18 Ağustos 1944’de Naziler tarafından katledilen Almanya Komünist Partisi (KPD) lideri Ernst Thälmann anısına Almanya’da yayın yapan günlük sol sosyalist gazete Junge Welt’te yayınlanan yazıyı Kızıl Bayrak okurlarına sunuyoruz…
Reichstag yangınından birkaç gün sonra ve artık "özgür" olmayan 5 Mart 1933 Reichstag seçimlerinden kısa bir süre önce, KPD lideri de Nazilerin eline düştü. 3 Mart günü öğleden sonra polisler Ernst Thälmann'ı sekreteri Werner Hirsch ile birlikte Berlin-Charlottenburg'da daha önce birkaç kez kullandığı evlerden birinde tutukladı. Polise Thälmann'ın yeri, ona evlerini tahsis eden kişilerin tanıdıkları tarafından ihbar edilmişti. KPD'nin güvenlik biriminin tehlike altındaki parti liderini zamanında güvenli bir yere götürmeyi neden başaramadığı onlarca yıl spekülasyon konusu olmuştu. Her halükârda Thälmann'ın yoldaşlarının ihaneti sonucunda faşistlerin eline düşmediği bir gerçektir.
İşçi hareketinin böyle bir siyasi lideriyle uğraşmak, Nazi rejiminin karakterini gösteriyordu. Bu muhalife karşı mücadelede burjuva devletinin hiçbir kuralı uygulanmadı. Thälmann'ın tutuklanması, Reichstag üyesi olarak dokunulmazlığı nedeniyle yasa dışıydı. Ancak Berlin savcılığı "kamu güvenliğinin çıkarları gereği" geçmiş tarihli bir tutuklama emri çıkardı. Aynı zamanda, "Bolşevizm’e karşı kazanılan zaferi" göstermek için bir kamu davası planlandı. Bu amaçla, KPD'nin sözde "darbe niyetleri" hakkında materyal toplanacaktı. Naziler bunda başarılı olmadılar.
Duruşma hazırlıkları uzadıkça, Thälmann'ın "tedbiri gözaltısı" Mayıs 1933 sonunda iptal edildi ve resmi olarak tutuklu sayıldı. Alexanderplatz'daki polis merkezinden Moabit'teki duruşma öncesi gözaltı merkezine nakledildi. Bu durum KPD'nin Thälmann'ı kurtarmaya yönelik ilk planının suya düşmesine neden oldu.
Reich başsavcısının iddianameyi hazırlaması yaklaşık bir yıl sürdü. Asıl duruşma Temmuz 1934'te yapılacaktı. Ancak kamuya açık bir duruşma yapılmadı- bu duruşma için yoğun bir şekilde hazırlanan Thälmann bundan büyük üzüntü duydu.
Bu kararın en önemli nedenlerinden biri, 1933 yılında sahnelenen “Reichstag yangını” davasının deneyimiydi. Burada da bir "komünist komplo" kanıtlanacaktı. Georgi Dimitrof'un cesur davranışı bu davayı Nazi propagandası için tam bir felakete dönüştürmüştü. Naziler, Ernst Thälmann'a karşı açılacak bir kamu davasının kendilerine karşı bir davaya dönüşeceğinden daha fazla korkmak zorundaydı. Thälmann aleyhindeki iddianame bile "gizli bir Reich meselesi" olarak görülmesine rağmen 1936 yılında kamuoyuna açıklandı.
1930'larda Thälmann'ı koruyan en önemli şey uluslararası ilgi ve dayanışmaydı. Tüm dünyada "Ernst Thälmann'a ve faşist gözaltı merkezlerindeki tüm siyasi tutuklulara özgürlük" sloganı altında komiteler kuruldu. Uluslararası Kızıl Yardım'ın (Rote Hilfe) yanı sıra burjuva anti-faşistler de dayanışma kampanyaları düzenleyerek Thälmann'a yönelik faşist cinayet planlarını siyasi açıdan riskli hale getirdiler. Ernst Thälmann, 16 Nisan 1936'daki 50. doğum gününde Maxim Gorki, Heinrich Mann, Martin Andersen Nexo ve Romain Rolland da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanından kutlama mesajları aldı. İspanya iç savaşı sırasında birçok KPD üyesinin görev yaptığı XI. Uluslararası Tugayı'nın bir taburu onun adını taşıyordu. Thälmann 1937'de Berlin'den Hannover'deki mahkeme hapishanesine, yargılanma ihtimali olmayan bir "tedbiri gözaltı mahkumu" olarak nakledildi. Savaş sırasında oradan Bautzen hapishanesine nakledildi.
Nazi rejiminin 1944 yazında kesinleşen askeri yenilgisi, Nazilerin önde gelen bu siyasi mahkumla ilgili planlarını değiştirdi. Hitler'e 20 Temmuz 1944'te düzenlenen suikast girişimi, Almanya'daki eski elitlerin temsilcilerinin de artık Nazilere sırt çevirdiğini gösterdi. "Nihai zafer”den sonra Thälmann'a karşı artık bir yargılama yapılmayacaktı. Heinrich Himmler, ağustos ayında Hitler'le yaptığı bir görüşmenin ardından sonuçları kaydetti: "Thälmann idam edilecek."
Ernst Thälmann 17 Ağustos 1944'te bir Gestapo komandosu tarafından Bautzen cezaevinden Buchenwald toplama kampına götürüldü ve burada bir yan kapıdan doğrudan krematoryuma götürüldü. 18 Ağustos gecesi, bir idam mangası tarafından sırtından vurularak katledildi. Cesedi doğrudan failler tarafından krematoryumda yakıldı.
Nazilerin kendileri de bu suçun uzun vadede gizli tutulup tutulamayacağından emin olmadıkları için, katiller propaganda amacıyla suçu gizlemeye çalıştılar. Eylül 1944 ortalarında Völkischer Beobachter, Thälmann ve SPD'li politikacı Rudolf Breitscheid'in, Buchenwald toplama kampının da çok sayıda yüksek patlayıcılı bombayla vurulduğu Weimar bölgesine yönelik bir Müttefik bombardımanında öldüğünü bildirdi. Bu durum "Fichtenhain özel kampında" tutulan Breitscheid için geçerliydi ama Thälmann için doğru değildi.
Toplama kampında cinayet haberi SS'lerin istediğinden daha hızlı yayıldı. Rapor ortaya çıktığında, yoldaşları ne yazık ki emindi. Cinayetin Polonyalı bir tanığı Alman anti-faşistlere olayın sırrını vermiş ve gözlemlerini anlatmıştı. Hâlâ saygı uyandıran yüksek riskli bir tepki olarak, komünist mahkûmlar 18 Eylül 1944'te bir mahzende Ernst Thälmann için yasadışı bir anma töreni düzenlediler. Eylem partinin yeraltı önderliği ile koordine edilmemişti. Parti liderliği böyle bir anmayı büyük ihtimalle “güvenlik gerekçesi” nedeniyle reddedecekti. Sonradan anlaşıldığı kadarıyla törende bir de ajan vardı.
Aralarında törende müzik yapan Bruno Apitz ve Gestapo tarafından anma töreninin organizatörü olarak görülen efekt odasındaki Kapo Willi Bleicher'in de bulunduğu çok sayıda katılımcı ihanete uğradı. Bleicher Weimar'daki Gestapo hapishanesine nakledildi.
SS terörüne rağmen Buchenwald mahkumları, uluslararası askeri örgütlerinin yardımıyla 11 Nisan 1945'te, ABD birlikleri Weimar ve Ettersberg civarındayken kendi kendilerini kurtarmayı başardılar. 19 Nisan 1945'te Buchenwald Yemini'nde şu sözü verdiler: Ernst Thälmann'ın da katledilmesine atıfta bulunarak, "Son suçlu halkların yargıçları önüne çıkana kadar savaşmayı bırakmayacağız."
Thälmann cinayetinin ayrıntıları savaştan kısa bir süre sonra kamuoyuna yansıdı. Cinayet ilk kez 1947 baharında Dachau'daki ABD mahkemesinde "Buchenwald Duruşması”na taşındı. 26 Nisan 1947 tarihli Rhein-Neckar-Gazetesi, Polonyalı mahkûm Marian Zgoda'nın tanıklığını ayrıntılı olarak yayınladı:
"17 Ağustos 1944'te SS-Oberscharführer Warnstedt'e telefonla krematoryumun çalıştırılması talimatı verildi. Bunu yapması tehlikeli olmasına rağmen Zgoda, SS'lerin olağandışı hazırlıklarının ne anlama geldiğini öğrenmek için bir cüruf yığınının arkasına saklandı. Gece yarısı civarında, Zgoda'nın ismen bahsettiği, aralarında 'Kommando 99' olarak bilinen daimi infaz mangasının bir üyesi olan Stabsscharführer Wolfgang Otto ve Oberscharführer Werner Berger'in de bulunduğu sekiz SS adamı krematoryuma geldi. Yaklaşık on dakika sonra, geniş omuzlu bir sivil arabayla krematoryumun ön avlusuna getirildi; Zgoda'nın özellikle dikkatini çeken şey, bu adamın saçsız olmasıydı. Mahkûm tam kapıdan geçerken arkadan üç el ateş edilerek yere serildi ve ardından dördüncü bir el ateş edilerek öldürüldü. Katiller krematoryumdan ayrılırken Zgoda, Raportör Hofschulte'nin Otto'ya şöyle dediğini duydu: "Onun kim olduğunu biliyor musun?" Otto cevap verdi: "O Komünist lider Thälmann'dı."
22 Nisan 1947 tarihli Frankfurter Rundschau gazetesi "Ernst Thälmann vuruldu ve yakıldı" manşetini attı. Zgoda'nın ifadesinde adı geçen Wolfgang Otto, Ağustos 1947'de Buchenwald toplama kampındaki şiddet suçlarına yardım ve iştirak etmekten 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Ernst Thälmann'ın öldürülmesi suçundan değil. Cezası daha sonra on yıla indirildi ve Otto Landsberg savaş suçları hapishanesinden beş yıldan kısa bir süre sonra "iyi halden" erken tahliye edildi.
Çeviri: Kızıl Bayrak
Ulrich Schneider- Junge Welt / 14 Ağustos 2024