AKP iktidarı geçtiğimiz günlerde sermayeye bir büyük hizmette daha bulundu. “Zorunlu Arabuluculuk Yasası” olarak adlandırılan İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nı meclisten geçirdi. Böylelikle özellikle son yıllarda patron takımının şikayet ettiği iş davaları konusunda üstüne düşeni yerine getirdi.
Patron takımı uzun zamandır “iş davalarının yüzde 90’ı işçi lehine bitiyor, biz de kıdem tazminatına ek olarak yüklü bir tazminat daha ödemek zorunda kalıyoruz” diye yakınıp duruyordu. Patronların şikayet ettiği iş davaları büyük ölçüde keyfi olarak işten atmalar karşısında işçilerin iş mahkemelerine başvurarak açtıkları işe iade davalarından oluşmaktaydı. Mahkemenin işe iade kararını uygulamayan patronlar işçilere genel olarak 4 net maaşın üzerine 4 de brüt maaş ödemek zorunda kalıyorlardı. Yasa bu davalarda ispat yükümlülüğünü patronlara verdiği için de davalar büyük ölçüde işçinin lehine sonuçlanıyordu.
Ekstra bir tazminat ödeme yükümlülüğünün doğması işten atmalarda keyfiyeti bir parça sınırlandırıyor, işçiyi de işten atma tehditleri karşısında yine bir parça rahatlatıyordu. İşte kuralsız ve dizginsiz bir sömürü düzeni isteyen, bu istekleri de AKP iktidarı tarafından her daim karşılanan patronlar, sık sık bu konuyu gündeme taşıyor ve önlem alınmasını, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını istiyordu.
İlk işareti Tayyip Erdoğan verdi!
Patronların bu taleplerinin yerine getirileceğinin ilk işareti Tayyip Erdoğan tarafından 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından, 4 Ağustos 2016 günü oda ve borsa başkanlarıyla yapılan bir toplantıda verildi.
Tayyip Erdoğan şu sözleri sarf ediyordu:
“Sizden de hep şikayetler geliyor. Diyelim ki bir işçiden memnun değilsin, kapıya koyuyorsun, ihbar tazminatını, kıdem tazminatını veriyorsun, gidiyor iş mahkemesine tekrar geri gönderilip bu defa farklı bir ikramiye ödemek suretiyle almak zorunda kalıyorsun. Bunları bizim gözden geçirmemiz, gerek özel sektör, gerek devletin bu anlayıştan kurtulması gerekmez mi? Bir insan çalıştığı kuruma eğer ihanet içindeyse, faydalı değilse bu insanı sırtımızda taşımaya mecbur değiliz. Tekme tokat kapıya koyalım demiyorum, ihbar ve kıdem tazminatını verirsin ‘başının çaresine bak’ dersin. Tüm bunlardan tüm sektörleri arındırmak lazımdır.”
İşte bu konuşmadan kısa bir süre sonra da bugün yasallaştırılan tasarı oluşturulmaya başlandı. Aslında tasarı henüz meclis gündemine gelmeden pilot uygulaması başladı. Adliyelerde “Arabuluculuk” kurulları kurulurken, “Arabulucu Avukatlık” kurumu da oluşturulmaya başlandı. Aradan geçen bir yılın ardından iş davaları için “Zorunlu Arabuluculuk” uygulaması yasallaştırılmış oldu.
Bu noktada belirtelim ki yasaya yandaş sendikalar dışında genel olarak hemen bütün sendikalar karşı gelmiş olmasına rağmen AKP iktidarı her durumda olduğu gibi bildiğini okudu.
Peki yasa ne getiriyor, ne tür sonuçları olacak?
Hükümete ve yandaş medyaya bakılırsa yasa işçinin yararına sonuçlar doğuracak, iş mahkemeleri üzerindeki yük azalacak ve uzun sürelere yayılan davalar kısa sürede çözüme bağlanacak.
Oysa tüm bu söylenenler koca bir yalandan ibaret. Gerçekte işçinin iş davası açma hakkı budanırken, iş davası yoluyla tazminat kazanma yolu bir dizi engel konularak zorlaştırılıyor. Bu nedenle gerçekte mahkemelerdeki dava yükünden ziyade patronların sırtındaki yük kaldırılıyor.
Kısa başlıklar halinde bu yasanın getirdiklerini özetleyelim:
1. Öncelikle “Zorunlu Arabuluculuk” düzenlemesi, özünde işçiye ölümü gösterip sıtmaya razı etmeyi amaçlıyor. Zira bu yeni kurumla işçiye, “mahkeme kapılarında sürünmektense hızlı ve ucuz bir şekilde alacağını al” denmiş oluyor. Parası olan güçlü patronlar karşısında işsiz bırakılan, çoğu durumda kıdem tazminatı dahi verilmeyen işçi, yıllara yayılan mahkemelerde “sürünmek” yerine patronun insafına bırakılacak.
2. İşçi kanun ve iş sözleşmesinden kaynaklanan hakları için “arabulucuya” gitmeden dava açamayacağı gibi, arabuluculuk için getirilen süre de uzayabilecek. Yasaya göre arabulucular önlerine gelen dosyayı 3 haftada sonuçlandırmaları gerekirken, bu süreyi en fazla bir hafta uzatabiliyorlar. Ancak bildirim, itiraz vb. gibi prosedürlerle birlikte bu süre katbekat uzayacaktır. Zaten mevcut uygulamada da iş mahkemeleri için iş davalarını 2 ay içerisinde sonuçlandırmaları şarta bağlanmış olmakla birlikte gerçekte bu süre yılları bulmaktadır. İşte bu haliyle “Arabuluculuk Kurumu” gerçekte işçiyi süründürmekten başka bir sonuç yaratmayacaktır.
3. Mevcut uygulamada işçi işe iade tazminatı işe başlatılmaması durumunda 4-8 ay arasındadır. Doğal olarak işinin iadesi ya da bu tazminat kendisine verilmesi halinde işçinin dava açmasının bir gereği olmayacaktır.
Yeni uygulamada ise patronların işe iadeyi ya da 4-8 aylık tazminatı ödemeyi kabul etmeleri pek mümkün değildir. Öyle ki ancak işçinin açtığı dava sonucunda kazanacağı tazminatın azına razı olması halinde patron da anlaşmayı kabul eder, aksi halde davanın sonucunu bekler. Yani yeni sistem bir kez daha işçinin gözünü korkutup en aza razı etmek üzerine kurulmuştur.
4. Yasa ile iş davalarındaki zaman aşımı süreleri işçinin aleyhine kısaltılıyor. Borçlar Kanunu’na göre 10 yıl olan süre bu yeni yasayla birlikte 5 yıla düşürülüyor. Yasa tasarısının gerekçelendirme kısmında “iş sözleşmesi bugün feshedilen bir işçi için on yıl boyunca dava tehdidi altında kalan işverenin, yatırım ve gelecek planlaması yapması mümkün olamayabilecek, yapılan planlar da uygulanamaz hale gelebilecektir” denilerek, aslında böylelikle de patronların kollandığı açık biçimde ortaya konulmuş oluyor.
5. Yasa “Arabuluculuk” kurumundan başka bir de “İstinaf Mahkemeleri”ni bir ara mahkeme olarak kurumsallaştırmaktadır. Yasaya göre işe iade davaları ile dava değeri 41 bin 530 liranın altındaki her türlü alacak ve tazminat davaları bu mahkemelerde görülecek ve Yargıtay’a götürülmeyecektir. Halihazırda işlerlik halindeki bu mahkemeler esasında Yargıtay yolunu kapatmakla birlikte, kapsam dışındaki davalarda dava süresini daha da uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
6. Yasanın 11. maddesine göre işe iade davalarında tazminat, işçinin çalıştırılmadığı dönem alacağı ve işe başlatmama tazminatı aylık maaş olarak değil, miktar olarak belirlenecektir. Yani bu durumda işçiye verilecek kötü niyet tazminatı dava sonuçlandığı andaki mevcut zamlanmış ücretler ve sosyal haklar üzerinden değil, fesih sırasındaki ücret ve haklar baz alınarak hesaplanacaktır. İşçi dava sürecinde meydana gelen ücret artışları ve kıdem tavanındaki artışlarından yararlanamayacağı için alacağı tazminat miktarı azalacaktır.
Dört başı mamur sömürü rejimine yeni bir köşe taşı!
Başlıklar halinde ortaya koyduğumuz açıklamalardan da anlaşılacağı üzere AKP iktidarı yalan ve dolanla bir kez daha işçi sınıfına büyük bir darbe vurmuştur. Patronları bir yükten daha büyük ölçüde kurtarmış, işçi sınıfının elinde kalmış bir güvenceyi de ortadan kaldırmıştır.
Sömürü düzenini tümüyle esnek, kuralsız, patron keyfiyetine dayalı çalışma rejimine kavuşturmak üzere son yıllarda attığı adımlara bir yenisini eklemiştir.
Özel istihdam büroları, kiralık işçilik gibi yasalarla birlikte bu uygulama da bu rejimin köşe taşlarındandır. Maalesef işçi sınıfı bu saldırı yasasına karşı da anlamlı bir mücadele vermemiş, sendikaların başına kurulmuş beyler bir kez daha suç ortaklığı yapmıştır.
Fakat yasaların geçmesi, en koyusundan bir kölelik düzeninin dört başı mamur kurulması anlamına gelse de işçi sınıfı yine de çaresiz değildir. Elbette hakları için birleşen işçi sınıfı mücadele ederse tüm bu yasaları çöpe atmasını da bilecektir.