İşçi sınıfı her geçen gün daha azgın sömürü ve kölelik uygulamalarına maruz bırakılarak hayatta kalmakta güçlük çeker duruma itildi. Öyle ki, ayağına vurulan modern kölelik zincirlerine peş peşe yenileri ekleniyor. Sermaye sınıfına pervasızca hizmet eden AKP-MHP rejimi bu modern kölelik düzenini yasa ve yönetmeliklerle de tahkim ediyor.
Kapitalistlere her alanda sağlanan teşviklere devam eden dinci-gerici iktidar; çıkardığı kanunlarla, yönetmeliklerle işçi ve emekçilerin haklarını tırpanlıyor, onları açlık sınırı altında ücretlere mahkum ediyor. Bıçak kemiğe dayanırken sesini çıkaran işçilerin grev ve eylemlerini ise polis zoruyla engellemeye çalışıyor.
Bu yaptıkları yetmezmiş gibi çıkardığı kanun ve yönetmeliklerle işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini hiçe sayan iktidar, bu alanda da kapitalistleri serbest bırakarak ellerini iş cinayetlerinde katledilen binlerce işçinin kanına bulamaktan geri durmuyor.
AKP dönemindeki iş cinayetleri 31 bini aştı
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin Ağustos 2023 verilerine yansıyan tablo, dinci-faşist iktidarın bu alandaki suç dosyasının ne kadar kabarık olduğunu gözler önüne serdi. AKP-MHP rejiminin aparatı olan devlet kurumlarının açıkladığı sayılar ise gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Yani gerçek bilanço hasır altı edildiği için işçi kıyımının vardığı boyut tam bilinmiyor.
İSİG Meclisi’nin Ağustos verilerine göre sadece geçtiğimiz ay 201 işçi alınmayan önlemler nedeniyle yaşamını yitirdi. Bu yılın ilk sekiz ayında ise toplamda 1255 işçi kapitalist sömürü çarkları arasında can verdi. 2023 yılının başından bugüne kadar 18 yaşın altında katledilen işçilerin sayısı 40’a ulaşırken bunların 18’i en fazla 14 yaşındaydı.
AKP’nin başa gelmesinden bu yana iş cinayetlerine kurban edilenlerin sayısı ise sadece İSİG Meclisi’nin elde ettiği verilere göre 31 binden fazladır.
Modern kölelik, esnek ve kuralsız çalışma
AKP iktidarı başa geldiği andan itibaren sermaye sınıfının hizmetinde olduğunu açık etti. Çalışma hayatını bu sınıfın lehine göre düzenleyip kuralsız ve esnek bir hale getirdi. İlk seçimi kazanmasının üzerinden daha bir yıl bile geçmemişken Haziran 2003’te “Modern Kölelik” olan 4857 Sayılı İş Kanunu’nu yürürlüğe koydu.
Emeklilik yaşını Türkiye’nin yaş ortalamasının üzerine çıkararak işçi ve emekçilere “mezarda emekliliği” dayattı.
Taşeronlaştırmanın önündeki engelleri esneten gerici iktidar, 2009 yılında çıkardığı torba yasaya sıkıştırdığı bir madde ile kiralık işçiliği yaygın bir uygulama haline getirdi. Bu yasa ile kiralık işçi çalıştırmayı koşulsuz bir şekilde 18 aya uzattı. Böylece toplam işçi sayısının yüzde 25’inin kiralık işçi bürolarından sağlanmasının önünü açtı. Esnek ve güvencesiz çalıştırma sermaye için “olağan” hale getirilirken, sendikalaşma hakkı da fiili olarak daha da baskılandı. Aynı torba yasadaki bir diğer madde ile İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken paraların yüzde 75’inin “yatırımlara ayrılmak” üzere bütçeye eklenmesi sağlandı. Bilindiği üzere fonda biriken paralar işsiz kalanların çoğundan esirgenirken, “teşvik, istihdamı arttırmak” gibi söylemlerle kapitalistlere peşkeş çekildi ve çekilmeye devam ediyor.
Çıkarılan yaslarla İSİG kuralları sermaye için esnetildi
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) yasa ve yönetmeliklerini esneten, denetimleri gevşeten, kapitalistlerin yükümlülüklerini hafifleten dinci-faşist iktidar, çalışma yaşamını “kuralsız” hale getirdi. Elliden az işçi çalıştıran iş yerleri, bu alanda birçok sorumluluktan muaf tutuldu, kapitalistler iş yeri hekimi bulundurma zorunluluğundan da kurtarıldı. Öyle ki, sayısı toplam iş yerlerinin ancak yüzde 10’unu oluşturan 50’den az işçi çalıştıran işletmelerde gerçekleşen “iş kazaları”, toplamın yüzde 50’sine ulaştı. Kayıtdışı çalıştırma ve hiçbir iş güvenliği önleminin alınmadığı bu yerlerde yaşanan “kazalar” göz göre göre gelmektedir.
1980 yılı yönetmeliğinde dahi işçi başına iş yeri hekiminin ayıracağı süre aylık 15 dakika iken gerici-faşist iktidar bunu 10 işçiye 30 dakika, yani her işçiye 3 dakikaya düşürdü. Üstelik bir iş yeri hekimine 999 çalışanı olan 11 işyerine “bakabilme imkanı” verdi.
Türkiye’de birkaç meslek hastalıkları hastanesi bulunurken bu alandaki tablo ise hiçbir veri sağlamayacak düzeyde karanlıktır. Türkiye’nin uluslararası kuruluşlara sunduğu rakamlarda meslek hastalıklarından ölenlerin sayısı sadece birkaç kişiyle sınırlı kalıyor! Sadece bir dönem yoğun şekilde gündem olan kot taşlama işçilerinin yakalandığı ve onlarcasının genç yaşta yaşamını yitirmesine neden olan Silikozis hastalığını hatırladığımızda dahi, iktidarın sunduğu verilerin sahte olduğunu görebiliriz. Ha keza Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 yılına ait verilerinde; Türkiye’de kanserden ölen 90 bin kişiden yüzde 10’unun yani 9 bin kişinin ölümünün, meslek hastalığından dolayı oluşan kanserden kaynaklı olduğu belirtilmiştir.
Kaza değil cinayet!
İşçilerin kan emici sermayenin sömürü çarkları arasında her geçen gün daha fazla can veriyor olması, kuralsızlığı kural haline getiren dinci-faşist rejimin uyguladığı politikaların sonucudur. İş cinayetlerine karşı gerçekleştirilen eylemlerde sık sık haykırılan “Kaza değil cinayet!” şiarı tam da bu gerçekliğe ayna tutuyor. Zira bu ölümlerin nedeni ne iktidarın diline pelesenk ettiği “fıtrat/kader” ne sermayenin iddia ettiği gibi “işçilerin bilinçsizliği”dir. Yaşanan her iş cinayetinin sebeplerine bakıldığında alınmayan önlemler, yok sayılan riskler, işçilere sağlanmayan ekipmanlar ya da daha çok üretim baskısının olduğu görülüyor. Yani işçiler göz göre göre katledilmektedir. Daha fazla üretim baskısı ve uzun çalışma sürelerinin iş cinayetlerinin artışında önemli bir rolü olduğu da saptanmıştır.
Dinci-faşist iktidarın kendilerine tanıdığı imkanları pervasızca kullanan sermaye kodamanları bile-isteye işçileri bu ateş çemberinin içinde tutuyorlar. Bu yüzden çalışırken hayatını kaybeden her işçinin ölümü, AKP-MHP iktidarı ve sermaye sınıfının işlediği bir cinayettir.
Kölelik düzenine ve iş cinayetlerine karşı mücadeleye
Türkiye’yi “yerli” sermaye için olduğu kadar uluslararası tekeller için de ucuz iş gücü cenneti haline getiren AKP-MHP rejimi, işçi sınıfına vahşi kapitalizm kurallarını dayatmaya devam ediyor. Binlerce işçinin yaşamına mal olan bu “ölüm çarklarını” yağlamak için yeni adımlar atmaktan da geri durmuyor. Gelinen yerde içine saplandıkları ekonomik krizin etkilerini hafifletmek için yaptıkları zam furyaları çözüm olmuyor. “Bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak” diyen Mehmet Şimşek, şimdiden ücretleri düşürmeye devam edeceklerini ilan etti. “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” adı altında Kıdem Tazminatı da hedef tahtasına çakılıyor. Şimşek, sermayeye “yeni nesil esnek çalışma modelleri” ile “güvenceli esneklik” konusunda “müjde” veriyor.
“Yeni nesil esnek çalışma modelleri” dedikleri, aslında Ortaçağ’da egemen olan kölelik düzeninin biçim değiştirmiş halidir. Bu esnek çalışma modelleri kuralsızlığı ve güvencesizliği tırmandıracağı gibi daha fazla işçinin kapitalizmin sömürü çarkları arasında can vermesine sebep olacaktır.
İşçi sınıfı, iş cinayetlerini durdurmak ve bu ölüm çarkını çeviren dinci-faşist iktidardan hesap sormak için bilinçli, örgütlü fiili-meşru mücadeleyi yükseltmelidir. Aksi taktirde kölelik zincirleri daha da ağırlaşacak, işçiler her gün ölmeye devam edecektir.
Kaynak: AKP’li 20 Yılda İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği/Toplum ve Hekim/Mayıs-Haziran 2023/Metehan Akbulut
https://drive.google.com/file/d/1PPOeVdEuSDaBP7IqBMZPHyJj08_AlvLS/view