Merkez Bankası (TCMB) operasyonu sonrasında, dış dünyada Türkiye’ye dönük ekonomik öngörüler değiştirildi.
Türkiye tespitlerinden, öngörülerinden ilginç, önemli bulduğum ikisini okurlarımla paylaşmak istedim. Bir Alman bankasının 2021’e ilişkin Türkiye raporu ve IMF’nin 2026’ya kadar uzanan öngörüleri…
Son döviz krizlerinin kronolojisi
Alman bankası Commerzbank, 20 Mart 2021 tarihinde kendi sitesinde, Bir Sonraki Lira Krizi başlıklı bir yazı yayımladı.
Yayın tarihi TCMB Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasından hemen sonradır. Yazıda sözü edilen “lira krizi”ni biz “döviz krizi” diye adlandırıyoruz ve 2018-2021’de döviz piyasalarını etkileyen çalkantıları kastediyoruz. Commerzbank da bunları inceliyor.
Önce bu krizlerin kronolojisini çıkaralım.
Kronolojinin bir boyutu 2018-2021 arasında yüzde 8 ile yüzde 24 arasında iniş-çıkışlar gösteren TCMB’nin politika faizleridir. İkinci boyutu ise, bu faizlerle de bağlantılı döviz hareketleri…
Saray iktidarının tetiklediği; sermaye hareketlerinin belirlediği bu faiz-dolar sarmalını üç döviz krizi içinde yaşadık. Her kriz, döviz fiyatlarını bir üst eşiğe taşıdı.
İlk döviz krizinin zirvesi Ağustos 2018’dedir. Dolar fiyatı 2017 son bulurken 3,79 TL’dir. 12 ay sonra (2018 bitiminde) yüzde 40 artışla 5,29 TL olacaktır. Ağustos’ta ise döviz kuru 1 dolar = 6,55 TL’dir Eylül’de TCMB faizinin yüzde 24’e çıkarılması sonraki aylarda döviz piyasalarını bir nebze sakinleştirecektir. 2019 sonunda dolar (on iki ayda %12 artarak) 5,95 TL olacaktır.
Ekonomi yönetimi 2020’de faizleri adım adım enflasyonun altına çekti; TCMB rezervlerini eriterek doları frenlemeye çalıştı. Ekim 2020’de ikinci döviz krizi patlak verdi; 1 dolar = 8,12 TL’ye çıktı; Berat Albayrak istifa etti. Naci Ağbal faizleri üç aşamada 8,75 puan (%10,25 → %19) yükseltti.
Üçüncü döviz krizini bugünlerde yaşıyoruz. Tetikleyen olay malumdur: Mart’ta Ağbal’ın görevden alınması… Yeni başkan altı ay bekledi; faizleri Eylül-Ekim’de üç puan indirdi. Döviz piyasaları çalkantıya sürüklendi. 5 Kasım 2021’de dolar 9,70 liradır. 19 Mart 2021’e (7,28 TL) göre yüzde 33 artış… Farklı ifade edelim: Kavcıoğlu döneminde (yedi buçuk ayda) TL’nin dolara karşı değeri dörtte bir aşınmıştır.
Dolar/TL serencamını 2017 sonundan başlatalım. Kasım 2021’e kadar TL’nin dolar karşısındaki nominal değer kaybı yüzde 61’e yaklaşmıştır… Üç döviz krizinin birikimli sonuçları ayrıca incelenmelidir.
Commerzbank’ın AKP eleştirisi
Commerzbank yazısı, yedi ay önce, üçüncü döviz krizi başlarken yayımlanmış.
Yazı şu tespitle başlıyor:
“Yeni lira krizi ufuktadır. Naci Ağbal enflasyon hedeflemesinin acı ilacı olan yüksek faizleri kabul ettikten üç ay sonra Başkan Erdoğan tarafından görevden alındı. Ali Babacan döneminden bu yana Erdoğan güvendiği bir kişiyi bu göreve atamakta; bu kişiden beklediği kararları ‘dudaklarını okuyarak’ almasını ummaktadır.”
Commerzbank’a göre Cumhurbaşkanı’nın “özel sektör bilançoları ağır döviz yükümlülükleri altında ezilirken yeni bir döviz krizi riskini göze alması beklenemez. O halde, düşük faizlerin Türkiye’nin bugünkü makro-ekonomik sorunlarını gerçekten ve kısa sürede çözeceğine inanıyor olmalıdır.
Yazı, bu noktada Erdoğan’ın 12 Mart’ta ilan ettiği “Ekonomi Reformları” belgesinde yer alan enflasyonla mücadele yöntemlerini vurguluyor. Bu belge, enflasyona karşı para politikasını devre-dışı bırakan; polisiye denetimlere dayanan; kamu sektörü fiyatlarını sınırlayan “feci bir tasarıdır.” Yazı yeni Başkan’dan neler beklendiğini de sıralıyor:
“Ağbal’ın durdurduğu coşkulu banka kredilerinin açılması [ve] bunların 2021’de ekonomik canlanmayı sürüklemesi beklenebilir. Döviz kuru üzerindeki etkileri dikkate alınmadan faiz oranları sürekli indirilecektir. Sermaye hareketleri üzerinde ağır-aksak kontroller uygulanabilir. Ana ‘sızıntılı’ kontroller TL’nin değer kaybını durduramaz. Kapsamlı sermaye kısıtlamaları ise Türkiye’nin yabancı sermaye bağımlılığı nedeniyle beklenemez.”
Commerzbank’a göre, enflasyon ile döviz kuru arasında bir denge oluşması imkânsızdır: “Kur riskleri dört nala artacak; 2021 sonunda dolar 10 TL olacaktır. Büyüme süreci tıkanınca, özel sektör bilançoları çatırdayınca, politika faizi yeniden yüzde 20’ye çıkarılacak; bu deney son bulacaktır.” Bugün (11 Kasım’da) dolar 9,90 TL’dir. Yıl sonu dolar kuru öngörüsündeki “isabet” dikkat çekicidir.
Yazının sonuna göz atalım: “Enflasyon hedeflemesi ya tam uygulanır veya yoktur. Piyasalar aynı kısır döngüye defalarca tanık olmuştur. Güvenilirliğin geri gelmesi için bir tür rejim değişikliği veya yönetimin (örneğin IMF gözetimine) devredilmesi gerekebilir.”
“Rejim değişikliği” ifadesinin yorumunu okurlara bırakıyorum. “Ekonomi yönetiminin devri” önerisi ise yeni değildir. Albayrak, 2018’de yayımladığı YEP’in denetimini McKinsey’e devretmeyi tasarlamış; bu seçenek Cumhurbaşkanı’nca önlenmişti.
Commerzbank, düşük faizli kredi genişlemesinin 2021’de büyümeyi kamçılayacağını kabul ediyor. Bu yöntemlerin, “ağır döviz yükümlülükleri altında ezilen” şirketleri kurtarmak, ihya etmek için de kullanıldığını dikkate almıyor. “Akıl-dışı” gördüğü yöntemlerin gerçek gerekçesi buradadır: AKP, ne pahasına olursa olsun “günü kurtarmalı”; iktidarı korumalıdır.
Orta vadede IMF öngörüleri
IMF, sadece Türkiye değil, tüm ülkeler için 2026’ya uzanan öngörüler yapıyor. Bunlar, Ekim 2021’de yenilenmiştir.
Türkiye için 2021-2026 öngörüleri, makro-ekonomik bir model çerçevesinde Türkiye uzmanlarınca yapılmış olmalıdır. Önemlilerini aktaralım.
Reel büyüme: IMF’ye göre Türkiye ekonomisi 2021’de yüzde 9 oranında büyüyecektir. 2022-2026 döneminde ise değişmeyen, yüzde 3,3’lük bir büyüme temposu öngörülüyor. Cumhuriyet döneminin ve son kırk yılın büyüme eğilimlerinin açık-ara altında…
Olgun bir ekonomiden söz etmiyoruz. Çok büyük emek rezervleri barındıran; toplumsal bir bunalımdan da geçmekte olan Türkiye’deyiz. Böylesine durgunlaşan bir gelecek kabul edilebilir mi?
Dolarlı GSYH hesabı: 2022 sonrasında GSYH’nın dolarlı büyüme temposu, istisnasız her yıl yüzde 12 civarında seyredecek; reel (sabit TL’li) büyüme oranını aşacaktır. Farklılaşmanın kaynağında “ucuzlayan dolar varsayımı” var. IMF’nin GSYH hesaplarında öngörülen ortalama enflasyon (“deflatör”) bu dönemde yüzde 12’dir. Dolar fiyatındaki ortalama artışlar ise yüzde 3 civarındadır.
Bu “makas” nasıl ve niçin oluşabilir? Tek bir açıklama geçerlidir: 2022-2026 döneminde net yabancı sermaye girişleri yüksek tempolu seyredecek; TL dolara karşı değerlenecek; dolarlı GSYH bu nedenle de artacaktır. IMF’nin bu örtülü senaryosu, iktisat politikalarının “neoliberal kurallara tümüyle döneceği” anlamına gelir.
Dolar hesabı ile hızlı büyüme, Türkiye ekonomisinin dış kırılganlıkları, uluslararası ağırlığı bakımından olumludur, önemlidir. Ama o kadar… Zira, Türkiye halkının gönencinin, yaşam koşullarının ölçülmesi sabit fiyatlı GSYH ile başlar; dolarla değil…
İşsizlik: IMF’ye göre 2021’de yüzde 12,2 olan (dar tanımlı) işsizlik oranı, sonraki yıllarda yüzde 10,5-11 arasına yerleşecektir. Yüzde 3,3’lük büyüme ile AKP öncesinin tek haneli işsizlik oranlarına dönülemeyeceğini IMF de tespit etmiş oluyor.
İstikrar göstergeleri: Tüketici enflasyonu %12,5-15,4 arasında seyredecektir. Emekçi örgütlerinin zayıfladığı bir ortamda gelir dağılımını sermaye lehine dönüştüren ana mekanizma süregelecektir.
Cari işlem açığı da kalıcıdır: Millî gelirin yüzde 2’si civarında seyredecektir.
***
IMF, 2021 sonrasında Türkiye ekonomi politikalarında, Commerzbank’ın beklentisi doğrultusunda “güvenilirliği geri getiren yeni bir rejime” geçileceğini düşünüyor. Dış kaynak girişleri sayesinde TL’nin değerlenmesi, dolarlı GSYH’nın şişmesi başka türlü açıklanamaz.
Ne var ki, reel büyüme oranını yüzde 3,3 eşiğinde tıkayan IMF öngörüleri dahi gösteriyor ki, Saray yönetiminin Türkiye’yi sürüklediği istikrarsızlık ve toplumsal bunalım, neoliberal reçetelere teslimiyet ile aşılamayacaktır.
soL / 12.11.21