25 Temmuz günü KESK’in başlattığı “OHAL sürüyor, adaletsizlik büyüyor” başlıklı Adalet Nöbeti’ne polis saldırdı. Polisin bu saldırı üzerine eylem kapının önünde bitirilmek zorunda kalındı. Basına yansıyan görüntü ve bilgilere göre, KESK bu eylemi Ankara’da bulunan genel merkez yöneticilerinin katılımıyla yapmak istedi. Oysa OHAL ve KHK’ler hali hazırda gündemini koruyorken ve çeşitli platformlar eliyle sürekli bir mücadele gündemiyken KESK yine kendi dar kadrolarıyla eylem yapmak yolunu tercih etmesi isabetli bir tutum olmamıştır. KESK’in eylemine yapılan saldırı sonucunda kamu emekçileri yoğun gaza maruz kalması üzerine KESK binasına sığınmak durumunda kalındı. Dolayısıyla polis saldırısından sonra daha eylem başlamadan bitirildi.
Ankara’da yapılmak istenen eylem için daha önceden herhangi bir hazırlık yapılmamış, Adalet Nöbeti kamu emekçilerine anlatılmamış ve yine dar kadrolarla yapılan bir eylemle bir gündem daha tüketilmiş oldu.
KESK yöneticileri her zaman olduğu gibi yine bir dizi bürokratik görüşme ile bu eylemi çeşitli alanlarda siyasetlere taşımak istese de bunu kendi dar alanında yaptığı için, yine yalnız kaldı. “Yalnız kaldı” diyoruz çünkü sendika yönetimlerinde bulunan siyasal anlayışlar bile bu eylemin örgütlenmesi üzerine herhangi bir çaba içerisine girmediler. İşyerlerimizde ve diğer alanlar da Adalet Nöbeti üzerine herhangi bir açıklama ya da bir işyeri çalışması olmadı.
Esas mesele genel merkezlerde bulunan yöneticilerin mecliste bulunan partilerle bir dizi ilişki geliştirmesine rağmen, Adalet Nöbeti eylemine dair herhangi bir açıklama yapmamış olmalarıdır. Buradaki eksiklik KESK’in böyle bir eylemsellik sürecini sadece kamuoyu bilgilendirmesi yaparak ve KESK Şubeler Platformları’na haber vererek süreci işletmesidir.
Daha önce birçok kere eleştiri konumuz olan bürokratik sendikacılık anlayışı, hala hüküm sürmektedir. Kamu emekçilerinin gündemini kamu emekçilerinden bağımsız olarak örgütlemek istediğinizde sadece kendi anlayışınız üzerine yürüttüğünüz politikalar ortaya çıkar. Bu vesileyle kendi kadrolarınızı dar eylemlerle yorar ve bir süre sonra mücadeleden kopartırsınız. KESK bu yanlış politikaları bu tür eylemler ile devam ettirdiği sürece kamu emekçilerinden herhangi bir destek alamayacaktır. Bu tür politikalardan vazgeçerek, kamu emekçilerini işyerlerinden örgütleyerek süreci işletmelidir. Bunun yöntemi genel merkez yöneticilerinin kapı önlerine sıkıştırıldıkları eylemler değil, işyerlerinden yükselen mücadele zeminleri olmalıdır.
Sonuç olarak, KESK bu tür eylem tarzıyla, günü birlik gündemler oluştursa da kamu emekçilerinin güvencesizlik, geleceksizlik ve ekonomik yıkıma karşı yalnız bırakmakta ve sendikalara karşı aidiyet sorunu da giderek büyütmektedir. Bu sorunlar yumağı karşısında, kamu emekçilerinin gerçek gündemlerini örgütlemek, KESK ve bağlı sendikaların işyeri temelli sorunlar ekseninde örgütleyerek merkezi bir eylem planını kamuoyunun gündemine getirilebilir.
Bu tablo ilerici-devrimci kamu emekçilerine da büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Sendikalarından uzaklaşmış, yalnızlaşmış ve ekonomik yıkıma karşı mücadele veren kamu emekçilerini kucaklamak ve onları örgütlemek sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Bu sorumluluğumuzu sendikalarda ufku daralmış yönetimlerden değil, kendi bilincimiz ve sınıf mücadelesine olan inancımızla yürütmek durumundayız.
Ankara’dan bir kamu emekçisi