2021 yılının yazında, batı Amerika’da yaşanan orman yangınlarında atmosfere salınan zehirli ve dumanlı bir pus tabakası ABD'ye yayılır, kasırgalar ülkenin güney ve doğusunda geniş çaplı sellere yol açarken, AirNow gibi hava kalitesini denetleyen web siteleri, batıdaki orman yangınlarından yaklaşık 4 bin 900 kilometre uzakta yaşayan insanlara kapalı mekanlarda kalma tavsiyesinde bulunarak ABD’nin doğu kıyısındaki tehlikeli hava koşulları hakkında uyarıda bulunuyordu.
Gazeteciler, anlık olarak yaşanan can kayıpları ile yok olan ev ve mülklere ilişkin haberler geçerken, daha sinsi bir tehlike dikkatlerinden kaçmıştı. Ancak sınırlı sayıda insan, iklim değişikliğiyle körüklenen -hem yangınlar hem de seller yüzünden yaşanan- bu afetlerin uzun vadede insan sağlığına olumsuz etkilerde bulunabileceğinin ayrımına varabiliyor.
Yayınlanan son kitabımın konusunu teşkil eden çevresel etkenler ile nörolojik bozuklukların gelişimi arasındaki ilişkileri inceleyen bir bilim insanı ve yazarım. Bu konu hakkındaki araştırmam, daha sık biçimde yaşanan çevresel felaketlerin, insanların nörotoksinlere* maruz kaldığı olayları artırabileceğine ilişkin gittikçe çoğalan kanıtlara katkı yapıyor.
Nörotoksik duman
Pek çok bilim insanı, orman yangınlarından yayılan duman ve bunun gibi farklı biçimlerde oluşan hava kirliliği ile beyin hastalıkları da dahil olmak üzere, sağlık üzerindeki olumsuz etkilerin artması riski ve yaygınlığı arasında bağlantılar bulunduğunu tespit etti.
Orman yangınından yayılan duman, birçok zararlı kimyasal bileşikten oluşan bir karışımdır. Git gide ısınan gezegenimizde Kaliforniya’dan Yunanistan’a ve Avustralya’ya varıncaya kadar yaşanan yangınlar, atmosfere cıva, kurşun, kadmiyum ve manganez nano-parçacıkları gibi nörotoksik ağır metalleri içeren tehlikeli madde parçacıkları ekliyor. Bu zehirli maddeler fabrikalar, enerji santralleri, kamyonlar, otomobiller ve diğer kaynaklar tarafından yayılan kirleticilerin üstüne eklenen bir çevresel yük niteliğindedir.
Sağlık sorunları söz konusu olduğunda en büyük potansiyel tehdit, 2.5 mikron ya da 2.5 PM’den (ölçebilmeniz için, bir insan saçının genişliği genellikle 50 ilâ 70 mikrondur) daha küçük parçacıklardan gelir. Bunun sebebi, kısmen küçük parçacıkların kolayca solunmasıdır; bunlar akciğerlerden kan dolaşımına dahil olur ve vücudun büyük bölümünde dolaşırlar. Beyne ulaştıklarında, beynin savunma hücreleri olan ‘mikroglial hücrelerini’ harekete geçirerek, nöronları korumak yerine onlara zarar vermelerine neden olabilirler. Yapılan araştırmalar, bu ziyadesiyle küçük parçacıkların iltihaplanmalara yol açarak nöronlara, yani beyin hücrelerine zarar verebileceğini ortaya koyuyor. Beyin iltihaplanması, yetişkinlerde bir hareket bozukluğu olan ‘demans’ ve ‘Parkinson hastalığı’ gibi sorunlara yol açabilir.
Bunlara ek olarak, doğum öncesi ve erken yaşta hava kirliliğine maruz kalmak, çocuklarda ‘otizm spektrum bozukluğu’ tehlikesinin yükselmesiyle de ilişkilendiriliyor. Araştırmalar, bu hayati öneme sahip dönemlerde, özellikle de gebeliğin üçüncü üç aylık döneminde ve yaşamın ilk birkaç ayı içerisinde hava kirliliğine maruz kalınmasının normal bir sinir gelişimine zarar verebileceğini ortaya koyuyor.
Su kaynaklı nörotoksinler
Kitabım için yaptığım araştırmanın bir bölümü için Finlandiya’daki çevresel nörotoksinler ile sağlık üzerinde yarattığı etkiler arasındaki potansiyel bağlantıları araştırdım. Finlandiya’da son on yıl içerisinde görülen ve orantısız derecelere varan yüksek ölümcül demans oranlarının temelinde yatan benzeri görülmemiş çevresel etkenleri araştırırken, su kirliliğinin -yaşanan seller, gübre kullanımı ve daha yüksek su sıcaklıklarıyla daha da kötüleşmesinin- beyin sağlığına olumsuz etkilerde bulunabileceğini fark ettim.
Finlandiya’da çevresel endişeleri araştırırken, mavi-yeşil alglerin su yollarında yaygın biçimde bulunması dikkatimi çekti. Çoğunlukla ‘yosun’ diye adlandırılsa da, aslında mavi-yeşil algler ‘siyanobakteriler’ denilen bir bakteri türüdür. Aşırı besleyici maddeler, özellikle de gübrenin suya karışmasından kaynaklanan fosfor, tatlı ya da tuzlu suya karıştığında bu zehirli mikroorganizmalar ılık su yollarında büyür ve çoğalır. Ardından ‘siyanotoksinler’ üretirler.
Bu tür siyanotoksinlerden biri olan ‘β-metilamino-L-alanin’ ya da kısaca ‘BMAA’, ‘amyotrofik lateral skleroz’ yani ALS, Parkinson ve Alzheimer hastalıkları gibi nörodejeneratif** sağlık sorunlarıyla bağlantılandırılır. Özellikle de bilim insanlarının Baltık Denizi’nde yaşayan yumuşakçalarda ve balıklarda yüksek oranda BMAA tespit etmeleri beni şaşırttı; bu durum, balıklar en çok orada tüketildiği için Finlandiya’da rastlanan yüksek demans eğiliminde potansiyel açıdan bir rol oynuyor olabilir.
Mavi-yeşil algler nehirlerde, göllerde ve denizlerde yaşarlar. Onların varlığı, ABD, Kanada ve tüm dünyadaki insanlar, köpekler ve vahşi yaşam açısından yaygın rastlanan bir sorundur. Botswana’da yaşayan 300’ü aşkın sayıda fil, 2020 yılında bu türden bir alg patlamasına sebep olan siyanobakteriler tarafından kirletilen su kaynaklarından içmelerinin ardından öldü. Mavi-yeşil algler Finlandiya’da o kadar çok bulunuyor ki, bilim insanları varlıklarını tespit etmek için hızlı bir test bile geliştirdiler.
Küf kaynaklı nörotoksinler
Finlandiya’daki ılık ve nemli hava, küfün büyümesi için kusursuz koşullar oluşturur ve bilhassa sudan zarar gören binalar ona karşı çok hassastır. Kimi küf türleri çevreye ‘mikotoksinler’, yani küf toksinleri yayar. Düşük seviyelerde olsa dahi, mikotoksinlere uzun zaman boyunca maruz kalınması hem insanlar hem de hayvanlar açısından ciddi sağlık tehlikeleri yaratabilir.
Küf sporları küçüktür ve bu durum onları solumamızı ya da yutmamızı kolay bir hale getirir. Vücutta kronik iltihaplanmaya yol açan bir bağışıklık tepkisini harekete geçirebilirler. Netice itibariyle, bu sporlara maruz kalmak hafıza kaybı, gerginlik, uyuşma, titreme ve diğer belirtiler de dahil olmak üzere, bilişsel bozulmaya yol açabilir. Bunun gibi bir durumun, konutların veya işyerlerinin su altında kalmasının ardından, bir bölgenin zarar görmesinden sonraki haftalarda yaşanması ihtimal dahilindedir.
Küf toksinleri, bilhassa ‘okratoksin A’, nöronlarda ve beyin işlevlerinde hasara yol açabilecek bir iltihaplanmaya neden olabilir. Parkinson hastalığının ortaya çıkışında aktif bir rol oynar.
Riski azaltmak ve ileri dönük bir yaklaşım
Çevresel nörotoksinlerden doğan tehlikeleri en düşük seviyeye indirmenin en iyi yolu eğitim, çevre sağlığına dair kaygılar konusunda daha fazla farkındalık yaratmak ve kamusal eylemdir.
Mavi-yeşil algleri ayırt etmeyi öğrendiğinde, insanlar bunların yakınında yüzmekten ya da tekne gezintisi yapmaktan ve evcil hayvanlarının buralarda gezinmesinden kaçınabilirler. Tüketiciler, gıda ve su kaynaklarının çevresel açıdan daha fazla takip edilmesini isteyebilirler. Terleme içeren bedensel egzersizler, nörotoksik maddelerin vücuttan atılmasına yardım edebilir. Yine de açık havada egzersiz yapmadan önce, federal, eyalet, yerel ve kabile kurumlarının yürüttüğü bir ortak çalışma olan AirNow gibi bir uygulama ya da web sitesi üzerinden hava kalitesini kontrol etmek makul olabilir.
Araştırmalar, şayet çevre kaynaklı nörotoksinlerin neden olduğu sağlık risklerini azaltmayı hedefleyen çevre politikaları uygulanmazsa, toksinler arttıkça farklı türden nörodejeneratif sorunlarda artışlar yaşamaya devam edebileceğimizi ortaya koyuyor. Bu koşulların büyük kısmı ‘idiyopatik’ diye adlandırılır, yani bilinen bir nedeni yoktur. Amerikan sağlık hizmetlerinde nörotoksik ilişki ender biçimde hesaba katılır ve çevresel sağlık riskleri çoğunlukla görmezden gelinir. Bunun altında yatan neden büyük oranda, tıp eğitiminde çevre sağlığının sınırlı düzeyde öğretilmesidir; bu durum, çevresel bir hastalığa dair potansiyel teşhislerle ilgili bir farkındalık yoksunluğuna neden olabilir.
Bugünlerde, ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) parçacık maddeler açısından hava kalitesi standartlarını gözden geçiriyor. Yeni yayınlanan bir EPA müfettişliği genel raporu, zararlı alg patlamalarını kontrol altına almak için stratejik bir plan hazırlanması çağrısında bulunuyor. Nörotoksik alg patlamalarına yönelik bir kamu politikası oluşturma girişimleri bağlamında öncü bir eyalet olan Ohio, şu anda içme suyundaki siyanotoksinleri denetim altına alıyor ve çiftçilere toprak suya doyduğu ya da yağmur yağdığı zamanlarda gübre kullanmamalarını tavsiye ediyor.
Gittikçe artan nörotoksinler söz konusu olduğunda, iklimsel değişim itici bir güç olabileceği için sera gazı emisyonlarını azaltmak ve daha doğru bir çevre yönetimi oluşturmak insan sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Bunu başarmak için güçlü uluslararası ve yerel çabalara ve dünya genelindeki hükümetler eliyle çok çeşitli müdahalelerde bulunulmasına ihtiyaç var. Diğer yandan, bütün bu çabalar, evrensel ve tarafsız bir kaygı haline gelmesi gereken bu sorunun derin yapısına ilişkin daha büyük ve yaygın bir anlayışla başlamalı.
*Nörotoksin: Sinir dokusuna zarar veren zehirli madde.
**Nörodejeneratif hastalıklar, sinir hücrelerinin kaybı ile ilerleyen ve bu kayba bağlı olarak sinir sistemi fonksiyonlarının yitimine neden olan bir grup hastalıktır.
Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)
Gazete Duvar / 17.11.21