Çalışmamızın ana gövdesini oluşturan fabrika örgütlenmeleri bizler için büyük önem taşıyor. Fabrika örgütlenmelerinin hedef kitlesini ise genç işçiler oluşturuyor. Genç işçiler enerjileri, direngenlikleri, baskıya ve günübirlik adaletsizliğe karşı tepkileriyle, bilincinde olsunlar ya da olmasınlar, bir şekilde sınıf mücadelesinin devamlılığını her alanda sağlıyorlar. Önemi tartışılmaya mahal vermeyecek genç işçi kuşağı, aynı zamanda kapitalizmin saldırılarından en çok etkilenen sınıf kesimini oluşturuyor.
Sosyal medya, TV programları, futbol vb. gibi kapitalizmin üretim ilişkilerinin oluşturduğu sosyal ilişkilerin, toplumsal anlamda olumlandığı biliniyor. TV programları ve dizilerde mafyatik ilişkiler, kadın-erkek ilişkilerinin çarpıklığı, siyasal gericilik, ben merkezcilik gibi temalar planlı bir şekilde akılları bulandırmak için dolu dizgin kullanılıyor. Bu durumdan en fazla etkilenenler de genç bireyler oluyor. Bunların yanı sıra özellikle emekçi semtlerinde uyuşturucu kullanımının gün geçtikçe artması ve bunun gençlerin gelecek kaygısını dizginlemek için yeri geldiğinde devlet koruması altında gerçekleşmesi gibi sorunlar var. Genç işçilerin enerjisini yok etmek, yönünü değiştirmek için burjuvazi kendi sefil sınıfsal çıkarları uğruna tüm araçlarını kullanıyor.
Diğer yandan kapitalizm dünya genelinde kendi süreçlerini örgütlerken, burjuvazi toplumsal dinamikleri incelemekte hayli başarılı olabiliyor. Ekonomik-sosyal durumu, kitle psikolojisi, siyasal yaşamı ve yapılan tercihleri kendi mekanizmaları ile sürekli bir tarzda inceliyor ve tercihlerini buna göre yapıyor. Geçmişin gerçekleşen rüyasının farkında olan kapitalist düzen, geleceğe yatırımını gençlerin aklını bulandırarak yapıyor. Sınıfsal kimlikleri oturmamış genç işçiler doğrudan hedef haline geliyor. Genç işçilere örnek olabilecek mücadeleci işçi kuşağının olmaması da önemli bir dezavantaj durumunda. Gençlerin örnek alabilecekleri kişi fabrikalarında ya olmuyor ya da bir kişinin dışına çıkmıyor. Genç işçilerin birçoğunda benzer ahlaki yıpranmaların görülmesinin altında bu türden sayısız neden var.
Toplumsal yaşamın ilerleyişini belirleyen üretim ilişkileri genç işçiler adına sınıfsal bakış açısından arındırılıyor. Bu durum kişinin bireysel kurtuluş çabasına saplanmasına, günübirlik yaşantının idame ettirilmesine, üretimdeki emeğine karşı körleşmesine neden oluyor. Kendi emeğine yabancılaşan genç işçi çabuk kurtuluşun zeminini arıyor, kolaycılık bir biçim haline geliyor. Bu kolayından rahat yaşam güdüsü, kişinin toplumsal yaşamına da doğrudan etki ediyor. Ailevi yaşantısı maddi ilişkilerin konusu haline gelirken, kadın-erkek ilişkileri duygusuzlaşıyor, arkadaşlık, dostluk gibi manevi ilişkiler kimi zaman parasal ilişkilerin içinde yozlaşıp yok oluyor. Adam satma, ispiyonlama, iş yükünü hafifletmek için çalışma arkadaşını kullanma gibi gayri ahlaki davranışlar ister istemez alışkanlık haline geliyor.
Genç işçileri kazanmak için daha özel bir çaba!
“Nihayet öyle bir zaman gelmiştir ki insanların başka bir şeye çevrilemez gözüyle baktıkları her şey değişime, alışverişe konu olmuş ve başka bir şeye çevrilebilir hale gelmiştir. Bu, o zamana kadar iletilip aktarılan ama asla değişilmeyen; verilen ama asla satılmayan; edinilen ama asla satın alınmayan erdem, aşk, görüş, bilim, vicdan vs. gibi şeylerin nihayet hep birden, ticaret alanına geçtiği zamandır. Bu, genel kokuşma zamanıdır, her şeyin alınıp satıldığı zamandır veya ekonomi politiğin terimleriyle söylersek her şeyin, maddî ve manevî her şeyin satılık değer olarak, hak ettiği en yüksek baha’yı bulmak için pazara taşındığı zamandır.”
Karl Marx’ın Felsefenin Sefaleti adlı eserinde dile getirdiği bu düşünceler, günün en iğreti gerçeklerini tüm çıplaklığı ile anlatıyor. Her şey ama her şey üretim ilişkileri içinde kapitalizmin size tercih şansı bırakmadığı bir biçimde alınıp-satılmaya devam ediyor. Maneviyatın, özünde ahlakın metalaşmasının önünde hiçbir engelin kalmadığı ve özellikle de bunun sağlanması için burjuvazinin tüm araçları ile saldırı halinde olduğunu unutmadan genç işçilerin yaşamlarına bakmak gerekiyor. Bizlerin yaptığı müdahalelerin yanında düzen sürekli bir tarzda ahlaki yıpranmayı örgütlüyor, bunun doğal görünmesini ve kural haline gelmesini sağlamaya çalıyor. Bunu aşmanın yolu genç işçilere yönelik müdahale planımızda sürekliliği sağlamak ve üstten, gerilime konu olacak müdahaleleri sürece yaymaktan geçiyor.
Kimse kişisel olarak tutarsızlığı, ahlaki yıpranmayı, arkadaş satmayı kolayından kabullenmez. Herkesin birbirine benzediği bu dönemde farklı olanı, özü sınıfa dayanan erdemi açığa çıkartmak sosyal yaşamı örgütlemekten geçmektedir. Zorlanılan bu alanı aşmak hem kişiyi kazanmak hem de fabrikada genel anlamı ile müdahale zeminleri oluşturmak konusunda imkanlar yaratmaktadır. Birçok örnekle sabittir ki sosyal alana müdahalenin ardından siyasal ve ekonomik mücadele daha hızlı gelişmektedir.
Genç işçiler yarının sınıf mücadelesinin ana damarıdır. Bu damarın nasıl işleyeceği ise fabrikalarda, atölyelerde, işyerlerinde yürütüyor olduğumuz faaliyetin sonucu olarak tartışılacak ve yarını belirleyecektir.
E. Tahsin