Pandeminin yeni bir evresiyle karşı karşıyayız: Aşısızların pandemisi. 2020 senesinin başında vakaların artışının nasıl önlenebileceğine dair elimizde sadece birkaç imkân vardı. Kapanma ve sosyal mesafenin radikal şekilde azaltılması bunların en etkilisiydi. İlk üç dalganın ve ağır faturanın ardından aşılarla buluşmaya başladık. Çeşitli aşıların klinik çalışmaları sonuçlandı ve hastalıkla mücadele edebileceğimiz yeni bir imkâna böylece kavuşmuş olduk. Baştan net şekilde belirtelim ki özellikle mRNA ve vektör aşıları, hastalığa karşı etkili koruma sağlarken, ağır hastalık ve ölümleri de büyük oranda düşürüyor. Aşı karşıtlarının argümanları aksini söylese de gerçek dünya verisinin bu çarpıtma argümanların yanlış olduğunu net şekilde kanıtladı.
Aşıyı bulmakla beraber aşılamanın yavaş ilerleyeceğini de öngörüyorduk. Aşı tedarik zinciri, tüm dünyayı yeterince ve toplum bağışıklığına ulaştırabilecek kadar aşılamaktan hâlâ uzak ve bunun yanında aşıya erişimdeki eşitsizlik ise pandeminin önümüzdeki dalgalarının ölümcüllüğünün değişik ülkelerde değişik oranlarda yaşanacağını gösteriyor. Yine de son bir sene içinde aşılama ve toplumsal yayılmayı önleme metotları ile vaka artışını düşürmekte önemli bir aşama kaydedildi. Fakat bu süre içinde mutasyonlar virüslerin değişmesini beraberinde getirdi. Aşılamanın yetersiz olması ya da etkisi düşük aşıların kullanılması, virüsün kişileri tekrar enfekte edebilmesi ya da yayılıp ve bu süre içinde kendini değiştirme fırsatı yakalaması için ona imkân tanıdı. Şu anda bildiğimiz birçok virüs varyanıtı var. Orijinal virüs genetik dizinindeki değişiklikler, SARS-Cov-2’nin farklı özellikler kazanmasına ve en önemlisi de oluşan bağışıklık tepkisinden kaçarak kendini çoğaltabilme yetisine sahip olmasını beraberinde getirdi. Birkaç ay öncesinde, Alfa varyantının yaygınlığını konuşurken, şimdi Delta varyantının yayılmasını konuşuyoruz. Alfa, orijinal virüsten yüzde 50 daha hızlı yayılırken, Delta ise Alfa’ya göre yüzde 60 civarında daha hızlı yayılıyor. Delta varyantının neden fazla yayıldığını dair çalışmalar bize şunu gösterdi. İnsan hücresine girdiğinde Delta virüsü, orijinal virüsten 1000 kata yakın fazla parçacık üretiyor ve dolayısıyla bir kişinin bulaştırabileceği insan sayısı ve virüs yükü de çok daha fazla oluyor. Ayrıca Delta varyantı, kazanılmış bağışıklık tepkisini de aşabilecek bazı değişikliklere sahip. Bu nedenle, dördüncü ana dalga diyebileceğimiz vaka artışını Avrupa’da Amerika Birleşik Devletleri’nde, Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde görüyoruz. Elimizdeki en etkili aşı olan mRNA aşıları, Alfa varyantına karşı yüzde 93 koruma sağlarken Delta’ya karşı yüzde 88 koruma sağlıyor. Vektör aşıları ise yüzde 70 seviyesine kadar korumaya sahip. İnaktif aşıların daha düşük korumaya sahip olduğunu söylersek hata yapmayız. Yani, aşılanmamış 100 kişi hasta olurken, mRNA aşıları sonrasında bu sayı 12’ye, vektör aşıları sonrasında 27’ye düşüyor. Ayrıca, aşılanmamış kişiler içinde ağır hastalıklar ve ölümlerin görülmesi aşılanmış kişiler içinde çok daha düşük. Özellikle mRNA aşıları yüzde 95’ten fazla oranda ağır hastalığa ve ölüme karşı koruyor. Şu anda dünyada gördüğümüz vaka sayılarının artışının, ölümlere önceki dalgalar kadar yansımaması şansınız var. Ancak bu şans, sadece aşılama gerçekleşen insanlarda gün yüzüne çıkabilir. Bu nedenle dördüncü büyük dalganın, aşısızların pandemisi olarak adlandırılması da buna dayanıyor.
Pandeminin bu dalgasının önceki büyük dalgalara göre farklı bir dinamiği olması, süreçle yakından ilgisi olmayan ya da aşı karşıtlığını meslek edinmiş kişilerin belli yanlış argümanları da dillendirmesini sağlıyor. Elbette aşı kimseyi yüzde 100 hastalanmaktan korumuyor. Bu zaten en başında aşıların hastalığı semptomatik hastalığı önleme oranlarının yüzdelerle ifade edilmesinden anlaşılabilirdi. Bir hastalanmaya yüzde 90 önleyen bir aşı, 100 yerine 10 kişinin semptomatik hastalanmasını sağlıyor demek. Dolayısıyla evet, aşılanan kişiler de yeniden hastalanabilir. Ancak bu hastalanmaların çok büyük bir kısmı asemptomatik geçiyor, geri kalan kısmı da hafif olarak atlatılıyor. Çok az bir oranda, aşılanan kişiler ağır hastalık kapabilir ve yaşamını kaybedebilir. Yani aşılar hastalığın her aşamasında karşı koruma sağlıyor ve ölümleri çok büyük oranda düşürüyor. Aşılanmayan kişilerde ölüm oranları aşılananlara göre çok daha yüksek olacak.
Bir aşıyı değerlendirirken dikkat etmemiz gereken belli parametreler var. Öncelikle hangi aşıdan bahsettiğimiz önemli. Eğer bir aşı özellikle mRNA aşıları yüzde 88 semptomatik hastalıklara karşı korumaya ve ölümleri önlemede yüzde 95 etkiye sahipse, başka bir aşı yüzde 70 hastalığı önleme ve yüzde 90 ölümleri azaltma gücüne sahipse iki aşının pandemi faturasını etkileme kapasitesinde elbette farklılık olacak. Türkiye için konuşmak gerekirse, inaktif virüs aşısının önceki varyantlara etkisi de düşüktü. Orijinal virüse yüzde 83 koruma sağlayan inaktif aşı Delta varyantına karşı daha düşük koruma sağlayacak. İşte tam da bu nedenle güçlü bir aşıyla aşılanan kişilerdeki aşılanma oranı ve yaygın varyantın biçimi beraber düşünüldüğünde bir ülkenin pandemiden çıkış rotasının doğru olup olmadığı anlaşılabilir. İkinci olarak aşılansak bir de tedbiri elden bırakmamak gerekiyor. Virüs yayılımı ne kadar az olursa, aşılama düşük olsa da ölümler azalacak. Bu nedenle aşı karşıtlarının “aşılanan insanlar da hasta oluyor ve ağır hastalık geçebiliyormuş, bu nedenle asla işe yaramıyor” söyleminin bir geçerliliği yok, aksine aşıların elimizden gelenin en iyisi düzeyinde pandemiyi önlemede bize yardımcı olduğunu söyleyebiliriz.
Ölüm oranlarına yansımıyor
Son olarak, Birleşik Krallık, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri gibi bölgelerde vaka sayıları Delta varyantı nedeniyle artsa da bu sayılar ölümlere önceki dalgalardaki oranlarda yansımıyor. Bunda aşılamanın başarısı var. Ancak halen aşılanmayan kişiler var ve bu varyantlar onları çok daha fazla etkileyecek. Özetle, aşılar etkili, yeterince aşılama gerçekleştiğinde toplum bağışıklığı, Covid’in daha az ölümcül olduğu bir sürece evrileceğimizi gösteriyor. Ancak o güne kadar hâlâ pandemideyiz ve hâlâ gerekli önlemleri almak şart. Fütursuzca ve serbestçe virüs yayılımını tetikleyecek tüm uygulamaları bırakıp, eğitimin devam edebilmesi için okulların açılmasına katkıda bulunacak vaka düşüşünü sağlamakla ve aşılamayı artırmakla yükümlüyüz. Pandemi başından beri söylediğimizi tekrarlayalım: Riskleri gerçekçi şekilde analiz edip ona göre tedbirler almak gerekiyor, vaka sayılarını saklayıp, testleri düşürüp, aşılamayı yüksekmiş gibi gösterip insanları daha fazla rehavete kaptırmak değil.
BirGün / 25.07.21