Bilim insanlarının, pandemi yayılmaya devam ettikçe SARS-CoV-2 virüsünün farklı varyasyonları ortaya çıkabilir öngörüsü gerçekleşmeye devam ediyor. Halihazırda yayılımda olan ve birçok bölgede başat hale gelen Britanya varyantı ve aşı etkinliğini düşüren, yayılımı arttırma riskine sahip olan Brezilya ve Güney Afrika varyantlarından sonra bir süredir dolaşımda olduğunu anladığımız ve yeni yeni yaşamımıza giren B.1.617 olarak adlandırılan Hindistan varyantını konuşmaya başladık. Geçen hafta Sağlık Bakanı, yaptığı bir açıklamada Hindistan varyantının Türkiye’de de olduğunu söylemişti.
Bu varyant, İngiltere, Belçika, Almanya, İsrail, ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, Fransa, İspanya gibi birçok ülkede görülüyor. İngiltere’de 22 Şubat 2021, ABD’de 23 Şubat 2021’de bulundu. Ancak yayılımının Ekim 2020’de başladığı tahmin ediliyor. Bu varyant, referans SARS-CoV-2 genomundan 13 noktada farklılık gösteriyor. Bu değişimlerden ikisi E484Q ve L452R mutasyonları. Virüsün hücreye girmek için kullandığı S proteinindeki bu değişimler, daha önce başka varyantlarda gösterilmişti. E484Q, Britanya ve Güney Afrika varyantlarında olan ve virüsün bağışıklık tepkisinden kaçmasını sağladığı düşünülen bir mutasyona benziyor. L452R ise daha önce Kaliforniya varyantında görülen ve virüsün daha hızlı yayılmasına neden olabilecek bir mutasyon. L452R mutasyonu ABD’de çalışılmıştı. Yayılıma artırdığı ve nötralize eden antikor etkisini %50’den fazla düşürdüğü yönünde bilgiler var (1).
Ancak elimizde net gerçek dünya verişi yok. İki mutasyon da “kaçış mutasyonu” olarak adlandırılıyor (2). Bu varyantın genetik analizi sonucu üç gruba (clade) ayrıldığını görebiliyoruz (3). Bunlara B.1.617.1, B.1.617.2 ve B.1.617.3 deniyor. B.1.617.2’de ilginç şekilde E484Q mutasyonu yok. Böylece bu varyant biçimi asıların etkisini azaltmayabilir, bağışıklık tepkisinden kaçamayabilir diye düşünülüyor. Bu varyantın üç biçiminin de Hindistan’da ortaya çıktığı düşünülüyor. Ülkede yayılımın merkezi haline gelmiş bazı bölgelerde bu varyantın enfeksiyonlar içindeki yüzdesi artıyor. Bihar, Bengal, Maharashtra gibi bölgelerde en yoğun görülen virüs biçimi haline geldiği izleniyor. Hindistan’dan GISAID veritabanına gönderilen genetik dizinlerin çoğu bu varyanta ait. Ancak Hindistan’daki enfeksiyon sayılarıyla karşılaştırıldığında bu genetik veri henüz kesin bir çıkarım yapmaya yeterli değil. Varyantın Hindistan’da son haftalardaki hızlı yükselişle ilgisi var mı yok mu sorusu henüz netlik kazanmadı. Toplumsal yayılımı önleyecek uygulamaların yokluğunda herhangi bir virüs varyantı kolayca yayılıp dominant hale gelebilir. Ama bu yayılım virüsün değişimine mi bağlı yoksa diğer etkenlere mi şu an için Hindistan bize bu sorunun yanıtını veremiyor.
Bağışıklığın ve korumanın tek yolunun antikorlar olmadığı, hücresel bağışıklığın da etkisinin olduğunu biliyoruz. Varyantların, virüsü nötralize eden antikor tepkisinden kaçabilme olasılığına rağmen T hücresi bağışıklığı kavramı uzun vadede virüsün değişiminin zararlı etkilerini ortadan kaldırabilecek bir süreç sağlayabilir. Varyantların, T hücresi bağışıklığına büyük bir etkisi olmayacağı, dolayısıyla aşıların uzun vadeli etkisini azaltmayabileceğine dair fikirler de bilim dünyasında tartışılır durumunda (4). mRNA aşılarından sonra etkili bir bağışıklık hafızası oluşabileceğine dair raporlar mevcut (5). Bu iyiye işaret.
Aşıların ve virüsün değişiminden bağımsız olarak toplumsal tedbirler açısından dikkat etmemiz gereken bir durum var. Tedbirsiz, düşük aşılama yapılan, bilimsel verilerin açıklanmadığı, genetik dizin analizlerinin yüksek oranda yapılmadığı her gün varyant etkisi artıyor. Türkiye’de de durum bu şekilde. Ancak salgının yarattığı faturanın sadece varyantların suçu değil, yönetim eksiklikleri ve keyfiliğin sonucu olduğu gerçeğini unutmamamız gerek. Virüsün evrim geçirmesine imkân tanıdığımız her gün farklı varyantlarla karşılaşma riskini artırıyoruz. Dünyanın herhangi bir yerinde oluşan varyant kontrolsüz yayılımın gerçekleştiği bir coğrafyaya girdiğinde hızla kendine bir avantaj sağlıyor. Maalesef Türkiye böyle bir yer haline gelmiş durumda.
(1) https://www.biorxiv.org/content/10.1101/2021.02.22.432189v2
(2) https://doi.org/10.1016/j.xcrm.2021.100255
(3) https://www.gisaid.org/
(4) https://doi.org/10.1016/j.cell.2021.01.007
(5) https://immunology.sciencemag.org/content/6/58/eabi6950
BirGün / 25.04.21