Cezaevlerinde Nazi uygulamaları var

Tutuklu bulunduğu Kandıra Cezaevi’nden 4 Aralık’ta tahliye olan HDP Ağrı eski Milletvekili Halil Aksoy, cezaevlerinde Nazi uygulamalarının olduğunu belirterek, “Tutukluların sesine kulak verilmeli aksi halinde açlık grevleri farklı bir aşamaya girebilir” dedi.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 21 Aralık 2020
  • 17:35

Kocaeli Kandıra 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı eski Milletvekili Halil Aksoy’un "örgüte üye olmak" iddiasıyla yargılandığı davanın karar duruşması 4 Aralık’ta görüldü. Mahkeme heyeti duruşmada, 8 yıl 9 ay hapis cezası verdiği Aksoy’un tutuklu bulunduğu süreyi göz önüne alarak tahliyesine karar verdi.

5 yıla yakındır cezaevinde olan Aksoy, tutuklanma sürecini ve cezaevinde yaşananları anlattı.

3 tutuklama

2016 yılında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeliği yaptığını ve Diyarbakır’a bir toplantı için gittiği sırada hakkında tutuklama kararının olduğunu öğrendiğini ifade eden Aksoy, toplantıdan sonra Ağrı’da ifade vermeye gittiğini ve orada tutuklandığını belirtti. Bir süre cezaevinde kaldıktan sonra ilk mahkemede tahliye olduğunu dile getiren Aksoy, tahliyesinden 4 gün sonra tekrar tutuklandığını aktardı. Birkaç gün cezaevinde kaldıktan sonra tekrar tahliye edildiğini ifade eden Aksoy, bu tahliyesine de itiraz geldiğini ve Malatya’daki bir davasına giderken tutuklandığını, 5 yıldır cezaevinde olduğunu anımsattı.

FETÖ tarzı

Tutuklanmasının tam bir kumpas olduğunu dile getiren Aksoy, iddianamede olmayan şeyleri “olmuş”,  yapmadığı şeyleri “yapmış” gibi gösterildiğini dile getirdi. Aksoy, o dönemde yapılan canlı kalkan eylemleriyle ilgili bir ortam dinlemesinin yapıldığını ve orada kullandığı “vakit” kelimesini “nakit” olarak çevrildiğini söyledi. “Nakit” kelimesinin ise belediyeden alınan para olarak değerlendirildiğini ve bu paraların canlı kalkan eylemlerinde kullanıldığı şeklinde hakkında bir suç üretildiğini belirten Aksoy, “Bu eylemin yeri ve zamanı yok. Bunun gibi yaşanmamış kepenk kapatma, miting yapma gibi suçlamalar da var. Bu tam bir kumpastır, tam bir FETÖ tarzıdır. Bunlar Ağrı’da yaşanan şeyler. Birde Diyarbakır’daki ortam dinlemeleri var. Nerede ne duymuş veya ele geçirmişlerse onları da dosyaya koymuşlar. Mesela Bağlar ilçesi dinlenmiş, ilçede DTK ile ilgili bir şeyler anlatılmış. Onu tutmuşlar delil olarak benim dosyama koymuşlar. En komiği de benim Newroz’da giymiş olduğum yerel kıyafetle çekilmiş bir fotoğrafımı Murat Karayılan’ın fotoğrafıyla yan yana koyup ‘PKK üniforması giymiş’ diye iddianameye koymalarıydı” diye konuştu.

Mahkemeler taraflı

Mahkemelerin artık tamamen bağımsızlıklarını yitirdiğinin altını çizen Aksoy, tutukluların mahkemelere karşı güveninin kalmadığını belirtti. Aksoy şu ifadeleri kullandı:

“Ceza hukukunun bir ilkesinde ‘mahkeme sanığa güven vermek zorundadır’ der. Sanığa güven vermeyen mahkeme bağımsızlığını kaybetmiştir. Kürtler tarihin hiçbir döneminde bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanmadılar. Mahkemeler her zaman bağımlı ve taraflı oldu. Olmamış olayı olmuş, yaşanmamış olayı yaşanmış gibi gösteren bir mahkemeye kimse bağımsız diyemez.”

Keyfiliğe göre durum

Şuan cezaevlerindeki uygulamaların 12 Eylül dönemindeki uygulamalara benzediğini ifade eden Aksoy, şöyle dedi:

“12 Eylül döneminde bazen Nutuk kitabı dahi yasaklanıyordu. Şimdi de benzer şeyler yaşanıyor. Şuan yasal olarak çıkan bazı yayınlar dahi verilmiyor. Bu durum cezaevinden cezaevine farklılık gösteriyor. Hatta bazen aynı kampüs içinde de bazı değişiklikler yaşanıyor. Yani keyfiliğe göre bir durum var. Birde Kovid-19 nedeniyle bütün haklarımız kısıtlandı. Spor, sohbet ve atölye zamanlarımız dahi kesildi.”

Verilen radyodan soruşturma

Salgının ilk başlarında haftada bir sabun ve her oda için biraz çamaşır suyu verdiklerini aktaran Aksoy, dışarıdan gelen hijyen malzemelerinin kantinde olduğu gerekçesiyle kendilerine verilmediğini belirtti. Cezaevinde neredeyse her hafta koğuş baskınlarının olduğunu dile getiren Aksoy şu ifadeleri kullandı:

“Bu süreçte koğuşlarda aramaların vs. yapılmaması gerekiyordu. Çünkü arama yaptıklarında her şeyi elliyorlar. Ama son dönemde sıkıyönetim gibi her yeri talan ederek arama yaptılar. Özellikle cezaevlerinde başlanan süresiz-dönüşümlü açlık grevleriyle birlikte bu daha da arttı. El yazısıyla yazılan her şeye el konuldu. Benim de notlarım vardı, el koydular. Savunma materyalim dahi alındı. 12 Eylül’de bile benim savunma materyalime el koymadılar. Ben 12 Eylül’de 15 gün aralıksız savunma yaptım. Şimdi aldılar. Neden? Çünkü birçok cezaevinde aynı anda açlık grevleri başladı. ‘Acaba bu haberleşmeyi nasıl sağladılar. Demek ki haberleşecek bir şeyleri var’ diye düşünüyorlar. Verdikleri bir radyo var. Tek FM dalgası, bu dalgada da haber yok bir şey yok. Sadece şarkı-türkü çalıyor. Gelip bakıyorlar ‘Siz cıvatayı açmışsınız. Öyleyse bu radyoyu kısa dalgaya mı çevirmek istediniz? Başka bir haber aygıtı yaratamaya mı çalıştınız’ diyerek disiplin soruşturması açtılar.”

Nazi uygulamaları

Cezaevlerindeki uygulamaları 1938’deki Nazi uygulamalarına benzeten Aksoy, şöyle devam etti: “Onlar söz gelimi insanları gaz odalarında öldürüyorlardı. Birde buna ‘mutlu ölüm’ adını vermişlerdi. Şuan bize de onu yaşatmaya çalışıyorlar. Cezaevlerinde sağlık koşulları hızla kötüye gidiyor. Birisi hiçbir tedbir almadan gelip oradaki her şeye elliyorsa, senin odanı karmakarışık ediyorsa virüsün bulaşmaması için hiçbir neden yok. Sağlık önlemleri adı altında alınan tek şey, hak ve özgürlüklerin kullanılmamasıdır. Oturmuşlar, düşünmüşler ve böyle bir şey yapıyorlar. Artık cezaevlerinde gerçekten insanların rahat yaşayabilecekleri koşulların gerçekleştirilmesi gerekiyor. En doğrusu da oranın tamamen boşaltılması ve çifte standarttın uygulanmamasıdır. Şimdi siz tutacaksınız hırsızı, katili bırakacaksınız ama yaşamı boyunca onurlu yaşayan, haksızlıklara karşı mücadele eden, demokratik hak ve özgürlükte ısrar eden insanları bunlardan yararlandırmayacaksınız. Kim bunu kabul eder?”

Birilerinin tutuklusu

Aksoy, cezaevlerinde çok sayıda kişinin haksız yere tutulduğunu belirterek, şu örneği verdi:

“1938’de Nazi Almanya’sında bir rahip kilisede ‘Tanrı dardakileri kurtarsın, gözaltındakileri kurtarsın’ diyerek dua ediyor. Bu adamı alıp yargılıyorlar. Yüksek mahkeme bunun hakkında beraat kararı veriyor ama bırakmıyorlar. Alıp toplanma kampına götürüyor ve özel bir statü veriyorlar. Bu statü neydi? Führer’in özel tutuklusu. Şimdi Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın ve benim gibilerin bundan ne farkı var? İdris Baluken’in ne günahı var? İdris, bu dünyada günah işlememiş bir adamdır yahu. Ne istiyorsunuz ondan.”

Açlık grevi uyarısı

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması için cezaevlerinde başlanan süresiz-dönüşümlü açlık grevine de değinen Aksoy, grevlerin 5’er günlük olarak yapıldığı ve şimdiye kadar 5 grubun greve girdiğini hatırlattı. Cezaevlerindeki tutukluların yapabilecekleri en son şeyin açlık grevi olduğunun altını çizen Aksoy, “Çok açık söylüyorum, şuan ölümü kucaklayacak olan sayısız insan var. Eğer adım atılmazsa bu dönüşümlü açlık grevi farklı bir aşamaya geçebilir. Onların takdiri ama öyle sanıyorum ki bir süresiz-dönüşümsüz açlık grevi tekrar başlayacak. Bu yine 300 günü, 500 günü veya ölümle özgürlüğe ulaştıracak bir noktaya kadar gidecek bir olaydır. Bu çok önemli bir konudur. Bu bir macera değil. Oradaki insanlar halkımızın içerisinde bulunduğu durumun farkındalar. Kendilerinin yapabilecekleri tek şey budur, tek şey canlarıdır. Bunu da halkın özgürlüğü uğruna seve seve vermeye hazırdırlar. Bunun böyle anlaşılması lazım. Tutuklu ve hükümlü aileleri ve kamuoyu bu konuda duyarlı olmalıdır. Cezaevlerindeki sese kulak vermeli ona göre hareket etmelidir” diye belirtti.

Mezopotamya Ajansı / Ferhat Çelik - Berfin Karaman