Prof. Dr. Sosyolog John Bellamy Foster, tüm dünyada saygınlığa sahip, New York merkezli bağımsız sosyalist dergi Monthly Review’in editörlerinden. Kapitalizmin politik ekonomisi ve ekolojik kriz üzerine çok sayıda çalışması bulunan Foster, aynı zamanda salgının ABD halkı üzerindeki etkilerinin yakın tanığı. ABD sağlık sisteminin salgınla baş edecek donanımda olmadığını belirten Foster’e göre bunun başlıca sebebi, kâr hırsının halk sağlığının önüne geçmiş olması. İşçi sınıfının yaşam koşullarının sosyal mesafelenmeyi neredeyse imkânsız kıldığını ifade eden Foster, “Covid-19, işçi sınıfı ve yoksul topluluklarda daha hızlı yayılır” diyor.
>> Monthly Review internet sitesinde Michael D. Yates’e verdiğiniz röportajda, “Kapitalizmin bu yüzyıl içindeki en büyük krizini yaşadığını” söylüyorsunuz. Bu kriz ve sistemin başarısızlığı paradigmada bir değişim yaratacak mı?
Son yirmi yılda sadece bir tane daha büyük ekonomik kriz oldu, bu da 2007-2009 Büyük Finansal Krizi’ydi. Sistem bu krizden sonra belini doğrultamadı. Robert W. McChesney ve ben 2012 tarihli ‘Sonsuz Kriz’ kitabımızın başlığında bunu işaret ettik. Oysa bugün, pek çok ölçüt üzerinde çağcıl kapitalizmin derin yapısal çelişkilerinin ortaya çıktığını görüyoruz: Ekonomik, ekolojik, epidemiolojik ve emperyal/jeopolitik; bunların hepsi kusursuz bir küresel fırtınaya karışıp kayboluyorlar. Bu fırtına felaket kapitalizmi olarak nitelendirilebilir.
Son yıllarda ortaya çıkan diğer benzer, hayvanlardan insanlara geçen ölümcül hastalıklar gibi Covid-19’un izleri de tek ürün yetiştirme ve ekosistem yıkımıyla beraber küresel tarım ticaretinde takip edilebilir.
Bir de ekonomik kriz var. ABD’de işsizlik oranı yüzde 15 civarında, bu oran yükseliyor. (Goldman Sachs, oranın yüzde 25’te zirve yapacağını tahmin ediyor.) 1930’lardaki Büyük Buhran’dan beri görülmeyen bu durum ekonominin nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu ortaya çıkardığı için sosyal mesafelenme bitince de bir anda yok olmayacak.
Tüm dünyanın finansal yapısı tehlikede, bununla beraber şu anda Wall Street, hükümetin teşvik adıyla yaptığı bağışlardan ve dünyanın doları sığınacak liman olarak görmesi durumundan faydalanıyor. Hâlâ, küresel emtia zincirleri her yerde sekteye uğramış durumda, son birkaç 10 yılda sağlanan küreselleşme geriliyor. Bu koşullar altında, sürekli bir ekonomik kargaşa görme ihtimalimiz yüksek.
Kapitalizmin mevcut yolundan ilerlemeye devam etmesi halinde, hayvandan insana bulaşacak yeni hastalıklarda artış dahil olmak üzere, ekolojik tehlikeler daha da büyük. Hepsinin üzerine, Yeni Soğuk Savaş’ın ortaya çıkışını, yeni nükleer silah yarışının başını ve hatta küresel termonükleer yangın tehditinin büyüdüğünü görüyoruz. Şiddetli tehlike ve hatta tümden yıkım dönemindeyiz; eğer kapitalizmin yanan evini terk etmezsek… ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin dergisinde yayınlanan bir bildiriye göre, 2070 itibarıyla, 3,5 milyar insan yaşanabilir sıcaklık bölgelerinin dışına itilmiş olabilir. Hepsinin üzerine, Yeni Soğuk Savaş’ın ortaya çıkışını, yeni nükleer silah yarışının başını ve hatta küresel termonükleer yangın tehditinin büyüdüğünü görüyoruz. Bütün bunlar, bu yıl, Covid-19’un başlangıcından önce, Atom Bilimcileri Bülteni’nin, ünlü kıyamet saatinin kıyamete her zamankinden çok daha yakın olduğunu açıklamasına neden oldu. Dolayısıyla, şiddetli tehlike ve hatta tümden yıkım dönemindeyiz; eğer kapitalizmin yanan evini terk etmezsek… Ekonomik olarak yakın sonuç, sermayenin hızla yoğunlaşması ve sistemin, sınıf ve emperyal çelişkilerinin şiddetlenmesi olacak gibi görünüyor.
Çin’i ‘zaptetmek’ için
“Paradigma”nın değişmesi konusunda, kesinlikle evrensel küreselleşmeden uzaklaşma ve yerine daha ulusal ve hatta zenofobik stratejilerinin getirilmesi söz konusu. ABD emperyal devleti ve ABD’li şirketler Çin’i "zaptetme” girişimlerine doğru yöneliyorlar. Sistemin merkezindeki öncül emperyal ülkelerdeki kapitalist sınıfın yüksek yetkilileri özellikle ABD’de, istikrarsız ve kendi anlayışlarından kaçınmaya devam eden bir dünya görüyorlar, hâl böyleyken, daha büyük bir güç arayışına giriyorlar. Bu koşullar altında, ABD egemen sınıfı sistemin merkezindeki diğer egemen sınıflarla beraber, neoliberalizmin aksine neofaşizme doğru yöneliyorlar. İkisi pek çok açıdan birbirini tamamlayıcı olsa da bu (neofaşizm) devlet gücünün daha doğrudan totaliter-kapitalist olan bir modeli. ABD ve Çin arasında “ticaret savaşı” denilen şey (aslında bilgi ve finansal sermaye, küresel meta ve dünya ekonomik hakimiyetini elinde bulundurma mücadelesiyle ilgili) krizden önce başladı ve devasa mücadelenin başlangıcını temsil ediyor. Covid-19 bu çatışmayı, Trump yönetiminin, salgını Çin karşıtı fikirleri beslemek için kullanmasıyla beraber, sadece doruğa ulaştırdı. Sorunun özü olması açısından, asıl önemli soru, bütün bunların sermayenin yapısal kriziyle nasıl bağlantılı olduğu. Bu bakımdan, sistemin tepesinde ve dibinde olanlar arasında artan bir kutuplaşmayla beraber, sistem krizinin kötüye gitmesi beklenebilir. Bu, ABD’de, milyarder sınıfı ve onların asalaklarıyla, geri kalan herkes (her ne kadar alt orta sınıf giderek artan şekilde militan bekçisi olarak kullanılsa da) arasındaki uçurumda yansıtılıyor.
>> ABD’de sağlık çalışanları koruyucu ekipmandan yoksun. Koruyucu elbise yerine çöp torbası giyen sağlık personeli dahi gördük. Yeterli hastane yatağı ve solunum cihazı yok. Bütün bunlar neden dünyanın en zengin ülkesinde yaşanıyor?
Burada çeşitli faktörlerin birleşimi söz konusu, hepsi tekelci finans sermayesinin altındaki neoliberal küreselleşmeyle ilgili. ABD’deki çokuluslu şirketler düşük işgücü bedellerinden faydalanmak için üretimin Küresel Güney’e taşınmasına bel bağladı. Küresel işgücü arbitrajı olarak bilinen bu süreç, devasa sermaye fazlası meydana getirdi. Tek bir dev şirketin, bir otomobil firması gibi, milyonlarca birinci, ikinci ve üçüncü kademe tedarikçisi olabilir.
Bu tedarikçiler büyük ölçüde, şirketin küresel emtia zinciri içinde bu şirket için görünmezdirler. Bu da ekonomiyi, kriz şartlarında oluşmuş, özellikle de Kişisel Koruyucu Donanım (KKD) malzemelerine ilişkin tedarik zinciri çöküntülerine karşı aciz hale getirdi. Bu, sıfır stoklu üretime önem verilmesiyle birleşti. Sıfır stoklu üretimde, depodaki envanterin sayısının az tutulması ve yurtdışından sürekli ve hızlı tedariğe bağımlılık söz konusu. Bütün bunlar maliyetleri düşürmek için tasarlandı.
Sistemde yavaşlamaya ve kımıldamaya yer yok. KKD olayında, küresel tedarik zinciri kesintisinin etkilerini görüyoruz. (Halkın maskeleri istiflediğinden bahsetmiyorum bile.) Bütün bunların altında yatan, ABD sağlık sisteminin kârı halkın önüne koyan son derece özelleştirilmiş bir sistem olduğu ve tıbbi tedaviye erişimi azaltarak devasa kârlar elde edildiği gerçeği. (Sistem) sınırlı erişimle, sıfır stok temelinde işliyor, gerçek bir halk sağlığı altyapısı yok ve bu yüzden de bir salgın karşısında diğer sistemlerden daha az donanımlı. Kırsal alanlarda, Covid-19 salgını sırasında isteğe bağlı ameliyatlardan her zamanki kârlarını elde edemeyecekleri için hastaneler fiilen kapatılıyor. Neoliberal yeniden yapılanma sırasında kârı yükseltmek için tasarlanan ve yatak sayılarını azaltmaya başvuran hastanelerin kapasiteleri Covid-19 hasta sayılarının fırlamasıyla hızlıca doluyor.
İşçiye sosyal mesafe yok
>> Salgın en çok siyah ve Hispanik toplumlarını etkiledi. Bunlar ABD’deki büyük işçi gruplarını oluşturuyor. Öte yandan market, restoran çalışanları, kuryeler gibi “asli işçiler” denilen gruplar uygunsuz koşullarda çalışmaya devam ediyor. Bütün bunlar ABD’de işçi sınıfının durumuyla ilgili bize ne söylüyor?
ABD ırksal kapitalizmin bir biçimi olarak çokça ayrıştırılmış (segregated) bir ülkedir. Bu nedenle salgının orantısız şekilde siyah ve Latin toplumlarını etkilemesi kolay anlaşılabilir. İşçi sınıfı ve yoksullar orantısız biçimde siyah ve Hispanik. Bu demek oluyor ki beyaz olmayanlar sadece asli çalışanlar değil; bu nüfuslar aynı zamanda yoksullaştırılmış koşullarda yaşıyorlar. Bu koşullara yüksek işsizlik, eksik istihdam, yetersiz konut (yaygın evsizlik dahil), gıdadan yoksunluk, yetersiz toplu taşımaya bel bağlama, tıbbi bakıma ulaşamama, kronik sağlık sorunlarının daha çok rastlanması, vb. dahil…
Bu koşullar altında sosyal mesafelenme neredeyse imkânsız. Buradan çıkacak sonuç şu; Covid-19, özellikle beyaz olmayan topluluklar dahil, işçi sınıfı ve yoksul topluluklarda daha hızlı yayılır. Bunların hiçbiri yeni değil. Frederick Engels’in 1845’te yazılan “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” kitabı, işçi sınıfını etkileyen hastalığın nedenini ve bunun nasıl orantısız şekilde ezilen etnik nüfusu vurduğunu inceler. O zaman bu kişiler Manchester’deki İrlandalı proleterlerdi.
>> ABD Başkanı Donald Trump’ı “neofaşist” diye tanımlıyorsunuz. Krize verdiği karşılık da bu tezi doğruluyor mu?
Trump bir Wall Street, gayrimenkul çetecisi. En iyi şekilde neofaşist diye tarif edilecek bir politik sınıfın oluşması nedeniyle ABD politik sisteminin en tepesine kadar yükseldi. Kırmızı MAGA (Make America Great Again - Amerika’yı yeniden büyük güç yapalım) şapkaları takan takipçileri için bir çeşit cana yakın Führer (önder) figürü haline geldi. Neofaşizm, klasik öncüllerine kıyasla daha yumuşak olsa da genel faşist türünün bir parçasıdır. Bu, tekelci finans sermayesiyle aşırı sağcı alt orta sınıf arasında oportünist siyasal sınıf ittifakının ürünüdür. Alt orta sınıf ağırlıklı olarak beyaz, milliyetçi, ırkçı ve evanjelisttir ve kapitalist sistemin bekçiliğini yaparlar. Wall Street’in bu ittifak üzerinde hakimiyeti vardır. Öncelikli olarak aşırı kutuplaşmış bir toplumda ve ABD hakimiyetinin düşüşte olduğu bir dönemde “kâinatın efendileri” denilen kişilerin çıkarlarını korumak için tasarlanmıştır. Fakat siyasal ordu, esasen beyaz alt orta sınıfın gericilerinden oluşur. Bu, nüfusun oldukça büyük bir kısmıdır, fakat işçi sınıfına göre daha azlardır.
ABD’de köleliğin yenilmesinin üzerinden 150 yıl geçti, ancak mirası hâlâ mevcut, doğrusu (kölelik) Jim Crow (yasaları) döneminde ve akabinde devam etti. Yani sağ kendini; tarihini yansıtır şekilde, ırkçı kodlar ve sembollere dayanarak örgütlüyor. Bence Trump ve yönetimi, krize bekleneceği gibi cevap verdi, esas nüfusu çok az umursayarak hiç durmadan Wall Street’i ve kârı ön plana koydu. Covid-19 krizi, çevre regülasyonlarını iptal etmek, Venezuela’da bir başka darbe girişimini desteklemek, Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) saldırmak ve Çin’le dünya hakimiyeti için verdiği mücadeleyi yoğunlaştırmak için kullanıldı. ABD anayasasındaki güçler ayrılığı zayıflarken yürütme organı genişliyor. Neofaşist saldırı, bence, ABD politikasında derin şekilde yerleşmiş ve Trump’ın ötesine geçmiş hatta Demokratik Parti’ye de nüfus etmiş durumda. Trump yönetiminin son hamlesi Birleşmiş Milletler’de (BM) salgın sırasında küresel ateşkes önergesini veto etmesi oldu.
>> ABD’deki duruma rağmen Trump’a destek yüksek. Sokaklarda önlemleri protesto edenleri, bir markete maske yerine KKK başlığıyla girenleri gördük. Durum ülkedeki değişim ihtimali için ne söylüyor?
Daha once belirttiğim gibi, Trump’ın gerici beyaz alt orta sınıf içinden çok desteği var. Bu desteği bir yere kadar işçi sınıfının daha ayrıcalıklı kesimlerine doğru da genişletebiliriz. Bu kesim, işçi sınıfının geneline kıyasla daha yüksek oranda oy kullanıyor, bu da sandıktaki oranı etkiliyor, dolayısıyla da Trump’ın sıralamasını… Tarihsel olarak belli ayrıcalıklara sahip olmuş alt orta sınıf, neoliberalizmden ağır hasar aldı ve milliyetçi, ırkçı bir yöne doğru gitti, kurumsal sermayenin en yetkililerince cesaretlendirildi ve finanse edildi. Kamuoyu yoklamalarında çıkan destek rakamları, koronavirüsün Çin’den yayılan bir tehdit olduğunun anlatıldığı mitinglerle de bir süre büyüdü. Alt orta sınıf, sadece bir bütün olarak -sürekli saldırı altında olan- işçi sınıfına değil, aynı zamanda liberalizm/neoliberalizm ve hükümetle bağdaşlaştırdığı üst orta sınıfa da düşman, aynı zamanda da aşırı şekilde zenofobiktir. Bu sırada, Joe Biden tarafından temsil edilen yerleşik düzen Demokratları, sağa doğru ilerlediler ve açıkça neoliberal/neofaşist ittifakla ilgileniyorlar, şoför koltuğunda ise neoliberalizm var. Dış politikada, Demokratlar, esasen Rusya’ya karşı NATO temelli Yeni Soğuk Savaş’ı desteklemeye merak salmış durumdalar.
Bunun aksine Trump Cumhuriyetçileri, Rusya’yla yumuşama istedi (fakat şimdi bundan geri adım atıyorlar) ancak aynı zamanda görece düşüşte olan ABD hakimiyetini güvenceye almak için Çin’le ekonomik hatta muhtemel askeri savaşa odaklandılar. Bunların çoğu tekelci finans sermayesinin büyüyen ekonomik ve politik güç çıkarlarıyla aynı doğrultuda. Son işaretler Biden kampanyasının da bu anlamda Trump’ı izleyerek, Çin karşısında, yabancı düşmanı sloganlar benimsediğini gösteriyor.
Gel gör ki bu, hikâyenin tamamı değil. Nüfusun en çeşitli ve en çok kesimi olan, ABD işçi sınıfı güçlü şekilde Trump karşıtı ve git gide daha fazla inancını yitiriyor. Bu noktada her zaman form olarak demokratik, içerik olarak plutokratik olan ABD seçim süreci, öyle derinlemesine yozlaşmış durumda ki sonuçlar işçi sınıfı için o ya da bu şekilde felaket olmaya mahkûm. Yine de ABD toplumunun tabanında bir volkan var. İşçi sınıfının patlamaları -bu noktada örgütlü bir temelin eksikliğine rağmen- ABD’nin ekonomik düşüşü, sosyal yıkımın ve kırılmanın yaygınlaşması ve sınıf ile ırksal savaş bağlamında büyüyen bir fırsat. Bu fırsat, sosyalizmin yaşanabilir tek geleceği temsil ettiğini fark eden gençler arasında sosyalizme dair meyille büyüyor.
Tıbbi teknoloji zengine gelişmiş
>> ABD’de salgın sistemin bir krizle baş etmek konusunda yetersiz olduğunu gösterdi. Peki neden böylesi bir sistem içinde yaşayan insanların dayanışma ağları yok?
ABD, tekelci finans sermayesinin en yeni evresindeki bir tekelci kapitalist sistem. Bu tür bir sistemin ana hedefi kâr/biriktirme. Sizin bahsettiğiniz türden bir sosyal destek sistemin mantığına ters olur. Aslında, neoliberal hakimiyetin son birkaç 10 yılı, sosyal ağların ve sosyal dayanışmanın herhangi bir iddiasının dahi yıkıldığına şahit oldu.
Bu ülkenin elitleri arasında ABD’nin dünyanın en iyi sağlık sistemine sahip olduğu sık sık söylenir; sanayileşmiş ülkelerin arasında neredeyse tüm sağlık göstergelerinde sürekli olarak en altta olduğu gerçeği görmezden gelinerek…
Gerçi, ters bir açıdan, bu iddia doğru çünkü kapitalizmin algısına göre sağlık sisteminin amacı sağlık hizmeti vermek değil kâr elde etmek. Bu açıdan ölçüldüğünde, ABD en iyi sağlık sistemine sahip, diğer bir deyişle en kârlısına. Ve elbette, ABD’deki tıbbi teknoloji onu karşılayabilecek kadar zengin olanlar için çok gelişmiş durumda.
>> Salgının kaynağını kesin olarak hâlâ bilmiyoruz. Ekolojik sistemin değişmesi ve iklim krizinin daha pek çok salgını beraberinde getireceği düşünülüyor. Bu tarz krizlerle baş etmek için gelecekte ne gibi değişiklikler gerekiyor?
Aslında, temelde, küresel tarım endüstrisinin bir ürünü olan hayvanlardan insanlara bulaşabilen yeni hastalıkların nedenleriyle ilgili çok şey biliniyor. Bu, geniş şekilde, Structural One Health’e bağlı araştırmacılar tarafından ele alındı. Monthly Review’de çıkan ‘Covid-19 ve Sermayenin Devreleri’ (Mayıs, 2020) makalesini şiddetle öneririm.
Gelecekte bu tür krizlerle başa çıkmak için ne yapmamız gerektiği konusu, önleyici tedbirlerle başlıyor, bu da şu andaki tarım ve tarım endüstrisi uygulamalarını ve tüm küresel gıda emtia zincirini tersine çevirmek demek. Halk sağlığına çok daha fazla öncelik vermek de gerekli.
Ömür Şahin Keyif / Washington - BirGün / 30.05.20