Eğitim sisteminde on dokuz yıldır büyük tahribatlar yaratan AKP iktidarı, gelinen yerde eğitimi tamamen niteliksiz hale getirmiştir. Son dönemde eğitimde yaşanan çürümenin koronavirüs ile birlikte daha da ayyuka çıkması tesadüf değildir. Eğitim tamamen sermayenin ihtiyaçları ve AKP’nin “dindar ve kindar” bir nesil yaratma hedefi doğrultusunda işleyen bir araç haline getirildi. Pandemi sürecinde yaşananlar, özellikle AKP döneminde eğitim alanında hayata geçirilen dinci-gerici, niteliksiz, eşitsiz ve ticari uygulamaların bir birikimi sonucu ortaya çıkan sonuçlardı.
Son 20 yıla genel bir bakış
Eğitimde yaşanan yıkımı daha iyi anlamak açısından, en genel hatlarıyla yaşananlara göz atmak gerekmektedir. AKP işbaşına geldiği günden bugüne, eğitimi köklü bir şekilde değiştirme gayretinde oldu. 4+4+4 uygulaması bu saldırıların en temel ayağını oluşturuyordu. Zorunlu eğitim süresi düşürülürken, çocukların okul yerine sanayilere itilmesinin önü açıldı. Anadolu ve fen gibi liselerin içi tamamen boşaltılırken, öğrenciler ya pıtrak gibi çoğalan imam hatip lise ve ortaokullarına ya da mesleki eğitim odaklı okullara yönlendirildi.
Sadece 2019 yılı içerisinde 798 yeni imam hatip okulu açıldı, dini eğitim alan öğrenci sayısı 1,3 milyona ulaştı. Eğitim bütçesinde aslan payı her sene imam hatiplere ayrıldı. 2020-2022 yılları Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden 30 milyar TL’nin Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne aktarılması planlandı. Tüm bunlara rağmen sınavlarda barajı geçemeyen, 8. sınıf öğrencisi olup dört işlem sorularını çözemediği ya da atasözleri ve deyimlerin ne anlama geldiğini yorumlayamadığı ortaya çıkan öğrencilerin verilerinin büyük bir kısmı ise imam hatip okullarını işaret ediyor. Tüm bunların yanı sıra imam hatipe dönüştürülemeyen okullarda çoğu kütüphane kapatılarak mescit haline getirildi. İmam hatiplere yönlendiremedikleri öğrencilere de seçmeli ders adı altında dini içerikli dersleri zorunlu tutarak, gericiliği dayattılar. MEB her eğitim yılı başında Ensar ve TÜGVA gibi gerici vakıf ve cemaatler ile çeşitli protokoller imzaladı. Hatta gelinen aşamada eğitim neredeyse bu vakıflara devredilmiş bir hale geldi. Şu an yaz okulu programları TÜGVA başta olmak üzere çeşitli gerici kuruluşlara havale edilmiş bulunuyor. Bu vakıflar okullarda “Kutlu doğum haftası” vb. adı altında gerici sunum ve söyleşiler gerçekleştiriyor, stantlar açıyor ve okulları gerici afişlerle donatıyorlar.
Bu “dönüşüm” esnasında tabii ki üniversiteler de unutulmadı. İlahiyat fakülteleri çoğaltılıp İslami Bilimler adı ile üniversiteler açıldı. Kampüslerde camii-mescit projeleri hız kazandı. Özellikle 2016 senesinde Kanun Hükmünde Kararnameler yoluyla binlerce ilerici-devrimci akademisyen ve üniversite çalışanı mesleklerinden ihraç edildi. Siyaset yasağı adı altında yine ilerici ve devrimci öğrencilere yönelik sayısız uzaklaştırma, soruşturma ve okuldan atma saldırısı hayata geçirilirken, dinci faşist çetelerin önü açıldı.
2008 yılında sermaye devletinin şefi Erdoğan’ın “Her ile bir üniversite kuracağız” sözlerinin ardından, bugün gelinen nokta tamamen niteliksiz, büyük birçoğu “gecekondu üniversitesi” olarak anılan üniversiteler furyası başladı. Taşralarda kurulan üniversiteler ya öğrencisiz ya da öğretim üyesinden yoksun, işlevsiz beton yığınlarına dönüştü. Buralarda bölümler açıldı, bölümler kapatıldı eğitim alanı adeta oyuncak haline getirildi. Şimdiye kadar 979 yükseköğretim programının kapatıldığı biliniyor. Her sene üniversite tercih dönemlerinde boş kalan bölümlere dair haberler görüyoruz. Şimdi de bu bölümlerde görev yapan öğretim üyelerinin mağdur edildiği ortaya çıktı. Öğretim üyeleri, üniversite yönetimi tarafından ya kendi bölümleriyle hiç ilgileri olmayan bölümlere gönderiliyor ya da başka fakültelere, meslek yüksekokullarına... Munzur Üniversitesi’nin sitesinde bulunan bilgilere göre pasif durumda olan bölümlerde görevli olan öğretim üyelerinin önemli bir kısmı meslek yüksekokullarında görevlendirilmiş durumda. Bölümleri kapatılan öğretim görevlilerinin bir kısmının ise başka üniversitelerde kendi bölümlerine gitmelerine de YÖK tarafından izin verilmiyor. Ayrıca taşra üniversiteleri sermaye devletinin “makbul” memurlarıyla dolduruluyor.
Öte yandan tepeden atama kayyım rektör saldırıları hız kazandı. Üniversite rektörlüklerinin tamamı tek adamın keyfince atadığı kişilere bırakıldı. Kısacası AKP-MHP militanlarına/yandaşlarına bol keseden akademisyen, rektör ve dekan olma fırsatı sunuldu. Hatta üniversiteler adeta aile şirketleri haline getirildi. Bu sayede sermaye devletinin gençliğe empoze etmeye çalıştığı her türlü gericiliğin önü pervasızca açıldı. Mücadele tarihi açısından büyük bir mirası olan köklü üniversiteleri teslim alma çabaları ise bugün türlü saldırılar ile devam ediyor.
Bu pisliği devrim temizler!
İşte tüm bu kepazelikler, tüm bu yaratılan enkaz, AKP-MHP iktidarının eğitim politikasının özü ve özeti durumundadır. AKP iktidarı döneminde eğitime yönelik icraatları açısından yukarıda yazılanlar aslında fazlasıyla eksiktir. Bu köklü değişimler için hayata geçirilen daha nice icraatlar bulunmaktadır ki yazmakla bitmez. Örneğin, eğitimde “dinci-gerici” dönüşümler bir yana, eğitimi ticarileştirme ve sermayenin ucuz ve nitelikli işgücü ihtiyacını karşılama bağlamındaki icraatların haddi hesabı yok. AKP iktidarının eğitim politikasının özü, eğitim kurumlarını ve her kademeden öğrenciyi teslim almaya, itaatkar, kaderci, “dindar ve kindar” bir nesil haline getirmeye yöneliktir.
Gelinen noktada her ilde bir üniversite, hatta birçoğunda daha fazlası mevcuttur. 2001 yılında 74 olan üniversite sayısı bugün 204’e ulaşmıştır. 2001'de 1,5 milyon olan üniversite öğrencisi sayısı ise 8 milyonu bulmuştur. Haliyle bu tablonun bir diğer boyutunu diplomalı işsizler gerçekliği oluşturmaktadır. Kısacası bu düzen gençliğe koyu bir geleceksizlikten ve işsizlikten başka hiçbir şey vadedememektedir. Sermaye düzeninin ve mevcut iktidarının yarattığı bu enkazı tarihin çöplüğüne göndermek ise işçilerin, emekçilerin, gençliğin elindedir. Bu enkazı temizleyecek olan ne yeni eğitim politikalarıdır ne de düzen temsilcilerinin değişmesidir. Bu pisliği ancak devrim temizleyebilir!
M. Nevra