Adana Bakırlar Tekstil’de zulüm!

Adana Bakırlar Tekstil’de çalışan genç bir işçi, fabrikada yaşadığı baskı ve sömürüyü DEV TEKSTİL Sendikası’na gönderdiği mektupla anlattı.

  • Mücadele postası
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 31 Ocak 2022
  • 14:00
ikon

Adana Bakırlar Tekstil’de çalışan genç bir işçi, fabrikada yaşadığı baskı ve sömürüyü DEV TEKSTİL Sendikası’na gönderdiği mektupla anlattı. Genç işçinin mektubu şu şekilde:

Selamlar, öncelikle mazlumun, işçinin, emekçinin hakkını sol-sağ kavgası gütmeden din, dil, köken ayrımı yapmadan savunduğunuz için teşekkür ederim.

Eğitim masraflarımı karşılamak ve aileme daha iyi bir hayat sürmek adına Adana Hacı Sabancı Organize Sanayide bulunan Bakırlar Tekstil fabrikasına iş başvurusunda bulundum. Başvuruda bulunana kadar bana iş hakkında detay vermediler ve işbaşı eğitim programı olduğunu söylemediler. Fabrikaya alındınız denildikten sonra kendi anlaşmalı oldukları bir yerden sağlık raporu almam istendi, ücreti 75 TL. Diğer evraklar, biyometrik fotoğraf ve yol masrafıyla birlikte 150 TL'ye yakın param gitti.

Gerekli olan sağlık raporum çıktığı zaman muhasebeye verdiğimde bir ustabaşı çalışacağım köle kampının başka bir bölümüne beni alıp konuşma yaptı. Şartları aynen sözde ustanın dediği gibi yazıyorum, eksik ve hatalı bir şey yoktur araştırabilirsiniz: 

"Bu fabrikada çalışan işçiler asgari ücretten yüksek almaktadır. 3 vardiya çalışmaktayız. 3 haftada 1 gün hafta içi izniniz var. Haftanın 6 günü 8'er saatlik zamanlarda çalışırsınız. 6 ay emeklilik sigorta primi yok, sağlık sigortası var, kaza olur diye devlet yapıyor. Maaşlarınız 45 gün gecikmeli devlet tarafından yatar, bankadan sıra bekleyip gidip alırsınız. Pazar günleri mesaisiz 12 saat çalışma vardır. Sabah 08.00-20.00 ve 20.00-08.00 arası saatler şeklinde. Onun dışında ikramiye, gıda yardımı herhangi bir yardım bulunmamakta, işin hayırlı uğurlu olsun."

Ben de öncesinde işe çok muhtaç olduğum için ve kendileri şartları doktor raporundan sonra söylediği için kabul ettim. En azından evrak param çıksın diye çalışmaya karar verdim. İşe başladığım günden çıkışıma kadar baskıyla karşılaştım. Başıma gelenleri bundan sonraki bölümde anlatıyorum.

Fabrikaya girişte ve fabrikanın her bölümünde yazan "İşe gelmeyenler hakkında yasal işlem başlatılacaktır" yazısı dikkatimi çekti. Cenazeniz olsa dahi, rapor alsanız bile ya fazla mesai ile tehdit ediliyorsunuz. Ya da aldığınız asgari ücreti bile davalarla sizden geri alan, sizinle uğraşan ve yeni bir işçiyseniz sizi anında çıkaran bir sistemle karşı karşıya geliyorsunuz. Ve zaten aldığınız asgari ücret bu paragöz sistemle baş etmenize müsaade etmiyor ve kanunlar işçiden yana değil. 

Fabrikada sabah servisten inip tekrar servise binene kadar telefon yasak ve işten çıkarılma sebebi. Ben evin tek oğluyum. Adresime 23 km. uzaklıkta işyeri ve babam aradığında acil bir durum olsaydı bile telefona tuvalette bile bakamadım. 

13 günlük çalışma süresince beni ilk bir ayda beğenmezlerse kesinleşmiş işten çıkarma hakları var. Sıfır malzeme verecekleri için paradan tasarruf yapıp onu da vermediler. Köle gibi çalışıp pantolonumu eğil kalk yapıp yırttım, ayakkabımı eskittim, tişörtümü eskittim fabrikada günlük kıyafetle çalışıyordum, bahaneleri depoda kıyafet yok demekti. Ama gözümüzün önünde eski bir işçiye kıyafetleri eskimiş diye yenisini verdiklerini de gördük, kısacası hepsi yalandı.

İşin 4. günü ustabaşı yine beni hamallığa yanına çağırırken bu sefer sol ayağıma tam 140 kilo palet düşürdüler. Palet öncesinde 350 kiloydu indire indire kilosu düştü. 350 kilo düşseydi ayağım pert olacaktı. Ardından normal bir tavır ile "Ayağına bir şey oldu mu, bir bak patlamışsa tırnağın revire çık" dediler. "İş ayakkabısı verseydiniz olmazdı" dedim. Cevap vermediler.

2 gün boyunca topallayarak çalıştım, iş kazası tutanağı vs. tutturmadım işten atarlar diye. Aileme mahcup olmayayım diye, yüzlerine bakamam diye, fabrikada topalladığım halde normal bir şekilde çalıştırıldım. İnsan kulağının sağır olacağı gürültüyle çalışan, 100 tane genişliği 3 metrelik makinelere toplam 2 işçi bakıyordu. Eski işçilere bilgisayar tipi kulaklık bize ise kulak içi tıpa şeklinde bir kulaklık vermişlerdi. 

Başımda olan eski işçiler sürekli "Seni gece vardiyasına verecekler, kontrol edecekler makineden anlıyor musun anlamıyor musun diye, hadi işi çabuk öğren bak bu gidişle atacaklar seni" gibi tehditkâr şekilde konuşuyorlardı. 

Ben de bunun işbaşı eğitim programı olduğunu, işi tamamıyla öğrenmek için bile 6 ay gibi bir süremin olduğunu fakat elimden gelse 10 gün içinde öğrenmeyi dilediğimi zaman verilmesini söyledim. Bunun üzerine alaycı bir gülümsemeyle" Senin önceki mesleğin garsonluktu değil mi? Bence sen boş ver bu işi git garsonluk falan yap bu iş sana göre değil " tarzı küçümseyici bir yaklaşım sergilediler. 

13. güne girdiğimde tırnağım 9 -10 gün geçmesine rağmen hala ağrımaya devam ediyordu. 

Sürekli eski işçiler babasının fabrikasıymış gibi "hadi biraz hızlan bu böyle olmaz çabuk ol bu gidişle olmaz senden" gibisinden cümlelerle baskı yapıyorlardı. Ben ise "Bu ayağım ile ancak bu kadar yapabiliyorum " dedim. Bunun üzerine dalga geçtiğimi düşünüp 8 saat boyunca tek işi elinde kahve ile bizim başımızda bekçi gibi duran veya tur atan ustabaşına söylemişler. O da yanıma gelip beni odasına çağırdı, yüksek sesle bana "Anladığım kadarıyla buraya uyum sağlayamadın, çıkmak istersen çık seni kimse zorla tutmuyor zorla mı çalışıyorsun? " dedi. 

Bunun üzerine "3 haftada 1 gün izniniz yasal değil, işbaşı eğitim programında bile haftada 1 gün zorunlu izin verilmesi ve günlük 8 saatten fazla çalışamaz ibaresi yer alıyor, pazar gününün parasını devlet bize vermiyor peki kim verecek” diye söylendim. Hakkını arayan birini gördükleri zaman deli olurlar. Bana asık suratla muhasebeye git ben muhasebeyi arayacağım dedi. Çıkarıldığımı o zaman anladım. Yürüyerek muhasebeye gittim ve çıkışıma dair evrakları imzalayıp arkama bakmadan orayı terk ettim. Olan tırnağıma, 13 günlük köleliğime, yıprattığım vücuduma ve elbiselerime oldu. Aylar sonra ise 13 gün çalıştığım para yatacak ve Bakırlar Tekstil’in kapısında aynı şeyleri yaşayacak. İşbaşı eğitim programı ile binlerce işsiz genç, kazalarla, belalarla ve kavgalarla sırf bu ekmek kavgası için sadece karın tokluğuna çalışacak.

Başımdan geçenleri yazdığım bu yazıda kişisel nefret ve öfkemi mümkün olduğunca yansıtmamaya çalıştım. Umarım herkes hak ettiği hayatı yaşar ve bu düzen son bulur temennisiyle.