Geçtiğimiz günlerde Türk-İş güncel olarak açlık ve yoksulluk sınırı verilerini açıkladı. Açıklamaya göre açlık sınırı 2 bin 447 TL, yoksulluk sınırı ise 7 bin 973 TL. Yani bu ülkede milyonlarca insan yoksul bile değil. Yoksulluk sınırını bir kenara bırakalım, Türkiye’de 28 milyon çalışanın 10 milyonu asgari ücret ile çalışıyor. Bu demek oluyor ki emekçilerin üçte birinden fazlası açlık sınırının altında bir ücretle çalışıyor. Sermaye devleti her yıl sonunda simit-çay hesabıyla belirlediği asgari ücret ile milyonlarca emekçiyi aileleriyle birlikte açlığa mahkûm ediyor.
Ancak asgari ücret dahi alamayan milyonlar madalyonun diğer yüzünü oluşturuyor. Kayıt dışı çalıştırılan binlerce emekçi, esnek çalışma dayatılan kadınlar, göçmen işçiler asgari ücretin çok çok altında ücretlere çalıştırılıyorlar. İşsizliği bir sopa olarak kullanan sermayedarlar iş vermeyi bir lütuf sayıp emek gücünü yok pahasına satın alıyorlar. Pandemi süreci bu tablonun ağırlaştığı bir dönem olarak geçti/geçiyor. İşten çıkarma yasağı yalanıyla ücretsiz izni yasalaştıran AKP iktidarı 3 milyonu aşkın emekçiye günde 39 TL ile yaşa yaşayabilirsen dedi. İşsizlik sopası emekçilerin başında sallanırken pandemiyi fırsata çeviren kapitalistler işçi çıkarmaya yöneliyor, kalanlara düşük ücret dayatıyor, az işçiyle daha çok işi daha ucuza yapıyor.
Mutfak yanıyor, ücretler eriyor!
Her ne kadar sarayın Ekonomi Bakanı ekonominin uçtuğundan bahsetse de emekçilerin cebi de mutfak da aksini söylüyor. Sarayın rantla, yağmayla, soygunla şişirdiği kasası büyümeye devam ediyor olabilir, kapitalistler kâr oranlarında birbirleriyle yarışıyor da olabilirler fakat raflarda fiyatlar almış başını gidiyor, maaşlar ise eridikçe eriyor.
Ekonomik krize çözüm üretme iradesi, yeteneği ve çabası olmayan rejim, Türk parasının değer kaybetmesini durdurmak adına Merkez Bankası’ndaki döviz rezervlerini harcadı. Ancak bu hamle de işe yaramadı ve TL’nin değer kaybı devam etti. Faiz oranlarını yükseltti. Bu da beklediği sonucu yaratmadı. TL değer kaybederken, enflasyon yükseldikçe yükseldi. 2020 başında 339 dolar eden asgari ücret Eylül başıyla birlikte 308 dolara kadar geriledi.
İnsanca bir yaşam için mücadele edelim!
Zaten parlak olmayan ekonomik tablo pandemi ile beraber daha da kötüleşti. Sermaye düzeni ve iktidardaki AKP-MHP bloku ise faturayı işçi ve emekçilerin sırtına yıkmakta oldukça pervasız. Pandemi boyunca sermayedarları kurtarmak için paket üstüne paket açıklayanlar, milyarlarca TL’lik teşvikler verenler, fonları talan edenler; işçilere sundukları düşük faizli kredileri, kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izinleri bir başarı öyküsü olarak anlatıyor. Eğitimden sağlığa tüm temel kamu hizmetleri felç olmuş, TL dolar karşısında dibe vurmuş, işsizlik oranı rekor kırmışken başarı öyküleri yazmak da “dolar ile ne alakanız var” diyebilme aymazlığını gösteren bir bakana yakışır elbet.
Ancak işçi ve emekçiler bu pervasızlık karşısında çıkışsız değildir. Sosyal ve siyasal sorunların çok yönlü olarak biriktiği, tabir uygunsa toplumun burnundan soluduğu bugünlerde işçi sınıfı çok çeşitli toplumsal kesimlere öncülük edebilecek yegâne güçtür. Haklarına, geleceğine, onuruna sahip çıkmak isteyen emekçiler ayağa kalktığında asla yalnız yürümeyecek ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.