“İşten atılmayı diler olduk!”

İşçiler olarak artık sesimizi duyurmalıyız. Durum artık çok kritik. İşçiler ne yapacağını bilmiyor, nereye gideceğini bilmiyor. Sendikalar da sessiz kalıyor, “süreç bunu gerektiriyor, yasalar böyle” diyerek işçiyi oyalıyorlar. İşyerinde muhasebeci ne diyorsa sendikacı da bunu onaylıyor. Sendikaya gidip yaşadığımız sorunları anlattığımızda “doğrudur” deyip gönderiyorlar. Bir atasözü vardır; ağlamayan bebeğe süt vermezler. Birlik olmak, mücadele etmek tek çaremiz.

  • Mücadele postası
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 04 Kasım 2020
  • 22:31
ikon

Pandemi sürecinin başından beri devletin eksik bıraktığı birçok nokta var. Sürecin tüm yükü işçi ve emekçilerin sırtına yıkıldı. Kaderimize terk edildik adeta. Pandeminin ilk evrelerinde insanlar bireysel önlemler almaya çalışıyordu. Ama baktılar iş yok, aş yok, hayatlarını hiçe sayarak çalışmak zorunda kaldılar. İnsanlar iki seçeneğe sıkıştırıldı: Salgın ya da açlık. Mecburen kötü koşullarda, risk altında çalışmak zorunda kaldık. Biz işçiler isterdik ki, ekonomi işçilerin sorunlarını çözmek üzerinden planlansın, ama devlet din-imandan girdi İBAN’dan çıktı. Türkiye, alınan önlemler ve yurttaşlara bu süreçte verilen destekler konusunda en geri ülkelerden biri. Salgında da, doğal afetlerde de devlet işçi ve emekçilere hiçbir bütçe ayırmıyor, kendi haline bırakıyor. 

Ben bir deri işçisiyim. Deri fabrikalarında sağlık açısından da, ekonomik açıdan da hiçbir önlem alınmadı. Ücretsiz izne çıkarıldım, işsizliğimden yiyorum şu anda. İşsizlik maaşı bizim için güvenceydi bir yerde, onu da bu yolla iç ettiler. Yarınımız öyle belirsiz ki, hiçbir güvencemiz yok. İşe giderken sabah bir maske veriyorlar, rutin önlemlerden olan ateş ölçme dahi yok. İnsanların psikolojisi öyle bir bozulmuş ki, verilen maskeyi dahi takmak istemiyor. Tüm gün için bir maske vermenin göstermelik olduğu belli. Bu yüzden hem buna tepki olarak hem de “artık ne olacaksa olsun” bakışıyla maskeyi takmak dahi istemiyor işçiler. 

Deri fabrikalarının hemen hepsinde virüs çıktı. Öyle ki 60 işçinin çalıştığı bir fabrikada 45 arkadaşımızın Covid-19’a yakalandı, buna rağmen üretim durdurulmadı. Yüksek riske rağmen kalan işçilerle üretimi sürdürdü patron. İyileşen tezgah başında yerini aldı, bu arada diğeri hastalandı, karantinaya alındı. Bu fabrikada yaşananları gizlediler. Oradaki işçi arkadaşlarımız kaderleriyle baş başa bırakıldı. 

Virüs bir yandan hızla yayılırken deri fabrikalarındaki bir diğer sorun da kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamaları. Kısa çalışma ödeneğine başvurmayan ya da ücretsiz izin kullandırmayan fabrika yok gibi. Bu uygulamalar bittiğinde deri fabrikalarında kıyım yaşanacak. Ama işçiler olarak neredeyse işten atılmayı diler olduk. Çünkü ücretsiz izinde ya da kısa çalışma ödeneğinde ne doğru düzgün maaş var ne iş var ne de başka bir işe gidebiliyorsun. İşsizlik hakkımız da tüketiliyor. Yarın yasak bittiğinde işsiz kalırsak ne yaparız bilmiyoruz. 

İşçiler olarak artık sesimizi duyurmalıyız. Durum artık çok kritik. İşçiler ne yapacağını bilmiyor, nereye gideceğini bilmiyor. Sendikalar da sessiz kalıyor, “süreç bunu gerektiriyor, yasalar böyle” diyerek işçiyi oyalıyorlar. İşyerinde muhasebeci ne diyorsa sendikacı da bunu onaylıyor. Sendikaya gidip yaşadığımız sorunları anlattığımızda “doğrudur” deyip gönderiyorlar. Bir atasözü vardır; ağlamayan bebeğe süt vermezler. Birlik olmak, mücadele etmek tek çaremiz.

Tuzla’dan bir deri işçisi