“Geri alacağız, Taksim bizimdir” diyen mücadeleci sendikalar, sokak sokak yürüttükleri çalışmayla 1 Mayıs'ta Taksim'de olmaya çağırıyor. Bu sendikalardan “Kölelik zincirlerini kırmak için, insanca bir yaşam için, sömürüye son vermek için 1 Mayıs'a” şiarıyla Taksim çağrısı yapan Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS) Genel Başkanı Dilbirin Acar, ETHA'ya Taksim kararlarını, siyasi süreci ve bu yıl Taksim'de olmanın önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“İşçi düşmanı politikalar sıklaştı”
Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal yapısının ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçileri korumak bir yana yeni yoksullar üreten bir yapıya dönüştüğünü belirten Acar, “Haliyle işçi ve emekçiler de yaşanan ekonomik krizin olumsuz sonuçlarını her geçen yıl daha da fazla hissediyor. Özellikle seçimler öncesi başlayan, bir yandan sermaye ve devlet bürokrasisini temsil eden kurumlar bir yandan da siyasi iktidarın temsilcileri tarafından daha da açık bir şekilde ifade edilen işçi düşmanı politikaların sıklaştığını görüyoruz. Orta vadeli program ile iyice artan kemer sıkma politikaları açıkça işçi düşmanı politika vasfını taşıyor” dedi.
“Mücadele alanı olarak görüyoruz”
Yoksulluk sınırının altında yaşayan işçilerin asgari ücrete zam beklediğini ancak bu beklentinin karşılanmadığını belirten Acar, iktidarın “asgari ücrete resmi enflasyon üzerinden zam yaptık” övüntüsünü hatırlatarak, bu ülkede asgari ücrete yapılan her zammın muhakkak açlık sınırının altında olduğunu kaydetti. Asgari ücretin artık ortalama ücret haline geldiğini, emeklilerin sefalet ücretine mahkum edildiğini, ülke tarihinin en büyük yoksulluğunun yaşandığını kaydeden Acar, artan iş cinayetlerine dikkat çekti. Ülke kaynaklarının sermayeye peşkeş çekildiğini, esnek çalışma ve güvencesiz çalışma dayatıldığını, işçi ve emekçilerin sömürü sistemine mahkum edilmek istendiğini, ses çıkarmasının engellenmeye çalışıldığını belirten Acar, “Biz bu sene 2024 1 Mayıs'ını tam da bu taleplerimizi, haklarımızı haykıracağımız, bunları dile getireceğimiz bir alan olarak görüyoruz. Bu sorun en başta bu mücadeleyi veren sendikalara düşüyor. İşçilerin, emekçilerin taleplerini, haklarını görmezden gelemeyiz. O yüzden de 2024 1 Mayıs'ını, güçlü ve kitlesel geçecek, geniş emekçi kitlelerde özellikle son birkaç yıldır ortaya çıkan öfkenin akacağı doğru bir kanal olarak görüyoruz. Farklı dillerden, dinlerden, cinsiyetlerden, mesleklerden emekçilerin 1 Mayıs'ta taleplerini taşıyabileceği, gerçek sınıf bayrağı altında birleşeceği, mücadele edeceği bir alan olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı.
1 Mayıs'ın yaygın ve kitlesel kutlanmasının 1 Mayıs sonrası yaşanacak saldırılara da bir cevap olacağını dile getiren Acar, “Bir meydan okuma günü olarak görüyoruz. 1 Mayıs'ın güçlü geçirilmesi önümüzdeki süreçte karşımıza çıkacak işçi düşmanı politikalara 'dur' deme imkanı olacak” dedi.
“Taksim Meydanı'nın meşruluğu işçi ve emekçilerin mücadelesidir”
Taksim Meydanı ve 1 Mayıs'ın sınıf mücadelesindeki önemine vurgu yapan Acar, iktidarların bu nedenle her fırsatta Taksim'i yasaklamaya çalıştığını da hatırlattı. “1976'dan bu yana Taksim sıradan bir yer ve alan değil. Hem tarihsel hem de güncel planda iki sınıfın karşı karşıya geldiği, görkemli gösterilere de sahne olan bir meydan” diyen Acar, 1 Mayıs 1977'deki katliamdan sonra işçi sınıfının mücadelesinin simgesi haline geldiğini kaydetti. 1 Mayıs'ın uğruna büyük bedeller ödendiğini, dostun da düşmanın da kabul ettiğini, düzenin en büyük kurumlarından olan Anayasa Mahkemesi'nin dahi bu gerçeklikle yüzleştiğini söyleyen Acar, “Konuya ilişkin olarak verdiği kararda aslında 1 Mayıs alanının Taksim Meydanı olduğu gerçeğini bir şekilde kabul etmek zorunda kaldı. Bu bile kendi başına çok şey anlatmakta. Elbette biz 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamanın meşruluğunun AYM kararından geçtiğini düşünmüyoruz. Bu meşruluk işçi sınıfı ve emekçilerin uzun yıllardır verdiği mücadeleyle tarihe kazındı” ifadelerini kullandı.
“Yasak olmazsa sömürüyü bu kadar sürdüremezler”
Sermaye ve siyasi iktidarın bilinçlerden silmek istediğinin bu gerçeklik olduğunun altını çizen Acar, bu nedenle Taksim yasağının basit bir alan yasağı olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı. Acar, “Bu karşıt taraflarda bulunan iki temel sınıfın, işçi ve sermaye sınıfının tamamen güç ve iradeleriyle karşı karşıya geldiği bir savaş. Yıllardır dört tarafımız yasaklarla çevrili; sendikalaşmak, örgütlenmek yasak. Neredeyse itiraz edemiyoruz. Haliyle de en büyük günümüz olan 1 Mayıs'ta Taksim de yasak. Patronlar da iktidar da biliyor ki yasak olmadan bu ülkede sömürüyü bu kadar rahat devam ettiremeyecekler. O zaman işçi sınıfının önündeki en önemli görevlerden biri de yasaklara karşı mücadele etmek” vurgusu yaptı.
“Taksim iradesini altını dolduracak olan mücadeleci sendikalar”
Mücadeleci on sendika olarak 1 Mayıs'ta Taksim'e çağrı için yürüttükleri çalışmalara ilişkin de Acar şunları söyledi:
“Çünkü işçi ve emekçilere kölelik dayatan sermaye sınıfı uzun zamandır politik ve psikolojik üstünlüğü elinde tutuyordu. Taksim'in yeniden yasaklanması, yıllardır işçi ve emekçilere kapatılıyor oluşu bunun bir parçasıydı. İşçi sınıfının öz örgütleri olan sendikaların başına çöreklenmiş bürokratik yapılar da bugüne kadar genellikle sermayenin işini kolaylaştıran tutumlar aldı. İşçi ve emekçilere yönelik sonu gelmeyen saldırıların payında bunun olduğunu da düşünüyoruz. Taksim iradesini birleşik bir güç halinde örgütleme çabasından ısrarla geri duruyorlar. Sendika bürokrasinin Taksim açıklaması şu, 'biz Taksim dedik ama bu konuda diğerleriyle aynı değiliz.' Taksim'in sahip olduğu önem şunu çok iyi gösteriyor; 2024 1 Mayıs'ı göstermelik ya da iddiasız örgütlenemez. Taksim iradesinin ve kararlılığının altını dolduracak olan geçmişte olduğu gibi bugün de ilerici, devrimci ve mücadeleci sendikalar. Bugün halen önümüzde duran da aslında bir araya gelen mücadeleci sendikalar olarak bu birlikteliği beraberliği büyütmek. Çok geniş işçi ve emekçilerin sahipleneceği mücadelenin ana hedefi olmak gibi bir amacımız söz konusu. Tam da bu yüzden geniş kitlelerin içinde olabileceği, sahiplenebileceği mücadeleyi örgütlemek gibi bir sorumluluğumuz söz konusu. Bu sorumluluğun hakkını vermek demek örgütlü ya da örgütsüz sendikalı ya da değil binlerce işçi kardeşimizle Taksim'e yürüyüşe geçmektir. Bu da Taksim çağrılarına riayet eden kesimin ortak bir toplanma adresine sahip olma ve kararlılığını göstermesinden geçiyor.”
“Taksim'i kazanmak haklarımız için büyük bir adım”
Kölelik koşullarına karşı her türlü baskıya rağmen işçilerle birlikte mücadele yürüttüklerinin, en zor koşullarda sendikal örgütlenme koşullarını sağladıklarının, grev yasaklarını tanımadıklarının altını çizen Acar, “Bugün de Taksim yasağına son vermek de böyle bir mücadele perspektifinden geçiyor. Taksim'i kazanmak demek sendikal örgütlülüğümüzü de güvenceli çalışma hakkımızı da ifade özgürlüğümüzü kazanmak için büyük bir adım olmuş olacak” dedi.
“Fiili meşru mücadeleyi büyütme zamanı”
1 Mayıs'ı ve alanı Taksim Meydanını kazanmanın yolunun geçmiş deneyimlerden öğrenerek mücadele etmekten geçtiğini söyleyen Acar, “Bugün işçi sınıfının öncülerini, ileri unsurlarını örgütlemekten geçiyor. Geniş kesimlerini harekete geçirmekten geçiyor. Bunu başardığımız ölçüde Taksim'e yeniden güçlü çıkmak, sendikal bürokrasisinin iktidarla olan danışıklı dövüşüne son vermek de hiç zor olmayacaktır. İçini boşaltmaya çalıştıkları 1 Mayıs'ı tarihsel ve sınıfsal özüne uygun örgütleme zamanı. Biz Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası olarak sömürüye son vermek, kölelik zincirlerini kırmak ve insanca bir yaşama sahip olmak için 1 Mayıs'ta Taksim Meydanına tüm işçi ve emekçileri çağırıyoruz. Bu mücadeleyi omuzlamaya, bir parçası olmaya çağırıyoruz. Bize bu yoksulluğu, sefaleti dayatan sermaye sınıfına ve onun temsilcilerine karşı fiili meşru bir şeklide mücadeleyi büyütme ve seferber olma zamanı” çağrısı yaptı.
ETHA / 20.04.2024