Pandemi sürecinde eğitim çok daha niteliksiz hale geldi. Eğitimin her kademesindeki öğrenciler son iki yıldır bunun mağduriyetini yaşıyorlar. Türkiye’de uzaktan eğitim kararı, açık öğretim hariç, 16 milyon 529 bin 169 üniversite öncesi ve yükseköğretimdeki 3 milyon 777 bin 114 öğrenci ile ailelerini doğrudan etkiledi. Pandeminin eğitimde daha da keskinleştirdiği fırsat eşitsizliğinin bir ifadesi olarak on binlerce öğrenci ya doğrudan eğitimden tamamen koptu ya da eğitime erişemedi. Bu süreçten en çok etkilenen kesimi ise kız çocukları oluşturdu. Nitekim bu gerçek, pandemi sürecinde yayınlanan hemen tüm raporlarda öne çıkan başlıklardan biridir. Uzaktan eğitim sürecinde eğitime erişimde, kız çocuklarının yıllarca sürebilecek dezavantajlı bir duruma sürüklendiği görülüyor.
Uzaktan eğitim ve kız çocukları
Pandemi sürecinde aile içi şiddet ve istismar olayları da arttı. Yapılan araştırmalar, pandemi sürecinde çocuğa yönelik şiddetin yüzde 19,3 oranında arttığını gösteriyor. Cinsel şiddete ve istismara maruz kalan çocuklar pandemi döneminde bir de failleri ile aynı ortamda kalmaya mecbur bırakıldı. 2016 yılına kadar bu verileri Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yayınlıyordu. Fakat TÜİK o tarihten bu yana bu konudaki verileri kamuoyu ile paylaşmıyor. Kız çocuklarına yönelik aile içi şiddet ve istismar oranlarına ancak bağımsız kuruluşların çabaları ile ve kısmen ulaşılabiliyor.
Kız çocukları bu süreçte, ev içi işlerde ve diğer çocukların bakımında daha çok sorumluluk üstlenmek zorunda kaldılar. Bu ise kız çocuklarının eğitime aktif bir şekilde katılamamalarına yol açtı. Kız çocuklarının ev içi işlerden ve diğer çocukların bakımından sorumlu tutulmaları elbette öncesinde de bir sorundu. Fakat uzaktan eğitim sürecinde her aileyi “kendi haline” terk eden devlet, sorunun daha da derinleşmesinin önünü açtı.
Çocukları Kurtarın Vakfı (Save the Children) tarafından hazırlanan bir rapora göre, dünya çapında yıl sonunda evlenmeye zorlanan kız çocuklarının sayısına 500 bin çocuğun daha ekleneceği belirtiliyor. Pandemiden önce evlenmeye zorlanan kız çocuğu sayısı yılda ortalama 12 milyon iken, pandeminin başlangıcından 2025’e kadar, bu sayıya 2,5 milyon çocuğun daha eklenmesi bekleniyor. Türkiye’de çocukların durumu ekonomik krizden ötürü ayrıca kötüye gidiyor. İşçi ve emekçiler için her geçen gün daha da çekilmez hale gelen ekonomik kriz, çocukların eğitim dönemlerinde çalışmak zorunda kalmalarına ve erken evliliğin önünün açılmasına da neden oluyor. Türkiye’de kayıt altına alınabildiği kadarıyla son 18 yılda 542 bin 821 kız çocuğunun doğum yaptığı biliniyor. Bu çocukların 20 bin 392’si 15 yaş altında. Pandemi sürecinde bu rakamların daha da artmış olduğuna kuşku yok ancak bu veriler açıklanmıyor.
Öte yandan 2002 yılından bu yana en az 20 bin köy okulunun kapatıldığı belirtiliyor. Köy okullarının kapatılması sonucunda taşımalı eğitim arttı. Ancak hem pandemi sürecinde derinleşen ekonomik kriz hem de gerici politikalar sonucu bu durumdan yine en çok kız çocukları etkilendi. 2020-2021 eğitim döneminde 675 bin çocuk okul dışında kaldı. Eğitim Reformu Girişimi’nin yaşa göre okullaşma oranı hesaplamasına göre, örgün eğitimdeki tüm kademelerde kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocuklarının gerisine düştü. 2020-2021 eğitim öğretim yılında kız çocuklarının okullaşma oranı okul öncesinde yüzde 56,3, ilkokulda yüzde 93,1 olurken, ortaokulda bu oran yüzde 88,7’ye kadar geriledi.
Raporlarda “en kırılgan grup” olarak nitelendirilen mülteci kız çocukları ise maddi imkansızlıklar, anadilde eğitim alamama ve eğitim hakkı başlıklarında en fazla risk altındaki grubu oluşturuyor. Mülteci kız çocuklarının en büyük sorunlarından birisi de çocuk yaşta evlendirilme tehlikesi ile daha fazla karşı karşıya kalmalarıdır.
Kadın öğrenciler eğitim alanındaki tüm olumsuzluklardan daha fazla etkileniyor
Uzaktan eğitimin tüm olumsuzluklarından yükseköğretimdeki kadın öğrenciler de paylarına düşeni fazlası ile aldılar. Sistemin kadını ikinci cins olarak gören ve yaşamın her alanında dışlayan gerici politikaları sonucu yükseköğretimdeki kadın öğrenciler zaten ciddi sorunlar ile boğuşuyorlar. Pandemi süreci boyunca eşitsizliğin, gelecek kaygısının, baskının, geçinme derdinin, şiddetin bin bir halini yaşayan üniversiteli kadınlar yüz yüze eğitimin hemen öncesinde yüksek kira fiyatları ve yurt yetersizliği ile karşılaştılar.
Eğitimdeki bir buçuk senelik kayıp zamanın ardından yüz yüze eğitime açılan üniversitelerde barınma sorunu halen daha yakıcılığını sürdürüyor. Bu süreçte barınma sorunundan en çok kadın öğrenciler etkilendi. KYK yurtlarının kapasitesini arttırmayan sermaye devleti, öğrencileri fahiş fiyatlı evlerde, özel yurtlarda ya da tarikat yurtlarında kalmaya mecbur bırakıyor. Erkek öğrenciler insani koşullarda olmayan bir şekilde okulunun bulunduğu şehre gelip sorununu çözene kadar çeşitli yol ve yöntemler deneyebiliyor. Ancak ataerkil bir toplumda kadınlar hem eğitime devam etmek hem de barınma sorunlarını çözmek konusunda haliyle daha fazla zorlanıyorlar. Barınma sorununu çözmeye çalışan kadınlar çok ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalabiliyorlar. Örneğin Dersim Yedigün Kadın Dayanışma Derneği, basın açıklaması düzenleyerek, sokakta kalan ya da kötü koşullarda barınma problemini çözmeye çalışan kadınların derneklerine başvurarak taciz edildiklerini ifade etti. Dernek temsilcisinin anlattıkları, durumun vahametini gösteriyor: “Tacize maruz bırakılmış öğrenciler, kolluk güçlerine durumu bildirdiklerinde gece geç saatte sokakta oldukları için yaşadıklarını ‘hak ettikleri’ ima edilmiştir. Bazı kadın öğrenciler, geçici olarak barındıkları yerlerde yine tacize maruz bırakılmış ve kaldıkları yerlerdeki yetkililer bu soruna karşı kayıtsız kalmıştır.”
Bu arada kadınların bu sorunu çözme çabalarının önünün devlet tarafından adeta kapatıldığına bile tanık olmaktayız. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin belediyeye ait gençlik kampları ve butik otellerin öğrencilere açılmasının kadın öğrencileri kapsamaması bunun örneklerinden biridir.
Kadın sorununu ağırlaştıran mevcut düzen ve özellikle halihazırda iktidar dümenindeki gerici-faşist yapı, hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da kadınları ikinci cins olarak görüyor, her yaş grubunda kadınların eğitim hakkını gasp ediyor. Ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda derinleşen kriz kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin artmasına, kadınların daha fazla yok sayılmasına neden oluyor. Kriz anlarında çalışma yaşamında erkeklerden önce kapının önüne konulan kadınların konumu eğitim alanında da farklı değil. Kadınlar düzenin ihtiyaçları doğrultusunda yaşamın her alanından dışlanıyorlar.
Kız çocukları ve kadın öğrencilerin parasız, nitelikli ve ulaşılabilir bir eğitime erişebilecekleri; tacize, istismara, şiddete maruz kalmadıkları; erken yaşta evlendirilmedikleri bir dünya için tüm bu sorunları var eden kapitalizme karşı kadın-erkek el ele örgütlü mücadeleyi yükseltmek gerekmektedir.
İstanbul’dan bir DGB’li