130 bin metal işçisini kapsayan toplu iş sözleşmesi süreci devam ederken, işçi sınıfının en büyük silahı olan grevin anlamı ve önemi üzerinde durmak gerekiyor.
TİS sürecinde grev aşamasındayız!
Herkesin bildiği ve takip ettiği üzere MESS, metal işçilerinin köleliğini istiyor. 3 yıllık sözleşmeyi, esnek çalışmayı, ikramiyelerin devam edilen gün sayısına göre verilmesini ve son görüşmede teklif ettiği %10’luk sefalet zammını dayatıyor.
MESS Genel Sekreteri Özgür Barut yaptığı röportajlarda krizden, ekonomik tablodan, fedakarlıktan bahsediyor. Sürecin masa başında bitirilmesinin herkes için iyi olacağını da eklemeyi unutmuyor. Çünkü greve çıkılsa bile, hükümetin grevi yasaklayacağını, Yüksek Hakem Kurulu’nun da yakın dönem sözleşme süreçlerinde verdiği kararların %6-8 seviyelerinde olduğunu söyleyerek metal işçilerinin grev silahını kullanmaması için elinden geleni yapıyor.
MESS sözcüsü elbette masa başında imzaları atarak üretiminin sekteye uğramamasını istiyor. Dakikada bir araba üretilen otomotiv fabrikalarında gerçekleşecek grevin sonuçlarını bilerek konuşuyor.
Aynı şekilde ‘işçileri temsilen’ masaya oturanlardan Türk Metal grev kararı aldık dese de tarih açıklamaktan kaçınıyor, işçileri oyalıyor, MESS gibi masa başında “işi uzatmadan” bitirmeyi hesaplıyor. Birleşik Metal ise tabanının basıncı ile 5 Şubat’ta grev kararı aldı. Birleşik Metal “grev yasaklarını tanımayacağız!” dese de, fiili grevi ve fabrika işgalini önüne almadan, buna göre hazırlık, organizasyon ve planlama yapmadan bu sözlerin bir gerçekliğinin olmadığını biliyoruz.
2015, 2017 ve 2018’de olduğu gibi grev yasaklarını tanımayacaklarını iddia etmeleri ise, metal işçilerini yarı yolda bırakacaklarına dair güçlü bir izlenim oluşturuyor. Zira, Birleşik Metal bürokratlarının bu tarihlerde grev yasaklarına karşı hızla sözleşmeyi imzalamak ve işçileri fabrikalara sokmak için elinden geleni yaptığını biliyoruz.
2015’te grev yasağına karşı Ejot Tezmak’ta gerçekleşen fabrika işgalinin diğer fabrikalarda duyulmaması için elinden geleni yapanların, işçileri evlerine göndererek ilk iş gününde işçileri fabrikalara sokanların, “fabrikalara gireceğiz ama üretim yapamayacağız” diyerek grevi boşa düşürenlerin, dahası işçileri fabrika içinde yalnız bırakarak fabrika yönetimi ile karşı karşıya getirenlerin grev yasaklarını tanımadıklarını söylemeleri bizim için soru işaretidir?
Grev silahı neden bu kadar önemli?
Hak mücadelesi, sözleşme süreci deyince bütün kapılar greve çıkıyor. Kapitalist sistemde işçi sınıfının emek gücünden başka geçimini sağlayabileceği hiçbir şeyi yoktur. Tersinden, sermayenin de emek sömürüsünden başka kârına kâr katabileceği, sermayesini büyütebileceği başka bir yol yoktur. Zira, kapitalist sistem üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete ve emek sömürüsüne dayanır. Sermayenin bütün zenginlikleri emek sömürüsünden gelir. Kurulan fabrikalar, alınan ham maddeler onları metaya, yani pazardaki ürünlere dönüştürecek işçiler olmadan, emek gücü olmadan hiçbir anlam ifade etmezler.
İşte bu yüzden sermaye fabrikalar 24 saat çalışsın, 24 saat emek sömürüsü gerçekleşsin ister ve tek bir dakikanın hesabını yaparlar.
İşçi sınıfının ise hakkı olanı almak için üretimden gelen gücünü kullanmaktan başka çaresi yoktur. Ne zaman ki çarklar durur, işte o zaman sermaye sınıfı işçi sınıfının ciddiyetini anlar. Bıçağın kemiğe dayandığını, tavizler vermeden, işçi sınıfının taleplerini karşılamadan emek sömürüsüne devam edemeyeceğini görür. Çarklar dönerken, neden kârlarından vazgeçsinler ki? Neden işçilerin taleplerini karşılasınlar ki?
Özetle, işçi sınıfı üretimden gelen gücü kullanmadan, grev silahını kuşanmadan, sermayeyi çeşitli eylem ve mücadele pratiği ile baskı altına almadan hak elde edemez. Bunun aksini söyleyenler, işçi sınıfın karşısında konumlanmışlardır.
Grev silahı elimizden alınmaya çalışılıyor!
MESS tutumunu açıktan ortaya koyuyor. Greve çıkılmadan imzalar atılsın istiyor. AKP hükümeti ise bizzat Erdoğan’ın sözleri ile “grev tehdidini ortadan kaldırdık” diyor. Sermayenin önünü açtıklarını ifade ediyor. Bunu OHAL’den istifade yaptıklarını söyleseler de OHAL dönemi dışında da greve düşman olduklarını herkes biliyor. Zira, AKP sözcüleri sermayenin hizmetinde olduklarını ve olacaklarını ifade etmekten geri durmuyorlar.
Zaten yasalarla kuşa çevrilmiş, çeşitli prosedürlerle kullanılmaz hale getirilmiş olan grev hakkımız keyfi bir şekilde yasaklanıyor.
İşçi sınıfının başta grev hakkı olmak üzere, haklarını yeniden kazanmak için fiili-meşru bir mücadele pratiği ortaya koymaktan başka yolu olmadığı gün gibi ortadadır. Grev hakkının nasıl kazanıldığına dönüp bakmak bile yeterlidir bu noktada. 1963 Kavel Grevi, grev hakkının fiili grevle kazanıldığının çarpıcı ve öğretici bir örneğidir.
İşçi sınıfının elindeki birçok hakkın alındığı 12 Eylül Darbesi’nin ardından, 1986 yılında gerçekleşen Netaş Grevi ile mücadelenin önünün açıldığını herkes bilmektedir. Sözde anayasal hak olan grev hakkımızı kullanmak için bile dişe diş bir mücadeleye girmekten başka çaremiz yoktur.
Grev silahını kuşanalım!
Hal böyleyken metal işçilerinin tek çıkış yolu inisiyatifi eline almaktır. Unutmamak gerekir ki; üretimi durdurmadan hak elde edemeyiz. Grev yasaklarına karşı hazırlık yapmazsak, sendikal bürokrasinin ayak oyunları ile MESS’in dayatmalarına boyun eğeriz.
Bu nedenle, metal işçileri tüm hazırlığını güçlü bir grev süreci örgütlemeye bağlamalıdır. Olası grev yasağına karşı bugünden fabrika işgali vb. eylemlere dayalı grevi kararlılıkla sürdürecek fiili bir direniş hattı oluşturmalıdır.