Partizan limonlar, makul olmayan meyve…

Bir Kızıl Bayrak okurunun, 2011 1 Mayıs'ına atfen yazdığı öyküyü yayınlıyoruz…

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Mayıs 2020
  • 09:34
ikon

Zorba ve şiddet yanlısı Limon’lar dört bir yanını işgal etmişti. O mesut ve sakin yaşayan kentin her sokağını, o kâbus dolu günde İstanbul semalarını kaplayan beyaz dumanların ve renkli suların ve lağım sularının oluk oluk aktığı tüm sokaklara huzur getirilmişti. Bir kere Limon basmıştı kenti. O cici beyler ve bayanların huşu içerisinde olanca coşku ve vakarıyla özgürce alış-veriş yaptıkları ışıklı camekanlarıyla sokaklarda dolaşan Limonlar her şeyi alt üst ediyordular ve temizlenmeliydi kent bu korkunç meyvelerden…

Kentin bekçileri uyarmıştılar oysa öncesinde. Hatta haller önden baskınlarla temizlenmişti, manavlar marketler zapt edilmişti. Tüm Limonlar denize dökülmüştü, şakşakçı basın eşliğinde canlı canlı operasyonlar yapılıyordu, hedefte tüm Limon bahçeleri ve havzaları vardı. Bu sefer kutsal bir seferdi… Her şey tamamdı ama o da ne?

Sokak satıcılarından da temizlenemezdi ya kent. Başı boş binlerce Limon da vardı. Pala bıyıklı boyalı müdürle, yerden bitme yer elması formunda olan boynu bükük vali kenti Limonlara teslim etmeyeceklerdi. Bu yüzden Limonlar hakkında akla mantığa uygunsuz fanteziler türettiler günler ve günler boyunca…

İşte mübarek gaza günü gelip çatmıştı. Limonlara karşı kentin gücü az gelmiş olmalıydı ki makinası, topu, tüfeği, tankı, itfaiyesi neyi bulmuşsa sokaklara yığmışlardı. Çevre illerden tüm adamlarını da o sokaklara yığmıştılar. Her yer o lacivertin en gıcık tonunda ve her geçtiği yeri yaralayan, yaşa başa bakmadan kadın erkek ayırt etmeden tüm canlılara saldıran bir şebekeyi saldı bu ikili sokaklara. Tek ki o Limonlar girmesindi o kutlu meydanlarına. Hele o boyalı pala bıyıklının babasının malıydı o sokaklar, meydanlar sanki…

Her sokağı ve caddeyi möhkemce tutmuştu bekçiler. Hatta bekçi başları bir fetih generali edasında etekleri zil çalarak dolaşıyordu yasak alanda. Ama ne çare… Limonlar kentin en üreten, en güçlü ve temiz semtlerinden kente akın etmeye başlamışlardı. Panik halinde önüne gelene gaz, toz, bomba atıyordular. Ah o kenti yaratanlara bu vahşetle saldıranlar Limonlardan daha mı dosttu bu kentin sakinlerine? Hastane, okul, park-bahçe, konut, iş yeri demeden ilaçlıyordular her yeri, Limon gelmesin diye hey hat…

Sabah ilk horoz ötüşüyle başlayan Limon kırımı akşamın son ışıklarına dek sürmüştü. Makul olmayan Limonlar presten geçirilip suyu çıkarılmıştı. Sokak sokak her köşe başında ezilmiş Limonlar vardı. Ama ne çare ki palanın ve yer elmasının gücü yetmemişti Limon seline, atlaya zıplaya yuvarlana, yuvarlana kutlu alanı almıştı LİMONLAR. Kentin mağlup bekçileri akşam ele geçirdikleri terör araçları içerisinde birkaç parça kırık kaldırım taşı, çöpten buldukları boş bira şişelerine doldurdukları zeytin yağları, bir iki kuş lastiği ve yarıdan kesilmiş bir LİMON ile öyle gururla poz veriyordu ki, seferberlik basını bile gülmekten kırılıp geçmişti bu sefil tabloya. Ta ki şu yarım LİMON tezgahta suç aleti olarak öne çıkarılmadan kimseler anlayamamıştı bu zulmün nedenini. Oysa o gün o limon kimlere lazım olmamıştı ki?

Mesela emekli Zeliha teyze, bu keşmekeşte dışarı kaçan kedisini bulmak için sokağa çıkınca gazdan, joptan kırılırken bir Limon yetişti, bir soluk alabilmesi ve önünü görmesi için imdadına. Düşüp her tarafını incitip kırmaktan o yarım Limon kurtardı Zeliha teyzeyi. Bakkal Necmi abiyi de öğrenci Müjgan kardeşi ve işçi Turgut arkadaşı da o Limon kurtardı. Ve daha binlercesini. Ama öyle ya bekçiler bir suçlu bulmalıydılar. İşte o suçlu bulunmuştu: Limonlar!

Lakin baba yadigarı bahçelerini koruyamadılar. Bekçiler, özenle ve şiddet yöntemleri ile koruyup kolladıkları bağın kahyaları yıkılmıştı o meydana yüzü koyun. Limon bugün için küçük bir zafer kazanmıştı. Limon ağaçları dikilmişti kentin has bahçesine. Bir dahaki sene o ağaçlara yine meyvelerini sunacak, kentin üreten ellerine ve gaza, bombaya, makineye karşı emeğin zaferi seslenecek; her sokağında bu zapt edilmiş kentin. Ve bu ağacın dallarından koparacağız temiz soluğumuzu ve pırıl pırıl bakışlarımızı. Tabi ki Zeliha teyze, Müjgan kardeş, Necmi abi ve işçi Turgut ile yan yana olacağız. Bu sokakları, meydanları alın terimizle yarattık, tüm hayatı yarattığımız gibi. Bizler sel olur akar, yıkarız köhnemiş bentleri, hiçbir zorbalığın bekçiliği sonuna dek gidemedi. Bugün limon ağacı, yarınsa orak-çekiçli kızıl bayrağımız dikilecektir o meydanlara…

Yaşasın 1 Mayıs!

Bir Kızıl Bayrak okuru