31 Mart yerel seçimlerine az bir süre kala Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zaman zaman dile getirdiği "beka sorunu" yine gündemdeydi. Erdoğan'ın yanı sıra şürekası da aynı telden çalıyor, iktidar mensupları, cumhur ittifakı da yeri ve fırsatı geldikçe Türkiye'nin beka sorunu olduğunu dile getiriyor. Giderek tükenen ve kendi yandaşlarına bile vaat edecek pek birşeyi kalmayan iktidar belli ki kitlesini bir seçimde daha konsolide edebilmek için beka söyleminde çıkış yolu arıyor.
Ancak, bir ülkenin gerçekten bir beka sorunu olup olmadığını anlamak için adaletin, eşitliğin, demokratik hakların ne derecede tesis edilebildiğine bakmak kadar ekonomik şartların, gelir adaletsizliğinin, refahın, ekonominin dinamiklerini oluşturan mekanizmaların durumuna da bakmak gerek. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu ekonomik şartlar, kriz olarak adlandırılmaktan öte giderek iflas noktasına doğru ilerliyor. Bu noktaya da nasıl gelindiği malum.
Üretmek, istihdam sağlamak yerine betona, asfalta, kömüre yatırım yapmanın, ne olursa olsun tüketimi özendirmenin, devlet imkanlarını çarçur etmenin, israfın, rantın, yandaş kayırmanın, yolsuzluğun bizi getirdiği yer esas beka sorununun da başladığı yer gibi duruyor.
Beka sorununun merkezine ise Varlık Fonu oturmuş durumda.
Geçtiğimiz günlerde Sermaye Piyasası Kurulu bazı değişikliklere gitti. Yatırım Fonlarına İlişkin Esaslar Tebliği'nde yapılan değişikliklerle SPK, fon değerinin asgari yüzde 50'sinin mevduat hesaplarında değerlendirilmesi zorunluluğu getirdi.
Eklenen maddede, "Ancak tek bir bankada değerlendirilebilecek tutar fon toplam değerinin yüzde 6'sını aşamaz. Söz konusu fonlar tarafından ters repo işlemlerine ve Takasbank para piyasası ve yurtiçi organize para piyasası işlemlerine yapılan yatırımın toplam tutarı ise fon toplam değerinin yüzde 40'ını aşamaz" denildi.
SPK, Varlık Fonu tarafından ihraç edilecek para ve sermaye piyasası araçlarının yatırım fonlarına ilişkin yoğunlaşma ve ihraççı sınırlamalarından muaf tutulmasını içeren değişiklik konusunda bir açıklama yaptı.
Yatırım fonlarınca, Varlık Fonu tarafından ihraç edilecek para ve sermaye piyasası araçlarına yatırım yapılabilmesinin mümkün olduğu, yapılan değişiklik ile birlikte, Varlık Fonu tarafından ihraç edilecek olan para ve sermaye piyasası araçlarının da Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile ipotek finansmanı kuruluşları tarafından ihraç edilen araçlar gibi yoğunlaşma ve ihraççı sınırlamalarından muaf tutulduğu belirtildi.
Yani, yatırım fonlarının varlık alırlarken tabi oldukları bazı kısıtlar Varlık Fonu menkul kıymetleri için kaldırıldı.
Yatırım fonları, Varlık Fonu'nun ihraç edeceği sermaye araçlarından istediği kadar satın alabilecek.
Buradan Varlık Fonu'nun yakında piyasaya ciddi oranda borçlanma kağıtları süreceği anlamını çıkarmak mümkün.
Belli ki, Varlık Fonu önümüzdeki dönemde ciddi bir borçlanma hamlesine hazırlanıyor. Ön hazırlık tamam, muhtemelen seçim sonrası beklenecek. Borçlanma hamlesi için de portföyünde yer alan kamu varlıklarının hisselerini teminat olarak gösterecek.
İnternet sitesinde yer alan bilgilere göre Varlık Fonu'nun portföyünde neler var bakalım:
- Türk Hava Yolları'nın yüzde 49,12 oranındaki hissesi
- Türk Telekom'un yüzde 6,68 oranındaki Hazine'ye ait hissesi
- Ziraat Bankası'nın sermayesinde bulunan Hazine'ye ait hisselerin tamamı
- Halk Bankası'nın yüzde 51,11 oranındaki hissesi
- TPAO sermayesinde bulunan Hazine'ye ait hisselerin tamamı
- BOTAŞ sermayesinde bulunan Hazine'ye ait hisselerin tamamını
- PTT sermayesinde bulunan Hazine'ye ait hisselerin tamamı
- TÜRKSAT sermayesinde bulunan Hazine'ye ait hisselerin tamamı
- Borsa İstanbul A.Ş.'nin sermayesinde bulunan Hazine'ye ait hisselerin tamamı
- Nakit oynatılan Piyango, Hemen-Kazan, Sayısal Loto, Şans Topu, On Numara ve Süper Loto oyunları ile ilgili daha değişik yeni oyunların yapılmasına izin verilebilecek oyunlarına ilişkin lisans 49 yıl süreyle
- Türkiye Denizcilik İşletmeleri sermayesinde bulunan yüzde 49 oranındaki hisse
- Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü
- Kayseri Şeker Fabrikası'nın yüzde 10 oranındaki hissesi
- Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (Çaykur)
- Türkiye Jokey Kulübü'nün yurt içinde at yarışları düzenleme, yurt içi ve dışında düzenlenen at yarışları üzerine yurt içi ve dışından müşterek bahis kabul etme hak ve yetkilerine ilişkin lisanslar, topluca 1 Ocak 2018'den itibaren 49 yıl süreyle
- Mülkiyeti Hazine'ye ait Antalya, Aydın, İstanbul, Isparta, İzmir, Kayseri ve Muğla'da bulunan bazı taşınmazlar
Varlık Fonu'nun internet sitesinde kuruluş amacı ise şöyle ifade edilmiş:
"Türkiye Varlık Fonu, ülkemizin ekonomik istikrarının artırılması ve kalkınmasına katkı sağlamak, kamuya ait olan varlıkları daha etkin ve verimli bir şekilde yönetmek; mevcut kamu varlığına değer katarak gelecek nesiller için daha güçlü bir Türkiye hazırlamak amacıyla kurulmuş bir yapıdır."
Nerede kaldı mevcut kamu varlığına değer katmak?
Teminat gösterilen hisseler, borçlar ödenmediği taktirde ne olacak? Borçlanma yoluyla elde edilecek bu gelir nerede ne şekilde kullanılacak? Ayrıca, Varlık Fonu kamu varlıklarını teminat olarak gösterip aldığı borçları ödeyemezse ne olacak? Varlıklar yatırım fonlarına mı geçecek?
Bu soruların cevabı yok.
Geçen yıl yapılan bir değişiklikle Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yönetim Kurulu Başkan Vekili de Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak oldu. Hazine'ye ait hisseleri Varlık Fonu'na devredilen Ziraat Bankası'nın Genel Müdürü, iktidar şakşakçısı TOBB Başkanı, Albayrak'ın doktora tezi yazıcısı, bir iki yandaş da yönetimde. Özel hukuk hükümlerine tabi bir oluşumdan şeffaflık, hesap verebilirlik, denetlenebilirlik beklentileri haliyle çok anlamlı değil.
Sıfır şeffaflık ve panikle idare edilmeye çalışılan ekonomi politikalarının Türkiye'yi getirdiği tehlikeli yerdeyiz.
Öte yandan, dünyadaki mevcut örneklerde olduğu gibi Varlık Fonu, Türkiye'de kaynak yaratacağı yerde aksine muhtemel ki borcun borçla ödenmesine kaynak yaratarak araçsallaştırılmış olacak.
Borçlanma kağıtlarının büyük kısmının İşsizlik Fonu ve Emeklilik Fonu tarafından satın alınacağını düşünülüyor. Bu aslında 2016 yılında Varlık Fonu ilk gündeme geldiğinde eleştirilerin odağında yer alan "paralel bütçe, paralel Hazine" tanımlarını da haklı çıkarıyor.
Varlık Fonu, ilk gündeme geldiğinde yurtdışından alınacak kredilere ipotek olarak düşünülmüştü. Son değişikliklerle iş ipoteğin ötesine geçti. Varlık Fonu'ndaki şirketler pazara çıkıyor. İktidarın nükleer santraller, Kanal İstanbul gibi projelere Varlık fonu üzerinden kaynak yaratacağı da konuşulmuştu.
Geçen hafta Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan, ilk kez Kanal İstanbul'un maliyetine ilişkin rakam vererek, projenin 15 milyar dolara mal olacağını söyledi. Turhan, ayrıca müşteri bulunamaması halinde projeyi devletin kendi imkanlarıyla yapacağını belirtti. Hangi parayla? Peşkeş çekeceğiniz kamu varlığının parasıyla mı?
Geldiğimiz noktada, Varlık Fonu bünyesinde Türkiye'nin değerli kurumları var, ulaşım, iletişim, haberleşme, bankacılık ve finans sektöründe faaliyet gösteren stratejik kamu varlığının bu şekilde borçlanma aracı haline getirilecek olması beka sorunu yaratmıyor mu?
Artı Gerçek / 24.03.19