“Dış müdahaleden azade egemen, istikrarlı, birleşik, güvenli bir Libya hedefini paylaşıyoruz.” Böyle buyurdu ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken. Ninni gibi! Müdahalelerle dünyaları kararmış dünyanın çocukları artık geriye yaslanıp bir ohh çekebilir!
Albay Muammer Kaddafi çürüdüğü yerden “Lanetimde boğulun” diyor olmalı!
Libya’da şöyle ya da böyle parmağı olan bir düzine aktör dün Berlin’deydi. Ocak 2020’den sonra ikinci Berlin buluşması.
Biden yönetiminin Libya dosyasına el atmasının ardından Almanlar da diplomasi cephesinde yeniden işe koyulmuştu. BM uhdesindeki yol haritasını ilerletmek üzere uluslararası alan biraz daha karıncalı.
Berlin’den önce, konferans sırasında ve çıkan bildiride 24 Aralık 2021’de öngörülen seçimlerin selameti için yabancı güçler ve milisleri çekilmeli mesajları verildi. Lafın büyüğü Türkiye’ye.
***
Yol haritasının tökezlemesinin yegâne nedeni yabancı güçler değil elbette. Kısaca meselenin röntgenini çektiğimizde ilerleme sayılabilecek birkaç başlık var:
- 23 Ekim 2020 ateşkesi çatışmasızlığı temin etti.
- BM’nin yürüttüğü Libya Siyasi Diyalog Forumu sayesinde bölünmüş Libya’nın taraflarının katılımıyla yeni Başkanlık Konseyi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti kuruldu.
- Petrol akışı ve gelirlerin paylaşımında kırılgan bir mutabakat sağlanarak bu konunun süreci sabote eden silah olarak kullanılmasının önüne geçildi.
Tıkanma noktalarına bakarsak;
- Seçimden önce anayasa taslağının hazırlanıp referanduma gidilmesine dair hiçbir gelişme olmadı.
- Seçim yasası hazırlanmadı. Parlamento ve başkanlık seçimlerinin birlikte mi, ayrı mı yapılacağı yoksa başkanın yeni mecliste mi seçileceği konusu bile belirsiz.
- Merkez Bankası ve petrol şirketi gibi egemen kurumların birleştirilmesi ve idarecilerin atanmasına yönelik plan üzerinde kavga sürüyor.
- 5+5 formatındaki askeri komite toplantıları sürmekle birlikte rakip ve hasım güçlerin birleşmesiyle ulusal ordu kurma planında bir milim adım atılamadı. Hafter kendisine bağlı Libya Ulusal Ordusu’nun ana omurga olmasını istiyor. Muhtemelen oğlu Saddam’ın genelkurmay başkanı olmasını da hayal ediyor. Diğer oğlu Halid’e de Libya’nın geleceğinde yer bakıyor. Hafter’e göre Türkiye destekli İslamcı milis güçlerinin kesinlikle Libya ulusal ordusunda yeri olmamalı. Trablus-Mısrata merkezli güçler de Hafter’i Libya’nın geleceğinde görmek istemiyor.
- Ekonomik rant alanlarını da paylaşmış savaş ağalarının kontrolündeki milis grupların dağıtılması ya da yeni kurumsal çerçeve içinde eritilmesi yönünde bir adım atılamadı. Kapsamlı bir plan ve uluslararası desteğe sahip güçlü bir mekanizma olmadan bu milisleri halletmek mümkün değil.
- Yabancı güçler ve milisler de çözümsüz bir mesele olarak kaldı. Ateşkes anlaşmasına göre yabancı güçlerin 90 günde çekilmesi gerekiyordu. Türkiye’nin askeri güçleri ve Suriye’den getirdiği milisler; Rus özel savaş şirketi Wagner’in Suriye başta olmak üzere farklı ülkelerden topladığı paralı askerler; Hafter saflarındaki Sudan ve Çadlı milislerin çekilmesi konusunda ilgili taraflar çağrıları umursamadı. Bunlar Libya üzerindeki paylaşım savaşının uzantısı.
- Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Abdülhamid Dibeybe’nin sunduğu bütçe tasarısı Temsilciler Meclisi’nden onay alamadı. Buradaki tıkanmada da Dibeybe’nin Türkiye müdahalelerine karşı açık pozisyon almaması gerekçelerden biri haline geldi.
Bu adımlar atıldığında Libya devlet olarak yeniden doğma şansını bulacak. Lakin bu adımları atmaya dönük irade, mekanizma ya da bunu mümkün kılacak bir uluslararası baskı söz konusu değil.
Ankara gerek Trablus’a çıkarma yaparak gerek konferanstan önce Berlin’de, Dibeybe’yi markajda tuttu. Türkiye’nin pozisyonunu savunsun diye!
***
Peki bütün bu meseleler konferansa nasıl yansıdı ve ne çıktı?
Konferans boyunca çekilme çağrıları tekrarlanıp durdu. "Tüm yabancı güçlerin ve paralı askerlerin Libya'dan çekilmesi de dahil tüm dış müdahalelere son vermeliyiz" diyen BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bir ateşkesi gözleme grubunun Trablus’ta konuşlanacağını duyurdu. Fakat çatışmasızlık halinin korunduğu dikkate alındığında bu önlemle asıl sorunlar teğet geçiliyor. Dibeybe de siyasi süreci tehdit eden güvenlik tehditlerinin bölgelerde kontrolü elinde tutan milislerden, siyasi eğilimli askeri güçlerden ve terörist gruplardan geldiğini vurguladı. Dibeybe hükümetin kontrol edemediği Libyalı milisler ve Hafter güçlerine gönderme yaparak Türkiye’yi kayırmaya çalıştığı izlenimi verdi.
Konferansın sonunda yayımlanan bildiride ise;
- BM’nin yol haritasına uygun olarak seçimlere gidilmesi ve anayasa ile seçim yasasına dair gerekli düzenlemelerin yapılması istendi.
- Devlet kurumlarının birleştirilmesi hedefi tekrarlandı.
- Güvenlik sektörünün birleşik, sivil ve gözetime tabi bir otoriteye bağlı olacak şekilde gözden geçirilmesi gerektiği belirtildi.
- “Tüm yabancı güçler ve paralı askerler gecikmeksizin Libya'dan çekilmelidir" denildi. Bir dipnotla Türkiye’nin bu maddeye şerh koyduğu da belirtildi.
Libyalı kaynaklara göre Türkiye bu maddeyi “Yabancı milisler çekilmeli” diye değiştirmeye çalıştı ama başta Mısır olmak üzere bazı ülkeler öneriyi reddetti.
Bildiride yer alan maddeleri hayata geçirecek ulusal ya da uluslararası bir mekanizma öngörülmedi. Asıl çıkmaz da burada.
Günün sonunda Libya Dışişleri Bakanı Necla Menguş, Alman mevkidaşı Heiko Maas ile birlikte düzenlediği basın toplantısında üzerinde uzlaşma olduğu izlenimi veren bir beklentiyi dile getirdi: "Umarız önümüzdeki günlerde her iki taraftaki paralı askerler geri çekilecektir.”
Reuters’a konuşan Amerikalı bir yetkiliye göre, Türkiye ve Rusya bir ilk adım olarak her iki taraftan 300 Suriyeli milisin çekilmesi konusunda anlaştı. Maas da Rusya ile Türkiye arasında savaşçılarının aşamalı olarak çekilmesi konusunda bir anlayış olduğuna inandığını söyledi. "Bu, herkesin bir gecede paralı askerlerini geri alacağı anlamına gelmez" diye ekledi.
Doğu tarafında “Türkiye çekilmeden Wagner giderse Hafter’in güçleri zayıf düşer”; batı tarafında “Türkiye giderse Hafter savaşı yeniden başlatır” korkusu var. Bir başka korku da; Hafter saflarındaki Çadlı ve Sudanlı milislerin çekildikleri ülkeleri istikrarsızlığa sürükleyebilme olasılığı. Çad lideri İdris Deby’yi öldürenler Libya’daki savaşta yer almış Çadlı isyancılardı.
Hem asker hem milis bulunduran, bunun arkasında kararlılıkla duran, bu güçleri çekmemesini de gerekçelendiren yegâne aktör olduğu için çağrıların birincil muhatabı Türkiye. Wagner ile Hafter güçlerini destekleyen Rusya aynı parmağın kendisine doğru sallanmasını önlüyor çünkü devlet olarak sahiplenmiyor ve sorumluluktan kaçabiliyor. “Özel güvenlik şirketidir” deyip savaş bölgelerinde özel şirketleri olan Fransızlar, İngilizler ve Amerikalıları işaret ediyor.
Anladığımız kadarıyla Ankara’nın stratejisi şuydu: Evvela pazarlığı Suriyeli milisler üzerine çekmek. Sonra Türk askeri varlığını kalıcı kılmak için milisleri piyon gibi gözden çıkarmak. Ankara’nın argümanına göre Türk askerleri ikili askeri işbirliği anlaşması ve Trablus hükümetinin daveti ile Libya’ya geldi. Haliyle hükümet “Gidin” demedikçe Türk askeri varlığı kalacaktır. Hatta Savunma Bakanı Hulusi Akar’a bakılırsa Türk askerleri yabancı güç sayılmamalıdır. Türkiye’nin nazını geçirebildiği taraflar da milisler çekilirse Hafter tarafına karşı ellerinin rahatlayacağını, o vakit “Türk askeri varlığının geleceğine seçilmiş meclis ve hükümetin karar versin” diyebileceklerini düşünüyor. Hatırlatalım Türkiye’nin bir önceki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı anlaşmalar meclis onayından geçmediği için geçerliliği tartışmalı.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Türk hükümetinin Libya’nın sahibi gibi hareket etmesi dostlarını da ayazda bırakıyor. Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan "Nasıl şu anda TAP'ta, TANAP'ta birlikteliğimiz varsa, biz değerli dostum İlham Aliyev kardeşimizle böyle bir adımı Libya'da da atabiliriz" diyebiliyor. “Sanki Libya kendilerinin egemenliği altındaymış gibi.” Bu tepki Libyalılara ait!
Velhasıl Berlin dönemeci savuşturulmuş olabilir. Ama seçim olur da yeni meclis ve hükümet kurulursa bu yaklaşımların sonuçları iyi olmayacaktır.
Gazete Duvar / 24.06.2021