Suriye krizinin çözümüne yönelik Cenevre barış görüşmelerinin önünü açmak için Rusya, Türkiye ve İran’ın başlattığı Astana (Nur Sultan) süreci düşe kalka 13’ncü turunu 1-2 Ağustos’ta gerçekleştirdi. Çatışmaların tırmandığı İdlib ana gündem olsa da üzerinde çalışılan anayasa komitesinin nihayet ilan edileceğine dair güçlü bir beklenti oluşmuştu.
Önemli ilerlemeler kaydedildiği açıklansa da Suriye yönetimi ile muhalefetin sözcülüğünü yapan Türkiye arasında belli noktalarda düğümün çözülememesi nedeniyle mesele Rusya, İran ve Türkiye liderlerinin katılımıyla 11 Eylül’de düzenlenecek üçlü zirveye kaldı. Komitede kimlerin yer alacağına dair anlaşmazlık büyük ölçüde aşılsa da işleyiş ve çalışma kuralları tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Toplantı öncesinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Komitenin kuruluşunu ilan etmek için birlikte çalışıyoruz" demişti. Toplantılarda askeri muhalefeti temsil eden heyetin başkanıAhmet Tuma da “Komitenin oluşturulması konusunda son dönemde olumlu gelişmeler oldu. Komitenin ilanına ilişkin yakın zamanda bir açıklama gelecektir" ifadelerini kullanmıştı. Gecikmeden Şam’ı sorumlu tutan Tuma, “Rejim sürekli kabul edilemeyecek şartlar öne sürüyordu. Rejim, komitenin başkanlığını ve üçte ikilik çoğunluğunu istiyordu ama bu kabul edilmedi" demişti.
Türkiye, Rusya ve İran ortak bildiride, komitenin oluşumu ve prosedür kurallarında sona gelinmesinden duyulan memnuniyeti dile getirip en kısa sürede toplanması için gereken desteğin verileceğini kaydetti.
Nur Sultan’daki son buluşmanın içeriği ile ilgili Al-Monitor’a konuşan Suriye Gelecek Hareketi’nin (Tayyar Al Ghad Al Suri) siyasi komite üyesi Dr. Ahmet Jakkal “Komitede ihtilaf konusu olan altı kişi ile ilgili Rusya’nın baskısıyla Türkiye ve rejim orta yolda buluştu. Bu sonucu Türkiye’ye yakın muhalefet grupları da kabul etti. Ancak komitenin işleyişi ve çalışma prensipleri ile ilgili anlaşmazlık olduğu için komitenin kuruluşu açıklanmadı” dedi.
Jakkal’a göre işleyiş ve çalışma prensipleriyle ilgili tartışma da birkaç noktada düğümleniyor. Birincisi muhalefet Suriye yönetiminin oyalama taktiklerinin önüne geçmek için anayasa yazım çalışmalarına bir süre sınırlaması getirilmesinde ısrar ediyor. İkincisi toplantıların hangi dönem aralığında ve ne kadar süre yapılacağına dair de uzlaşmazlık var. Üçüncüsü taraflar karar alma yeter sayısında anlaşamıyor. Suriye yönetimi kararların “uzlaşma” esasına göre alınmasını istiyor. Daha önce Şam’ın hem komitede üçte iki çoğunluğu elde etmeye çalıştığı hem de kararların yüzde 75 çoğunluk esasına göre alınmasında ısrar ettiği belirtiliyordu.
Anayasa komitesinin oluşturulması Ocak 2018’de Soçi’de düzenlenen ulusal diyalog konferansında kararlaştırılmıştı. Komitenin hükümet, muhalefet ve sivil toplumdan 50’şer kişinin seçilmesiyle toplam 150 üyeden oluşması öngörülmüştü. Listeler görevi bırakmadan önce Aralık 2018’de BM Özel Temsilcisi Staffan de Mistura tarafından hazır hale getirilmiş ancak komiteye sivil toplumdan alınacak altı kişinin hükümete çok yakın olduğu ve bağımsızlık kıstasını karşılamadığı gerekçesiyle son dakikada anlaşmazlık çıkmıştı. De Mistura’nın yerini alan Geir Pedersen orta yol bulmak için garantör ülkelerle görüşmeler yapıp Şam’ı birkaç kez ziyaret etmişti. Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Vershinin son birkaç ayda Ankara, Tahran ve Şam arasında mekik dokumuştu. Lavrentiev ve Vershinin’nin ardından 10 Temmuz’da Şam giden Pedersen’in, Dışişleri Bakanı Velid Muallim’le yaptığı görüşmede bir orta yol bulunmuştu: Tartışmalı altı kontenjanla ilgili olarak 4+2 formülü benimsendi. Pedersen altı isim önerecek, Şam yönetimi bunlardan ikisini seçecek. Buna karşılık Suriye yönetimi 11 isim önerecek, Pedersen de bunlardan dördünü seçecek.Bu altı ismin muhalefetin ortak heyeti Suriye Müzakere Komisyonu tarafından da onaylanması gerekecek.
Suriye yönetimi yeni anayasanın yazımı konusunda başından beri iki temel argümanla sürece girmeye direndi. Birincisi, Türkiye başta olmak üzere savaşta dahli olan yabancı güçlerin Suriye’nin iç işine karışmasına izin vermeyeceğini savunageldi. İkincisi yönetim, 7 Nisan 2011’den itibaren Baas Partisi’ni “devletin ve toplumun önderi” olarak niteleyen anayasanın sekizinci maddesi, basın-yayın yasası, partiler yasası, seçim yasası dahil bazı temel konularda yaptığı değişiklikleri yeterli görüyor ya da bunlara ilave birkaç düzenlemeyle süreci atlatmak istiyordu. Rusya’nın baskısıyla yönetimin esnemek durumunda kaldığı söyleniyor.
Türkiye ise Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla himaye ettiği örgütler ile İdlib’de temerküz eden örgütlerden bir müzakere heyeti oluşturup bunlar üzerinden Suriye’nin geleceğini şekillendirmek için ağırlığını koyuyor. Ancak bu ağırlık, Suriye’nin kuzeyinde fiili özerklik inşa eden Kürtlerin aleyhine işliyor. Türkiye’nin vetosu nedeniyle Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) dahil özerk yönetimin unsurlarından hiçbiri ne Cenevre ne Astana süreçlerine katılabildi. Rusya’nın 2016’ya kadar Kürtleri sürece dahil etme konusundaki ısrarı da Türk-Rus yakınlaşmasına paralel olarak geriledi. Ruslar 2016’da Hmeymim üssünde Suriye yönetimi ve Kürt temsilcilerini masaya oturttuğunda Suriye Arap Cumhuriyeti adındaki “Arap” kelimesinin çıkarılmasını da içeren bir belge sunmuştu. Ancak Suriye yönetimi bu belgeyi müzakere etmeye yanaşmadı. Hükümet Kürtlere açılım olarak Temmuz 2011’de çıkardığı Mahalli İdareler Kanunu’nda yapılacak bazı ufak tefek değişiklikleri yeterli görüyor. Hmeymim’deki toplantıdan sonra bir iki diyalog denemesinden de hiçbir sonuç çıkmadı.
Mevcut koşullarda anayasa komitesine alınan ya da alınacak isimler henüz kamuoyuyla paylaşılmış değil. Ancak Türkiye’nin Kürtlerle ilgili veto kartının çok sıkı işlediğinden şüphe yok. PYD Dış İlişkiler Eş Başkanı Salih Müslim, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ni temsil eden herhangi bir ismin komiteye alınmadığını söyledi. Al-Monitor’a konuşan Salih Müslim “Bizden hiç kimse komitede yer almıyor. Bu konuda Ruslarla da herhangi bir müzakere olmadı” dedi. Salih Müslim komitenin kurulması ve ortaya bir metin koyması halinde tutumlarının ne olacağı konusunda da "İçinde bulunmadığımız herhangi bir çaba bizi bağlamaz" ifadelerini kullandı.
Bu durumda ülke topraklarının neredeyse üçte birini elinde tutan özerk yönetimin dışlandığı bir anayasal sürecin kapsayıcı olması ve kalıcı bir çözüm üretmesi zor gözüküyor. Bunun ötesinde oluşumu bile neredeyse iki yılı bulan bir komitenin ne denli kararlı, istikrarlı ve verimli çalışacağı da kuşkulu.
Al-Monitor / 08.08.19