Deprem ve sendikalarımız…

Sendikalar işçi sınıfının öz örgütleridir. Böylesi büyük bir toplumsal felakette yaraların sarılması ve sorumluların hesap vermesi için rolünü oynayabilirdi ve oynamalıdır. Deprem sonrası sermayenin fırsatçılığına karşı işçi sınıfının hak ve çıkarlarının korunması da yine sendikalarımızın başat görevidir.

  • Mücadele postası
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 04 Nisan 2023
  • 16:30
ikon

Deprem ve sonrası yaşananlar tüm zenginlikleri üreten biz işçilerin örgütlülüğünün ne kadar hayati bir önemi olduğunu gösterdi. Arama-kurtarma çalışmalarından teknik teçhizatların, gıda, barınma gibi ihtiyaçların üretilmesinden bölgeye ulaştırılmasına kadar…

Peki, bu örgütlülüğün en kitleselleri olan sendikalarımız depremin başından beri ne yapıyor? Büyük bir çabayla bölgenin ihtiyaçları için seferber olan bizlerin aksine sendikalarımızın tepesine çöreklenmiş ağa takımı “derin üzüntülerini” açıklamakla meşguldüler. Ellerinde yıllardır biriken aidatlarımız olmasına rağmen, bizlere IBAN gönderdiler. Lüks yaşamlarından, aidatlarımızla kurdukları saltanatlarından bir parça ödün vermeyi bile göze alamadılar. Öyle ki, Hak-İş deprem bölgesinde olan 40 bin üyesine 100 milyon TL’lik yardım yapacağını duyurdu. Ama sonra gördük ki bu yardımlar fabrikalar açıldığında ilk ücretlerden gerisin geri kesilmeye başlandı. Hatay’da bulunan MMK Metalurji Fabrikası’ndaki işçilere ödenen 2 bin TL’lik Özçelik-İş’in yardımı Mart ücretlerinde aidatlarla geri alındı.

Deprem bölgesinin ilk zamanlarda en önemli ihtiyacı arama-kurtarma çalışmalarıydı. Ancak uzun bir süre fabrikalardaki uzman ekipler bölgeye gönderilmedi. Kişisel inisiyatifleri saymazsak özellikle maden işçilerinin bölgeye ulaşması günler sürdü. Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) ağası Hakan Yeşil, bölgeye ilk gün 12 kişilik ekip gönderdiklerini söylüyor. Bölgeden yükselen tepkilerin ve öfkelerin sonucunda bölgeye 3800 maden işçisi görev yapmaya gidiyor. Maden işçilerinin ilk gün gitmesi için hiçbir adım atmayan ağa Yeşil sonrasında maden işçilerinin başarısında kendine pay çıkarmaya çalışması da çürümüşlüğünün bir göstergesidir.

Depremin yarattığı yıkımdan en çok etkilenenler yine biz işçiler olduk. Pandemiden bildiğimiz ücretsiz izin, kısa çalışma gibi yöntemlerle devlet sermayenin hizmetine koştu. Bölgede onlarca yakınını kaybetmiş işçi arkadaşlar zorla çalıştırılmaya çağrılıyor. İşe gelmeyenler tazminatsız işten çıkartılıyor. Ağır hasar almış fabrikalarda çalışma dayatılıyor. Sermayenin bu gözü doymaz kâr hırsı yüzünden Adıyaman’da depremden günler sonra yıkılan bir fabrikada bir işçi hayatını kaybetti. OHAL ile sendikal faaliyet ve toplu sözleşme ve grev hakkımız yasaklandı.

Sermayenin ve devletinin gerçekleştirdiği bu saldırılar onların cephesinden olması gereken adımlar. Sonuçta sermaye kendi kârını düşünüyor. Depremin faturası da diğer felaketlerde olduğu gibi biz işçilere yıkılmaya çalışılacak. Ancak tüm bunlar yaşanırken sendikalarımız ne yapıyor? İşte sorulması gereken soru bu. Türk-İş ve Hak-İş yine işçi düşmanlığını kanıtlayarak, sınıfa dönük yaşanan bu açık saldırılara karşı sessizliklerini sürdürüyorlar. Halen göstermelik bir açıklama dahi yapmadılar. Deprem bölgesindeki binlerce üyelerinin bile haklarını savunmaktan acizler. Öyle ki “üretimde yaşanan aksaklıkların tolere edilmesini” yabancı firmalardan isteyenden üretimin sorunsuz devam etmesi için fabrika içine konteynerler koyana kadar… Onlar aslında bu tutumlarıyla sermayeye hizmet eden içimizdeki ajanlar olduklarını döne döne kanıtlıyorlar. Görece daha ileri ve mücadeleci görünen, DİSK bürokratları ise sadece “sosyal politika öneri ve talepler” yayınlamakla yetindiler. Talepler bir mücadele programı ile birleştirilirse bir anlamı olur. Diğer türlü sadece lafta kalır. Ancak bu taleplerin hayata geçmesi için DİSK kendi örgütlü olduğu yerlerde bile hiçbir adım atmamıştır. Ki talepler öyle bir hazırlanmış ki sermaye sınıfının kârına dokunmamak için özel bir çaba harcanmıştır.

Sendikalar işçi sınıfının öz örgütleridir. Böylesi büyük bir toplumsal felakette yaraların sarılması ve sorumluların hesap vermesi için rolünü oynayabilirdi ve oynamalıdır. Deprem sonrası sermayenin fırsatçılığına karşı işçi sınıfının hak ve çıkarlarının korunması da yine sendikalarımızın başat görevidir. Sorunlarımızın çözümü kendi ellerimizde. İşçi sınıfı tabandan birliği ile bu mücadeleye atılmadıkça ve sendikalarımıza çöreklenmiş bu ağa bürokrat takımından hesap sorma ile birleştirmedikçe ölüm ve sömürü düzeni devam edecektir.

İstanbul’dan sınıf bilinçli bir işçi