karşı diğer devletlerden farklı olarak sadece laboratuvarda aşı üretmeyip bunu bir diplomasi aracına çevirmesi, bazı durakların Çin için önemini de gösteriyor. Sağlık ve yoksul denildiğinde akla gelen en önemli kıtalardan biri Afrika. Bu kıta aynı zamanda Çin’in yakın markajında.
Çin’in Afrika’da varlığı aslında yeni değil, 2019 verilerine göre Çin’den Afrika’ya gelen ve burada iş yapan şirket sayısı 10 binin üzerinde. Son 15 yılda Çin’den Afrika’ya giden yatırım 3 trilyon dolar düzeyinde.
Çin yatırımlarının büyük bir bölümü kara ve demiryoluna odaklansa da Afrika’ya ilaç ve aşı gönderme konusunda da deneyimi var. Örneğin, 2014’te bölgesel bir salgın haline gelen ebola, Afrika’da 12 binden fazla insanın ölümüne, on binlercesinin virüsü kapmasına neden oldu. İşte bu noktada Çin dört aşamadan oluşan bir planla, Afrika kıtasına sağlık malzemesi, aşı ve maddi yardım gönderdi. Benzer biçimde, yardım planının ardından Kuşak ve Yol İnisiyatifi şemsiyesi altında ebola sonrası dönem için de kredi musluklarını açtı ve 750 milyon dolarlık kredi ayırdı. Bu nedenle Çin’in aşıyı en azından bir diplomasi aracına dönüştürmesi ve etkin bir biçimde kullanması deneyimi olduğunu söylemek mümkün.
Afrika kıtasının yanında Çin’den aşı alan ve Afrika ülkelerine göre hayli zengin olan iki Ortadoğu devleti var: Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE). BAE aynı zamanda dünyada Sinopharm isimli Çin aşına onay veren ilk devlet. Ortadoğu’dan Çin aşısına talip olan iki devletin Çin ile ilişkilerine bakıldığında, ticari hacimleri ilişkileri konusunda fikir veriyor. Örneğin, Bahreyn Çin’e 2018’de 360 milyon dolarlık ürün satarken karşılığında Çin’den 1.65 milyar dolarlık ürün aldı. Öte yandan BAE Çin’e aynı yıl 1.78 milyar dolarlık ihracat yaparken, bölgede Çin’den en fazla ithalat yapan devlet oldu.
Afrika ve Ortadoğu’nun yanı sıra Çin’den aşı alan üç ülke var: Brezilya, Endonezya ve Türkiye. BRICS üyesi olan ve Çin ile yakın ilişkisi bulunan Brezilya, daha önce de Çin ile petrol için 10 milyar dolarlık anlaşma yapmıştı. Latin Amerika’nın Trump’ı olarak anılan Jair Bolsonaro dönemindeyse BRICS’teki ortak atılımların yanı sıra, iki devlet arasında gıda ve enerji kalemleri dahil altı alanda 2.4 milyar dolarlık ortak fon etkin olarak çalışmaya başladı. Çin’den aşı alan bir diğer ülke Endonezya’nın Çin’e olan bağımlılığı zaman zaman ülke içinde ve dışında eleştirilere neden oluyor. Hâlihazırda Endonezya, Çin’e yaklaşık 20 milyar dolar borçlu, üstelik bu borç son üç yılda yüzde 12 gibi bir düzeyde artış gösterdi. Endonezya’nın Çin’e bağımlılığı için söylenen ekonomik bir benzetme bu anlamda ilişkiyi özetliyor: Çin ekonomisinde yüzde 1’lik küçülme, Endonezya için yüzde 0,3 daralma demek.
Bu noktada Afrika ülkelerinin alternatifsizliği ile göz göre göre ölüme sürüklenmeleri, Ortadoğu ülkelerinin Çin ile olan karşılıklı yatırım ilişkileri, Brezilya’nın yatırım çekme ve BRICS üyeliği, Endonezya’nın borç sarmalı Çin’den aşı almalarına neden olan faktörler konusunda fikir sunuyor.
Merak edilen, henüz deneyleri süren ve hiç de ucuz olmayan Çin’in Sinovac aşısından Türkiye’nin neden 50 milyon doz aldığı. Sorun aşının alınması değil; alınacak önlemler uyarınca aşının gelmesi hayati. Ancak salgın sürecinde şeffaflıkta sorun yaşayan Türkiye, aşı alırken de benzer bir durum yaşıyor. Aşı seçiminde hangi kriterler dikkate alındı? Neden Çin tercih edildi? Yoksa kredi ve yatırım için aşı bir öncü adım olarak mı kabul edildi? Bu sorulara maalesef henüz yanıt alabilmiş değiliz.
Gazete Duvar / 20.01.21