Bu yıl 1 Mayıs’a emperyalist saldırganlığın ve krizin etkisinin derinden hissedildiği, faturanın biz işçi-emekçilere kesilmeye çalışıldığı bir süreçte hazırlanıyoruz. 1 Mayıs, pandemi sürecinde canımızın hiçe sayılmasına ve yaşadığımız yoksullaşmaya biriken öfkenin açığa çıkmasına, başta metal işçileri olmak üzere tüm işçi-emekçilerin hakları, emekleri ve gelecekleri için mücadele sahnesine akmasına vesile olabilmelidir. Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu’nun mart ayı toplantısını bu hazırlığın ihtiyaçları üzerinden gerçekleştirdik. Toplantıda yaptığımız aşağıdaki değerlendirmeler ve aldığımız kararlar doğrultusunda faaliyetlerimizi yoğunlaştıracağımız bir dönemdeyiz.
Kapitalizm savaş demektir!
Emperyalist savaş ve saldırganlık, emperyalist çıkar çatışmaları ekseninde sürmeye devam ediyor. İşçi sınıfı ve emekçiler, bu kirli savaşlarda taraf olmak yerine, savaşları çıkartan ve körükleyen emperyalist-kapitalist dünya sistemine karşı ayağa kalkmalıdır. Emperyalist savaş ve saldırganlığı durdurabilecek tek güç işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının vatanı yoktur. İşçi sınıfı enternasyonalisttir. İşçi sınıfı emeğiyle geçinenlerden oluşmaktadır ve dünyanın dört bir yanında bütün işçilerin çıkarları ortaktır.
Dolayısıyla yapılması gereken açıktır. Emperyalist savaş ve saldırganlığa hayır demeliyiz. Hem Rus emperyalizminin saldırganlığına hem de ABD-AB blokunun savaşı kışkırtıcılığına ve Ukrayna üzerinden yaptığı kirli hesaplara karşı durulmalıdır. ABD emperyalizmi ve onların savaş örgütü NATO yayılmacı politikalardan vazgeçmeli ve Ukrayna’daki Neonazilere ve her türden gerici örgütlenmeye desteğini derhal geri çekmelidir.
Ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunması gereken işçi sınıfı, Ukrayna ulusunun da kendi kaderini kendi belirlemesini savunmalıdır. Türkiye, NATO’dan çıkmalı, emperyalistlerle açık-gizli tüm anlaşmalar iptal etmelidir. Kapitalizm savaş demektir. İşçilerin birliğini, halkların kardeşliğini savunmak işçi sınıfının temel görevidir.
Pandeminin ve krizin faturasını ödemeyi reddediyoruz!
Kapitalist sistemin pandeminin etkisiyle ağırlaşan krizi, sermayeye fırsatlar sunarken, işçi ve emekçilere açlık, yoksulluk, ölüm getirmeye devam ediyor. Krizin faturası bizlere kesiliyor. Artan hayat pahalılığı, enflasyon ve işsizlik karşısında alım gücümüz günden güne eriyor. Asgari ücrete yapılan %50’lik zam, metal işkolunda imzalana sözleşmeler, bizleri yoksullaşmaktan kurtarmıyor. TÜİK’e göre bile %50’yi aşmış olan enflasyon, bağımsız kuruluşlara göre ise %120’lerdedir.
Ücretlerin düşüklüğü, açlık sınırının asgari ücreti geçmesi, yoksulluk sınırının 15 bin liralarda olması asgari ücrete zam tartışmalarını da beraberinde getirdi. Ancak bütün bu tartışmalar, bugün harekete geçen, geçmeye hazır milyonları oyalama çabalarıdır.
Tüm işçi-emekçiler artan hayat pahalılığına, sefalet ücretlerine karşı bir araya gelmelidir. Fabrikalarımızda birliklerimizi, komitelerimiz kurmalı, hakkımız olanı almak için harekete geçmeliyiz.
Enflasyon farkı, zam olarak nitelendirilemez!
Metal işkolunda MESS kapsamındaki fabrikalarda ikinci 6 aylık dönem için enflasyon farkı belli oldu. %41,93’lük enflasyon farkı, işçi sınıfının yaşadığı yoksullaşmayı gözler önüne sermektedir. Alınacak enflasyon farkı, metal işçilerini bir nebze olsun rahatlatacak olsa da yoksulluk sınırının 15 bin liraya dayandığı bir tabloda metal işçilerinin yoksulluğu devam edecektir. Ancak unutulmamalıdır ki, sendikal bürokrasinin bu zamları zafer olarak gösterme çabaları aldatıcıdır. İlk 6 aylık zammın ardından bizleri enflasyon farkına mahkum bırakanlar, bugün enflasyonun yüksek çıkmasını bizlere zafer olarak gösteremezler. Enflasyon farkı, hele ki TÜİK’e göre hesaplanıyorsa zam olarak nitelendirilemez.
Metal işçilerinin daha da fazlasını hak ettiği açıktır. Ancak bunu kimse metal işçilerine vermeyecektir. Metal işçisi hakkını almak için kendisi inisiyatif almalıdır. Kendisi harekete geçmediği sürece dert yanmanın, suçu başkasında aramanın bir anlamı yoktur.
Daha fazlasını talep etmek, uğruna mücadeleyi yükseltmek metal işçilerinin örgütlülüğünü güçlendirmesine bağlıdır.
Yaşasın 1 Mayıs!
İki sınıfın karşı karşıya geldiği 1 Mayıs’ın öngünlerindeyiz. 1 Mayıs’ı mücadeleyi büyütme, işçi ve emekçilerin kitlesel bir şekilde sokaklara taşındığı bir kavga gününe çevirmek bizlerin ellerindedir. Yıllardır olduğu gibi, işçi sınıfı gücünü 1 Mayıs’ta ortay koymalıdır. Bu karanlık tabloyu değiştirecek olan güç bizlerin ellerindedir. Bunu gösterme vakti gelmiştir. Bu yılın 1 Mayıs’ında emperyalist savaş ve saldırganlığın, pandeminin ve krizin faturasının bizlere kesilmesiyle yaşanan yoksullaşmanın temel gündemler olacağı açıktır. Taleplerimizi belirlemeli, şimdiden 1 Mayıs hazırlıklarına başlamalıyız. 1 Mayıs’ı daha güçlü geçirebilmek için birliklerimizi, komitelerimiz kurmalıyız. Bu sömürü düzenine mahkum değiliz. Bunu görmeli, dosta-düşmana göstermeliyiz. Sınıfa karşı sınıf şiarıyla alanları doldurmalıyız.
Metal İşçileri Birliği çalışmamızı güçlendirmeliyiz. Metal İşçileri Birliği’ni görünür kılmak, metal işçilerini çalışmamıza katmak önemli bir yerde durmaktadır. Herkesin bildiği ve gördüğü üzere, sermaye de, sermaye hükümeti de, sendikal bürokrasi de metal işçilerinin örgütlü bir güç olarak mücadele sahnesine çıkmasını istememektedir. Bunun için ellerinden geleni yapmaktadır. Muhalif mücadeleci işçiler fişlenmekte, baskıya maruz kalmakta, işten atılmaktadır. Bu kapsamda, metal fabrikalarında birliğimize yönelik kara propaganda faaliyetleri de devam etmektedir. MİB olarak, bu faaliyetleri boşa düşürecek bir mücadele hattı ile metal işçilerini kazanmalıyız. Bu yönlü adımlar atmalı, birliğimiz daha da güçlendirmeliyiz. Bizlerin metal işçilerinin mücadelesini büyütmekten başka amacı yoktur, olamaz da. Bunu anlatabilmek, birlik çalışmalarımızı güçlendirmek öncelikli hedeflerimiz arasında yer almalıdır.
Metal İşçileri Birliği
Merkezi Yürütme Kurulu