Aslında bu yazıyı yazmadan önce internetten eğitim sistemiyle ilgili küçük araştırmalar yaptım. Araştırmalarımda, ne kadar doğru bilmem ama Dünya’nın en iyi eğitim sisteminin Finlandiya’da olduğunu öğrendim.
Bizim okulda çok farklı türde hocalar var. Mesela Fen hocamız muhteşem bir hoca. Sınav notlarını hiç umursamaz ama Sosyal hocamız Fen hocamızın tam tersi bir kişilik. Notları düşük olan öğrencilere ceza veriyor ve notlarını iyi olup, düşürenlere daha çok ceza veriyor. Öğrencilerin davranışlarını notlarına göre belirliyor. En uslu çocuğa bile notları düşük diye davranış notlarını düşük veriyor. Fen hocamız ise derslerde sürekli eğitim sisteminin berbatlığından bahseder. Ben de Türkiye’deki eğitim sistemini sevmiyorum, zekâmızın notlarla belirlenmesi doğru değil.
Öğrencileri “takdir aldı, teşekkür aldı ya da belge alamadı” diye sınıflandırmaları berbat. Her anne çocuğunun arkadaşlarına karışır. Eğer çocuğu takdir aldıysa belge almayanla takılmasını istemez. Çocuğunun notlarını düşüreceğini düşünür. Bu yüzden bu not sınıflandırmaları arkadaşlıkları da bozar. Bu sürekli yapılan sınavlar yüzünden hem “sınıfta kalacağım” derdine düşen hem de ailelerinden baskı gören öğrenciler, psikolojik olarak zarar görür. Notlarla bir at yarışındaki gibi yarıştırıldıkları bu hayatta depresyon gibi evrelere girmeleri anormal değil bence. Şu zamanda aldığımız takdirin önemi mi var zaten. Büyüdüğümüzde yine emeğimizin karşılığını alamadan asgari ücrete bir yerde çalışacağız.
Finlandiya’daki eğitim sistemine bakalım. Orada öğrencilere baskı uygulamadan rahatça dersler anlatılıyormuş. Öğrencilerin küçük yaşta okula gönderilmesi orada yasak, hepsi yedi yaşında okula başlıyor. Ama bizim ülkede, ellerinde olsa çocukları okula bezle gönderecekler. Orada öğrencilerin not stresi de yokmuş. Sınav olmaya on altı yaşında başlıyorlarmış. Sınav olurlarken baskı stres yaşamıyorlarmış.
Yani demem o ki anlayın şunu; zekâ çocukların notlarında değil, kafasındadır!
İkitelli’den ortaokul öğrencisi Kızıl Bayrak okuru