Amerika Birleşik Devletleri, Katar ve Mısır’ın arabuluculuğunda uzun süredir devam eden müzakere görüşmelerinin sonuçsuz kalması ve Hamas ateşkesi kabul ederken İsrail’in bunu kabul etmemesi Arap medyasında “İsrail ateşkes istemiyor, sadece zaman kazanmak istiyor” yorumlarına neden oldu. Hatta ABD Başkanı Jo Biden'ın silah tedariki konusunda yaptırım uygulayacağını açıklamasına rağmen İsrail ordusunun Refah sınır kapısının kontrolünü ele geçirmesi ve bölgeye saldırmaya devam etmesi, İsrail’in bir ateşkesten yana olmadığına dair düşünceleri daha da güçlendirdi.
Peki yaptırım uyulacağını söyleyen Biden’ın bu vaatleri ne kadar gerçekçi? Birçok yazara göre, Biden’ın bu açıklamaları samimiyetten uzak. Biden bir yandan ülkesindeki öğrenci eylemlerini dindirmek, bir yandan da seçimlerdeki şansını arttırmak için böyle açıklamalarda bulunuyor. Geçtiğimiz hafta İsrail’in Refah saldırısı, Biden’in yaptırım açıklamaları, Biden ve Netanyahu arasındaki ihtilaf ve diğer güncel gelişmelerle ilgili derlediğimiz bazı yorumlar şu şekilde:
'Ateşkesi Netenyahu değil, Biden istiyor'
İsrail tarafının uzlaşmaması iki yönden anlaşılabilir. Birincisi İsrail savaştaki ana hedeflerinin tamamına ulamış değil. İkincisi de Demokratların yönetimindeki ABD'nin baskılarına boyun eğmeyerek onu zor bir duruma sokmak istemesidir. Bu da Cumhuriyetçilerin adayı Trump'ın seçim başarısı için bir hazırlık niteliğindedir. Zira Trump, İsrail'in stratejik hedeflerine daha yakın olduğunu daha önce pratikte kanıtlamıştı. Daha önce Kudüs'ü İsrail devletinin başkenti olarak tanıdı ve Amerikan büyükelçiliğini oraya taşıdı. Ayrıca Golan Tepeleri'nin İsrail topraklarına ilhakını da tanıdı, İran'a yönelik yaptırımları sıkılaştırdı ve hatta İran devriminin ihracı konusunda ikon olan Kasım Süleymani'ye suikast düzenledi. Dolayısıyla Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşü İsrail'deki aşırı sağ için büyük bir müjde olacak. Bundan dolayı da İsrail, geçici de olsa bir ateşkese varmak konusunda aceleci değil. Bu yüzden de kalıcı bir anlaşma inşa edilemiyor.
Gazze'de bir çözüme ulaşılması konusunda acelesi olan Biden yönetimidir. İstediği de kalıcı bir çözüm değil geçici bir sakinleşme dönemidir. Zira Biden yönetimi hem seçimlerle hem de küçük çapta bir nükleer savaş tehdidi yaratan Ukrayna savaşıyla meşgul. Bunun yanı sıra ülkedeki üniversite öğrencilerinin gösterilerinin demokratların seçmeni üzerindeki etkisi deönemlidir. (Muhammed El Ramihi / Suudi Şark'ül Evsat Gazetesi)
'Biden'ın tehditleri tiyatrodan ibaret'
Joe Biden'ın İsrail işgal devletinin Refah kentine yönelik saldırısını durdurmak amacıyla İsrail'e bazı ağır silahların verilmesinden vazgeçilmesi yönündeki açıklaması kötü yazılmış bir tiyatrodan ibaret. Bu bir yandan iki müttefik arasında bir ihtilaf olduğunu göstermek bir yandan da ülkedeki üniversite öğlencilerinin isyanını dindirmek ve böylece bir iç savaşın önüne geçmek için yazılmış bir tiyatrodur. Ayrıca Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde kendi oylarını arttırmak ve müttefiki olan ve sürekli insani sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınan Mısır'ı kurtarmak içindir.
Biden aynı tehditleri Dünya Merkezi Mutfağı'nda görevli 7 personelin İsrail saldırısında hayatını kaybetmesini protesto etmek için de yapmıştı. Yine Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik terör eylemlerine girişen 4 Yahudi yerleşimine yaptırım uygulayacağı vaadinde bulunmuştu.
Tehdit eden sadece sesini yükseltmez. Tehditlerini sessizce yerine getirir. Söylediğini yapan bazı Amerikalı yöneticiler de vardı. İlk örnek 1956 savaşından sonra İngiltere ve Fransa'yı Süveyş kanalından çekilmeye mecbur bırakan eski başkan David Eisenhower'dı. Yine İsrail'i Gazze'den çekilmeye mecbur bıraktı. Yine baba George Bush, İsrail Başbakanı İzak Şamir'in Madrid Barış Konferansına katılmayı reddetmesinden sonra kredi garantilerini askıya aldı.
Siyonistliğiyle ve işgal altındaki Filistin'de ırkçı Yahudi devletine verdiği destekle övünen Biden, bu tarz bir lider değil ve kendisine meydan okuyan Netanyahu'dan korkuyor. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)
'Netanyahu mayın tarlasında yürüyor'
İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu, Refah'ı hedef alarak son kartını da oynamaya karar verdi. Bu adımı da, Batının ve de özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin Refah'ı işgal etmeme yönündeki tehditleri ve uyarılarına rağmen attı. Üstelik bunun yaratacağı insani, diplomatik, siyasi ve hatta askeri felaketler konusundaki uyarılara aldırmadan. Öyle görünüyor ki, Netanyahu, ateşkes görüşmelerinde yaşananlardan dolayı zor durumda. Hatta yakın çevresi Katar-Mısır önerilerini getiren ABD'yi İsraillileri şoka uğratmakla suçladı. Ancak ABD bunun aksine, müzakereler boyunca İsrail heyetiyle bir iletişim içinde olduğunu açıkladı.
Bu nedenle Netanyahu'nun, inisiyatifi yeniden eline almak ve kontrolün hâlâ kendisinde olduğunu göstermek için harekete geçmesi ve bir şeyler yapması gerekiyordu. Böylece askeri açıdan çok da zor olmayan, Hamas ile Filistinliler için stratejik bir nokta teşkil etmeyen ve coğrafi konumu nedeniyle Gazzeliler için insani yardım hattı olan Refah sınır kapısını kontrolü altına almaya karar verdi. Ancak Netanyahu'nun Refah'ı işgal etmeye yönelik niyetlerinden dolayı maruz kaldığı baskıların, dikkatle geçmesi gereken bir mayın tarlası niteliğinde olduğu da bir sır değil. Sadece sınır kapısını kontrol etmekle sınırlı kalmasının nedeni de bu olabilir. Yani İsrail başbakanı, askeri bir adım atacak ama büyük bir işgale girişmeyecek. Gelinen süreçte atılan bütün diplomatik adımları ve çabaları boşa çıkarmayacak şekilde, askeri operasyonu sınırlı tutacak. (Toni Khouri / Lübnan El Nashra Gazetesi)
'İsrail kesinlikle ateşkes istemiyor'
Biden yönetiminin İsrail'e yönelik askeri yardımların bazılarını durdurması ABD’nin kendi içinde bile bir tepki fırtınasına yol açtı. Eski ABD Başkanı Trump, Biden yönetimini yardım etmekle suçlarken İsraillilerin tepkileri iki farklı şekilde oldu. Bazıları İsrail'i mağdur olarak gösterme yoluna gitti. Tıpkı 'İsrail'in gerekirse tırnaklarıyla savaşmaya devam edeceğini' söyleyen Netanyahu gibi. Halbuki İsrail nükleer silaha sahip ve dünyada önde gelen silah kaynaklarına sahip. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Bin Gavir ise Trump'ın yaptığı gibi yaparak direk Biden'e tepki gösterdi ve sosyal medyadan yaptığı paylaşımda Biden ve Hamas arasına kalp işareti koydu.
Refah'ta yaşayan insanların güvenliğini garanti altına alan bir plan sunmadan Refah'a saldırma konusundaki ısrar, Netanyahu'nun Filistinlilere yönelik soykırım planını tamamlamak istemesiyle ilgilidir. Bundan dolayıdır ki, ABD, Katar ve Mısır aracılığıyla aylar süren müzakereler İsrail'in ana hedefi Hamas'ın savaşmadan tam teslimiyeti içindir. Bunun karşılığında da Filistinlilere yönelik katliamlar duracaktı. Ancak etnik temizlik başka biçimlerde devam edecekti. Dolayısıyla İbrani gazetelerin yazdığına göre, İsrail'in Refah'ta askeri operasyonların amacına ulaşmadan herhangi bir ateşkese varılmasını reddetmesinin arkasındaki dinamik de budur. (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)
'Savaşın bitmesinin önündeki engeller'
Özellikle iki neden Gazze savaşının yakın zamanda bitmesini engelliyor. Birincisi, Hamas”ın başlattığı 'Aksa Tufanı' saldırısının ardından 7 Ekim 2023'te İbrani devletinin aldığı darbe ışığında ülkenin iç durumu.
1973'teki 'Tişrin Savaşı' ya da diğer adıyla 'Ekim Savaşı'ndan bu yana ilk kez İsrail'in caydırıcılık gücü derinlemesine sarsılıyor. Oysa caydırıcı gücü olmadan İsrail'in kendisi de var olamaz. Bu yüzden İsrail'in bu caydırıcı gücünü yeniden tesis etmekten başka seçeneği yok. Dolayısıyla Bünyamin Netanyahu'nun siyasi geleceğini fiilen Gazze'yi ve Gazze halkını yok eden savaşı sürdürmeye bağladığı bir dönemde savaş öyle ya da böyle devam edecek.
Şu anda savaşı durdurmayı zorlaştıran bir diğer neden ise savaşan tarafların savaş sonrası için herhangi siyasi bir projesinin bulunmamasıdır. Ne İsrail'in ne de Hamas'ın.
“Bibi” Netanyahu iktidarda olduğu ve hükümetini iktidarda tutmak için Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich gibi bakanlara güvenmek zorunda olduğu sürece İsrail'in herhangi bir siyasi projesi de olamaz. Üstelik İsrail sağı, Filistin davasını tasfiye etme bağlamındaki mümkün olmayan hayali gerçekleştirmek için Gazze savaşını kullanıyor. (Hayrallah Hayrallah / Londra merkezli El Arab Gazetesi)
'33. Arap Birliği Zirvesi'ne doğru'
16 Mayıs'ta Bahreyn’in başkenti Manama'da yapılması planlanan Arap Zirvesi'nin 33'üncü olağan oturumu yaklaşırken, görünen o ki bu zirveler gerek Arap dünyası içinde gerekse de dışında pek ilgi görmeyen 'önemsiz' bir konumda. Üstelik söz konusu Arap bölünmüşlüğü ve resmi Arap dünyası düzeninin çöküşü devam ederken bu 'olağan' ve 'istisnai' zirvelerin ne gibi bir faydasının olduğu da her zirve öncesi gündeme geliyor.
Mısır Kralı Faruk'un daveti üzerine 1946'da İskenderiye'de yapılan Anşas Zirvesi'nden Mayıs 2023'teki Cidde Zirvesi'ne (32. oturum) kadar çoğu Arap zirvesi, Arap dünyası meselelerinde hayati bir rol oynayamadı. Sadece uyarı, kınama ve sözlü münakaşa zirvelerine dönüştü. 1967'de, 'barış yok', 'müzakere yok', 'tanıma yok' şeklinde İsrail'e karşı güçlü bir Arap söyleminin olduğu ve ortak tutumun alındığı Hartum Zirvesi dışındaki hiçbir Arap zirvesi, herhangi bir Arap sorununun çözümüne az da olsa katkıda bulunmadı. Tam tersine bazı zirveler gerginliğin daha da artmasına katkıda bulundu. (Beşar Narş / El Arabi El Cedid Gazetesi)
(Dış haberler servisi)
Gazete Duvar / 14.05.24