Amerikalı dolar milyarderlerinin gelirinde yılbaşından bu yana 280 milyar dolar artış gerçekleşmiş. Korona krizinin merkezi olan ABD, sermaye için yine “fırsatlar” cenneti olmuş. Bu fırsatların işçi ve emekçiler için değil, kapitalistler, tefeciler, özellikle banka ve borsa simsarları için geçerli olduğunu korona günlerinde tüm açıklığıyla gördük, görüyoruz. Yoksullara ise her zamanki gibi, gemilerde “kürek mahkumu” olmak kalıyor.
Aralık 2019 ortalarında Çin’den başlayarak dünyaya yayılan Covid-19 salgını, dünya genelinde toplumdaki sosyal eşitsizliği, sınıf farklılıklarını ve sınıfların toplumsal-sosyal rolünü tüm açıklığıyla ortaya koydu. Kriz sürecinde kendi korunaklarına çekilen kapitalistler kendi temsilcileri olan burjuva iktidarlar üzerinden kapitalist sistemin devamı için çeşitli “ekonomik-sosyal yardım paketleri” açıklandı. Çünkü kapitalist sistemin makyajı döküldü. Sokakta milyonlarca evsiz yaşıyor. Milyonlarca yoksul, işsiz, aç insan var. Sağlık güvencesi olmayan tüm bu “ötekileştirilen” milyonların öfkesini dindirmek gerekiyordu. Ağza bir parmak bal çalınmalıydı. Kriz “yıkıcı” bir sürece evrilmeden, dördüncü güç olan medya eliyle bir kez daha “hepimiz aynı gemideyiz” nakaratı piyasaya sürüldü.
Bunun nasıl büyük bir yalan olduğunu, kendisi de lüks içinde bir yaşam sürdüren bir mensubu dürüstçe burjuvazinin suratına çarptı. Amerikalı şarkıcı Lady Gaga her kriz döneminde kapitalistlerin ve burjuva politikacıların dillerine pelesenk ettikleri “hepimiz aynı gemideyiz” söylemini kullanmanın “SAHTEKARCA” olduğu söyledi. Koronavirüsle mücadele için Global Citizen ile birlikte 35 milyon dolarlık bağış kampanyasına imza atan Lady Gaga, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Evet, birliktelik duygusu çok hoş. Yalnız, şu an eziyet gören, çocuğu olan, işini kaybetmiş bir kadının verdiği mücadele ile benimki aynı değil. Aynı gemide olmak o yüzden yanıltıcı bir ifade.”
Beş aydan fazladır süren Covid-19 salgını sürecinde hayat durmadı. Covid-19’a karşı ön cephede hayatını ortaya koyan sağlık emekçileri, bilim insanları, temel hizmetleri sürdüren işçiler üretmeye, hayatı omuzlarında taşımaya devam ediyorlar. Ve bu süreç birçok işçi-emekçinin hayatına mal oluyor. Sermaye ise işçilerin hayatını hiçe sayarak, krizi fırsata çevirmeye bakıyor.
İsveç ve İsviçre ortaklığında uluslararası bir güce ulaşan ABB’nin yeni atanan şefi Björn Rosengren, İsviçre’de günlük yayınlanan Neue Zürcher Zeitung’la 2 Mayıs 2020 tarihli röportajında, sermayenin Çin’de, Hindistan’da ve Covid-19 salgının merkez üslerinden biri olan İtalya’da üretimi aksatmadan sürdürdüğünü söylüyor. Rosengren, İtalya’nın Bergomo şehrinde üç fabrikalarının olduğunu, salgın koşullarına karşın yüksek güvenlik önlemleri altında üretime devam edildiğini ve hiçbir enfeksiyon vakası olmadığını dile getiriyor. ABB şefi, röportajın devamında, Hindistan’da bulunan fabrikalarının nisan ayında salgından dolayı kapalı olduğunu, şimdi tekrar üretime geçtiğini, uluslararası taşımacılık zincirindeki krizden dolayı belli zorluklar yaşadıklarını, ancak yılın ilk çeyreğindeki gelirlerinde yalnız yüzde 7 düşüş oluştuğunu ve Covid-19’un çıkış yeri olan Çin’in kendilerini yalnız yüzde 15 etkilediğini belirtiyor. Ve bu süreçte sermaye cephesinden benzer açıklamalar, çeşitli burjuva yayınlarına servis edilip duruyor.
Son verilere göre İtalya’da 32 binden fazla insan Covid-19 hastalığı nedeniyle yaşamını kaybetti. Sınırların kapalı olmasından dolayı Doğu Avrupa ülkelerinden gelen 200 bini aşkın mevsimlik tarım işçisinin gelmeyişi İtalyan hükümetini iç pazarda bu üretici gücü karşılamaya zorladı. Ortaya çıkan sonuç bir trajedinin de dışa vurumu oldu. Çoğunluğunu Afrika üzerinden İtalya’ya gelen mültecilerin oluşturduğu 670 bin kayıt dışı insanın var olduğu ortaya çıktı. Bu insanlar, yasal olarak hiçbir güvenceleri olmayan, kimliksiz ve oturumsuz kişiler. Çoğunlukla meyve-sebze toplama işlerinde kayıt dışı, ucuz ve sigortasız, karın tokluğuna çalışmak zorunda bırakılan “modern köle”lerdi. İtalyan hükümeti ve sermayesi işgücü açığını kapatmak için birden bu “köleleri” hatırlayıverdi. Hükümet, 670 bin kişiyi yasal olarak kayıt altına almak için gerekli belgeleri vereceğini açıkladı.
Bugüne kadar yaşanan gerçeğin itirafı ise Ekonomi Bakanı Teresa Bellanova’nın sözlerinde yatıyor: “Göçmenlerin durumunu yasallaştırmazsak, devlet yasadışı çalıştırmada ve kölelik koşullarında mafyanın suç ortağı olacak.” Yıllardır devletin görmezden geldiği yüzbinlerce insan, “devlet-mafya” ortaklığı marifetiyle, başta sağlık güvencesi olmak üzere her türlü haktan yoksun bir şekilde, kayıt dışı sezonluk köle olarak çalıştırılıyordu.
Kayıtlı çalıştırılan 200 bin Doğu Avrupalı sezonluk tarım işçisinin yaşadıkları da kayıt dışı çalıştırılan göçmen işçilerin yaşadıklarından pek farklı değil aslında. Özellikle kadın işçilerin patronlar ve onların aracıları tarafından cinsel istismara uğraması, Avrupa basınında çeşitli kereler haber konusu olmuştu. Haklarını arama koşullarından yoksun, örgütsüz ve çaresiz bu işçiler, ne yazık ki -İtalyan Bakan’ın itiraf ettiği gibi- “devlet-mafya”nın insafına bırakılmıştı.
M. İmran