Geride bıraktığımız birkaç gün ülkede işçi sendikalarının içinde bulunduğu durumu özetler nitelikte gelişmelere sahne oldu. Bunlar yıllardır yaşanmakta olan çürümenin, sınıf mücadelesinden uzaklaşarak hantal, bürokratik, uzlaşmacı ve ihanetçi yapılara dönüşen sendikal düzenin dışa vurumuydu. Asgari ücret görüşmelerine katılan Türk-İş şeflerinin sergilediği tutum, asgari ücretle ilgili DİSK yöneticilerinin düzenlediği basın toplantısında Kazım Doğan’ın basın emekçisine saldırması, DİSK Çukurova Temsilciliği’nin “büyük bir övünç” duyarak katıldığı TÜSİAD toplantısı… Olaylar farklı, sendika ve kişiler farklı ancak aralarında sadece ton farkı olan sendikal anlayışların ortaklaşan yanlarının yansımasıydı yaşananlar.
Asgari ücrette ara zammın gündeme gelmesi ile yasa gereği “mecbur” masada oturmak zorunda kalan Türk-İş’in yöneticilerinin utanç verici tutumlarını akla ziyan açıklamaları takip etti. Bu ülkede milyonlarca işçinin geçim koşullarının belirlendiği bir süreçten ne yapıp edip kaçmak istediğini her fırsatta dile getiren Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, altına imza attığı sefalet koşullarını gerekçelendirirken özrü kabahatinden büyük laflar etmeyi ihmal etmedi. Varlığını sermayeye hizmet ve Saray’a yaranmasına borçlu olan bu tescilli ağa, AKP şefiyle yaptığı görüşmede asgari ücreti 11 bin 400 TL’ye çıkarttığını iddia ederek övünürken, “bu koşullarda en iyisini yaptık” diyecek kadar da pişkin!
“40 yıllık sendikacılığı” ile iftihar eden Atalay, 40 yıllık çürümenin üzerinden atlayıp “sendikal demokrasi” güzellemeleri yapıyor ve sermayenin ihtiyaçlarına göre hareket ettiklerini ise, “bu koşullarda en iyisi buydu” sözleriyle açığa vuruyor. Belirlenen ücretin işçiler “için en iyisi” olamadığını herkes bildiğine göre, geriye sadece asalak kapitalistlerin “en iyisi bu” temennisi kalıyor. “Asgari ücretle çalışanlar üyemiz değil” diyerek, “kiminle grev yapacağım” diye çıkışan Ergün Atalay, işçilerin mücadele ederek yaptırım/pazarlık gücünü artırabileceğini ima ediyor. Nihayet “grev” sözcüğünü cümlenin içinde kullanma cesareti gösteriyor, ama bunu “grev yapma koşulları olmadığı” iddiasının altını çizmek için yapıyor.
Saray’ın önde gelen dalkavukların biri olan Atalay, “Türk-İş üyesi olmayan işçilerle nasıl grev yapalım?” diyor. Sanki üyesi olan işçilerin haklarını savunmak için grev yapmışlığı varmış gibi! Ya da ikide bir “çok sevdiğini” söylediği AKP şefinin grev yasaklamasına tutum almış, işçilerin en önemli mücadele silahını kaba bir saldırıyla ortadan kaldırmaya çalışırken kılını kıpırdatmış gibi. 40 yıldır koltukta oturup, bir işçi sendikasını “kapitalistlerin denetleme kurumuna” benzeten bu ağalar, birkaç örnek dışında kendi üyelerinin dahi asgari ücret düzeyinde bir ücrete mahkum edilmesini boş laflarla geçiştirebileceklerini sanıyorlar. Bunu canlı yayında toplumun gözleri önünde söylerken sergilediği pişkinlik, bu ağanın çürümüşlüğün dip çukuruna yuvarlandığını kanıtlar niteliktedir.
Masa başı “rica-minnet sendikacılık” yapan Türk-İş ağaları işin bir yüzüyken, DİSK Çukurova Temsilciliği’nin “büyük bir gururla” duyurduğu TÜSİAD toplantısına katılımı ise diğer yüzünü oluşturuyor. Sahi TÜSİAD’ın “Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken” temasıyla gerçekleştirdiği, “Refahı artırmayı ve adil bölüşümü nasıl sağlayabiliriz”i tartıştığı çalıştaya katılmayı bir işçi sendikası neden “övünme” vesilesi yapar ki?
Bu ülkenin en büyük kapitalistlerinin örgütünün önümüzdeki günlere nasıl hazırlandığını şu içinden geçtiğimiz sürecin ekonomik verilerinden biliyoruz. Büyüme oranları ve kâr rekorları için işçi sınıfı ve emekçilere yoksulluk, sefalet ve kölece çalışma koşulları dayatılıyor. “Karın tokluğuna işçilik”, güvencesiz ve taşeron çalışma yaygınlaştırılıyor. Her türlü sosyal hak gasp ediliyor vb. Bunların önde gelen sorumlularından biri olan TÜSİAD’la bir işçi sendikası temsilcileri hangi “refahı”, hangi “adil bölüşüm”ü tartışabilir ki? Kapitalist düzenin, yani işçi ve emekçileri sefalete mahkum eden düzenin önde gelen temsilcisi olan TÜSİAD başkanlarına teşekkür etmek, DİSK’e hakim sendikal anlayış ve çürümenin vardığı boyut hakkında fikir veriyor.
Ne beklenebilir ki, Genel Merkez yönetiminde Kazım Doğan gibi tescilli bir işçi satıcısı olan DİSK’ten? İhanet ettiği sayısız mücadele örneği var. Greif gibi büyük bir işçi direnişini/işgalini kırmak için elinden gelen her türlü kirli işi yaptıktan sonra, polise ihbarcılık yapacak kadar düşkünleşmiş biridir söz konusu olan. Bu “hünerlerini” sergilemesine rağmen, DİSK hala bu haini bünyesinde barındırıyor. Son olarak DİSK’in düzenlediği asgari ücretle ilgili basın toplantısında gerinerek kürsüde oturan Kazım Doğan’ın, davet edildiği toplantıda işini yaptığı için gazeteciye hakaret eden arsızlığı, “bir daha gelme lan!” bağırışları, ağa takımındaki kepazeliğin vardığı boyutu gösteriyor. Bu kabalığa tek kelime edemeyen, ağız ucuyla gazeteciden özür dileyen DİSK’in yönetici bürokratlarının hali bu. Her şeyi geçtik işini yapan bir basın emekçisine yönelik bu kaba ve hoyrat tutumu alan, bu tutuma karşı hiçbir şey yapmayan “sendika yöneticilerinin” bu “genişliği”, sınıf mücadelesi açısından çok şey anlatıyor olsa gerek.
Bir işçi sendikası olarak Hak-İş’e dair de bir şeyler söylemek lazım. Hak-İş ağaları oturdukları koltuklarda işçi aidatları üzerine kurdukları saltanatın çok görünür olmasını istemiyorlar. Bu yozlaşmış ağa takımı grev yasaklayan, emekçileri sefalete mahkum eden, işçi sınıfını sadakaya muhtaç, hak aramaktan aciz bir yığına dönüştürmek isteyen AKP-MHP iktidarının aparatıdır. Dini sendikal alana taşıyan bu gerici anlayışın yapmaya çalıştığı şey, iktidarın işçi sınıfını kaderine razı, felç olmuş, pasif bir yığın konumunda tutma politikasına hizmet etmektir.
İşçi sınıfı bu sendikal anlayışlarla bir yere varamaz. Gerekli olan, bir bütün olarak sendikalara hakim bürokratik, yozlaşmış, ihanetçi, uzlaşmacı sendikal düzenin, işçi sınıfını kötürüm haline getiren bu çürümüş kabuğun parçalanıp atılmasıdır. İşçi sınıfı ve mücadelenin ihtiyaçları bu sendikal düzeni kaldıramayacak bir noktaya varmıştır. İşçi sınıfı, sendikaları “babalarının çiftliği” sanan bu ağa takından kurtulmak için tabandan birliğini kurmalı, devrimci bir sendikal anlayışı inşa etmek için mücadelesini güçlendirmelidir.