Çorlu’da belli bir süre çalıştığım fabrikada çocuk işçi çalıştırılmasının yanı sıra, 18 yaşından büyük işçilere sigorta yapılmıyor. Ayrıca işçilere asgari ücret dahi verilmiyor. İşçiler günlük 50 TL üzerinden çalışıyorlar. Normalinden daha az dinlenme ve yemek süreleri var. Sağlıksız çalışma koşulları da cabası…
İşçiler ile sohbet ettiğimde hepsi bu durumdan şikayetçiydi. Ancak “işsiz kalmamak için buna mecburuz” gibi cümleler kurarak, kendilerine bir çıkış yolu bulamadıklarını söylüyorlardı. İşçiler paralarını geç almaktan ve mesailerin yatmamasından yakınıyor, ancak buna dair bir çözüm üretemiyorlar. Onlara mücadele etmenin öneminden ve daha önce kazanılmış haklar olduğundan bahsettim. Greif işgalini anlattım ve birliğin önemini vurguladım.
Fakat fabrikalarda işçilere tamamen bireycilik dayatılıyor. İşçiler bir yarışa sürükleniyor ve tabii ki korku altında tutuluyorlar. Oysa düzenin bize dayattığı bireyciliğe, korkuya ve baskıya karşı birlik olmanın önemi, işçi sınıfının geçmiş mücadele tarihinden, kazanılmış haklardan ve ödenen bedellerden açıkça görülebiliyor. İşçi sınıfına bunları anlatmak, tekrar tekrar anlatmak biz sınıf devrimcilerinin görevi.
İşçi sınıfı sanki bir kurtarıcı bekliyor, kendi gücünün farkında değil. Bu durum yakın zamanda gerçekleşen Kale Kayış ve Flormar direnişlerinden de yansıyor. Bürokratik sendikacılığa takılmış olan direnişler işçilerin mücadele azmini kırıyor. İşçi sınıfı ne bürokrat sendikacılardan ne de kutsal şeylerden medet ummalı.
İşçi sınıfı ancak kendi gücüne, birliğine ve mücadele azmine güvenebilir. “Sendikal bürokrasi, fiili mücadele ile aşılmadan, hiçbir direniş zaferle sonuçlanamaz!” Bunun pratikte en yakın örneği Greif işgalidir. Greif işçileri yalnızca patronlara değil, sendika ağalarına da korku salmıştı. Çünkü sendika bürokrasisine göre hareket etmediler, yeri geldiğinde sendikayı da işgal edebildiler. “Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır!” şiarını benimseyerek, sınıfa harika bir deneyim bıraktılar.
Bugün bu karanlıktan çıkış yolu, işçi sınıfının gücünün farkına varması, birliğin ve örgütlü olabilmenin önemini anlaması ve öfkesini en sert şekilde sergilemesidir. İşçi sınıfı gerek patronlara gerekse sendikal bürokrasiye karşı militan bir mücadele yürüterek, haklarını ve geleceğini zorla koparıp almalıdır.
Gelecek mutlak sosyalizm!
Çorlu’dan bir DLB’li