100 yıl önce doğan Avusturyalı-Arjantinli yazar ve komünist Alfredo Bauer’in anısına…
Yaşasaydı bugün 100 yaşında olacaktı Alfredo Bauer. Yahudi olduğu için Avusturya’dan sınır dışı edilip Arjantin’de komünist olan ve Doğu Avrupa’daki devlet sosyalizminin çöküşünden sonra bile bu ideolojiden vazgeçmeyen bir Avusturya vatanseveriydi. Alışılmadık olan, mesleği jinekolog ve doğum uzmanı olan Bauer’in, uzun yıllar yalnızca Doğu Almanya’da tanınırken, 1980’lerin sonundan itibaren Avusturya’da da değer görmeye başlamasıydı. Stefan Zweig ("Dünün Adamı ve Dünya") ve Marie Louise von Habsburg ("Sevgili Kızım") hakkındaki tarihsel romanlarının yanı sıra, Avusturya'nın Arjantin'e kök salmış "Sürgün Gençliği" hakkında bir otobiyografik roman, Latin Amerika üzerine yazdığı kronikler ve makaleler ile beş bölümlük “Öncekiler” roman döngüsü de Almanya’da yayınlandı. Ancak Almanca başlık, eserin orijinalindeki belirleyici bir sözcüğü, “Compañeros”u (Yoldaşlar) içermiyor.
Bauer için, hayatını anlamlandıran bir eser niteliğinde olan bu pentalojinin yayımlanması, hayatının “taçlandırıcı” bir başarısıydı. Bunun sebebi yalnızca esere harcadığı büyük çaba değil, aynı zamanda eserin 1848 Devrimi'ne katılan dedesinin dedesi Adolf Baiersdorf'un hatıralarına dayanması ve yaklaşık bir yüzyıl sonra Bauer ve ailesinin Yeni Dünya’da kök salma çabalarını anlatmasıydı. Theodor Kamer Derneği de Bauer’in bu aile destanını, “doğuştan gelen bir hikaye anlatıcısının kendinden emin naifliğiyle tarihsel olayları ve kurguyu, aile ve dünya tarihini, karakterlerinin hayatındaki aldatıcı görkemi ve işçi sınıfının çalışkan mücadelesini” iç içe geçirdiği için Avusturya sürgün edebiyatının başyapıtlarından biri olarak değerlendirdi.
Ne var ki, Bauer artık Avusturya'da pek hatırlanmıyor. Hayatta olsaydı, İsrail işgal politikası ve Siyonizm hakkındaki eleştirel tutumu yüzünden eski hayranları arasında kabul görmeyecekti. Arjantin'deki muhafazakâr Yahudi çevrelerinde de zaten 1971 yılında yayımlanan “Yahudilerin Eleştirel Tarihi” eseriyle tanınmamıştı (bu eser, yıllar sonra Almanca olarak Neue Impulse Verlag tarafından yayımlandı). Yakın arkadaşı Heidi Urbahn de Jauregui, on yıl önce bu gazetede yayımlanan yazısında, Bauer’in iki ciltlik eserini eleştirel bir şekilde değerlendirerek Yahudi düşmanlığının toplumsal kökenlerini ve Yahudi halkının “seçilmişliği” inancını materyalist bir tarih anlayışına dayanarak M.Ö. dönemlerden 1967 Altı Gün Savaşı'na kadar ortaya koymaya çalıştığını belirtti.
“Yahudilerin Eleştirel Tarihi” ile tematik olarak bağlantılı ancak mizahi bir üslupla yazılmış İncil’e dayalı eserler, Bauer’in hayatının sonlarına doğru kaleme aldığı Yahudi peygamberler, “nazik isyancı” Nasıralı İsa, Davut, Süleyman, Adem ve Havva gibi figürleri ele alır. Bu eserler de 2014 yılında Avusturya’da yayımlandı. Bauer, altmış yıl önce Jura Soyfer geleneğinde kabare denemeleri yapmış; 1944’te, yirmi yaşındayken, Austria Libre gençlik grubu için Avusturya’nın özgürlük mücadelesi hakkında Brecht tarzında bir koro oyunu yazmıştı. Jura Soyfer, Brecht ve sonradan Hacks ile Felix Mitterer, onun hem entelektüel hem de dramatik ilham kaynaklarıydı. Bauer, kendi diline ve ev sahibi ülkenin diline çevirdiği eserlerle yazar dostlarına bir minnet borcu ödemiş; çeviriyi, “evrensel kardeşliğin bir aracı” olarak görmüştü. Bu eserler arasında José Hernández'in Arjantin ulusal destanı “Martín Fierro” (1872), Gaucholar arasında geçen “Faust” parodisi ve İspanyol rahip Juan Ruiz'in Toledo hapishanesinde 1340 yılında yazdığı söylenen “İyi Aşk Kitabı” yer alır.
Alfredo Bauer'in hızlı ve zahmetsiz yazması şaşırtıcıdır. Sadece içerikleri değil, aynı zamanda nazım biçimlerini ve kafiyeleri de ustalıkla korurdu. Doktor ve yazar dostu Paul Engel, ya da diğer adıyla Diego Viga, bir keresinde Bauer’e “anlatının canlılığının bazen düşüncenin ağırlığı altında ezildiğini” söylemişti. Bauer, eleştirileri hiçbir zaman kişisel algılamaz ve tartışmalardan kaçınmazdı. Bir keresinde, Buenos Aires'teki Yahudi Müzesi'nde “Bize yapılan adaletsizliğin bilinmesi, gelecek nesilleri bu ve benzeri şeylerin bir daha asla yapılmaması gerektiğine ikna edebilir, ‘asla ve hiçbir yerde, hiçbir halk tarafından ve hiçbir halka karşı” sözleri dinleyicilerin tepkisini çekmişti. “Asla ve hiçbir yerde” ifadesinin Ernesto Che Guevara’dan geldiğini de eklediğinde ortam karışmıştı. Çünkü Yahudilere yapılan zulmün başka zulümlerle karşılaştırılması hakaret sayılıyordu.
Bauer, ölümünden beş yıl önce yazdığı anılarında, hayatının “oldukça ilginç” olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “Neden mi böyle düşünüyorum? Muhtemelen olayları içselleştirebildiğim için. Çünkü herkes yaşar ama herkes ‘deneyimleyemez’; yani yaşadıklarını hissedip onlarla bir şeyler yapamaz. Ben bunu yapabildim.”
Çeviri: Kızıl Bayrak
Junge Welt- Erich Hackl / 14.11.2024