Adet olduğu üzere basına ara sıra kendini hatırlatma demeçleri vermek dışında pek bir meziyeti olmayan Türk-İş ağası Ergün Atalay, yeni açıklamalar yaparak “ben buradayım” demiş. Temmuz ayında AKP'nin zorunlu olarak asgari ücrete ara zammı gündeme getirmesi vesilesiyle muhtemelen tatiline ara vererek bostan korkuluğu görevini üstlenmek zorunda kalan, asgari ücret zam oranı açıklanmadan birkaç saniye önce dahi “toplumu mutlu edecek bir rakam” dilenen en büyük sendikanın en büyük ağası, bu kez gündemine aldığı vergi dilimleri, EYT ve taşeronluk üzerinden kendini göstermiş. Demiş ki, işçilerden alınan vergilerde büyük bir adaletsizlik var, vergi dilimlerinde bir üst kademeye işçiler artık daha erken geçiyorlar ve yıl sonuna geldiğinde alınan ücretin neredeyse dörtte biri vergiye gidiyor.
Ergün Atalay yaptığı açıklamada, Türk-İş'in yoğun bir mücadele verdiğini belirterek şunları söylüyor: "Kayıt dışı sorunu çözülmeden sosyal diyalogun tesis edilmesi, iş kazalarının önlenmesi, iş güvencesinin sağlanması ya da diğer sorunlarımızın çözülmesi mümkün değil. Önümüzdeki yasama döneminde, sendikalarla müzakere edilerek, darbe anayasasının sendikal haklar üzerindeki olumsuz etkisini ve örgütlenmenin önündeki engelleri ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmalı. Asgari ücretlinin, emeklilerin ve tüm işçilerin alım gücü korunmalı, EYT'lilerin mağduriyetleri giderilmeli, taşeron işçiler kadroya alınmalı, geçici işçilerin hakları verilmelidir." Yani?
Yani bu açıklama kime yapılmış? Vergi dilimi adaletsizliği ile her gün muhatap olan ve tüm sonuçlarını yaşamlarında gören işçilere mi? Ya da emeklilik hakları çalınan EYT mağduru yüz binlerce insana mı anlatılıyor bunlar? Peki taşeron işçiler, güvencesiz koşullarda her türlü risk altında kayıt dışı çalışanlar mı bunları duyması gerekenler? Sömürüyü, adaletsizliği, baskıyı, açlık ve yoksulluğu her gün yaşayanlara, ne yaşadıklarını tekrar tekrar anlatmak, Türk-İş'in verdiği “yoğun mücadele” değildir sanırız. Geriye 20 yıldır yönetim koltuğunda oturduğu sermaye düzeni üzerinden yaratılan yıkımın, peşi sıra sıralanan sorun alanlarının sorumlusu AKP iktidarı kalıyor.
Türk-İş verdiği “yoğun mücadelenin” en önemli yanı olarak AKP iktidarının yarattığı yıkımı bir parça onarması için yine AKP'ye rica-minnet ediyor. Yüz binlerce üyesi olan bir konfederasyonun başındaki ağa, işçi sınıfı saflarında giderek daha fazla bir tepkiye konu olan gündemler üzerinden laf kalabalığı ile görüntü kurtarmaya, tabandan gelen baskıyı hafifletmeye çalışıyor. Biz yine de iyi niyetli düşünelim ama bu kez de çıktığımız yer “ölüden göz yaşı beklemek” anlamına geliyor.
Sorunun kaynağı olanlar, sorunlara çözüm üretemezler. Bu yalın gerçeği her gün yaşayan bu ülkenin işçilerine dönüp dönüp aynı şeyleri söylemek, aynı yaklaşımları tekrarlamak artık işi arsızlığa vurmak anlamına gelir. Kuşkusuz sendikaların temel görevi, işçi sınıfının yaşadığı temel ekonomik-sosyal sorunları döne döne işlemektir. Bunu aynı zamanda temel taleplerle birleştirerek bir mücadele gündemi haline getirmezseniz eğer, hele ki yüz binlerce üyesi olan bir konfederasyonun başında oturduğunuz halde tek yaptığınız şey ara sıra çıkıp açıklama yapmaksa, boş konuşuyorsunuz demektir. “16 milyon çalışanı, aileleriyle birlikte 50 milyon” insanı etkileyen vergi dilimi adaletsizliğine yapılan vurgu ile yarım ağız yasal düzenleme dilenmek yerine başta kendi üyelerin olmak üzere işçilerin mücadelesinin önünü açmaya, hareketlendirmeye dönük adımlar at, tabanın söz ve karar hakkını tanı, bak bakalım “işçiler lehine düzenleme” çok uzun sürüyor mu?
Şu sıralar hak talebiyle birçok il ve fabrikada işçiler mücadele ediyor. Her gün yeni bir yerden işçi direnişi haberi geliyor. Bir kısmı Türk-İş üyesi işçilerden oluşan bu mücadeleleri, sendikacı sıfatlı bu asalak takımına hak nasıl kazanılır, ekonomik-sosyal sorunlar ve talepler nasıl dile getirilir, onu gösteriyorlar. Ancak görmek istemeyen göz, duymak istemeyen kulak ne yapsın? Bu mücadele süreçlerinin, sınırları belirli olsa da taban iradesine dayanıyor olması, giderek suyu ısınan sendikal ağalık çarkını tedirgin ediyor olabilir. Etsin de! Varlığını sermayeye hizmete adamış sendika ağaları, efendilerinin kendine biçtiği misyon ile sınıf mücadelesinin önünü tıkayan engeller olmayı sürdürüyor. Boş lafla sınıf mücadelesi verilemeyeceğini giderek daha fazla işçinin görmesi, kurulan tezgahın da çatırdamasını hızlandıracaktır. Vergi dilimleri, taşeronluk, EYT gibi temel mücadele gündemlerine dayalı, taban iradesi üzerinden yükselen bir mücadelenin güçlenmesi, ortaya konulacak taleplerin kazanılması için olmazsa olmaz durumundadır. Aynı zamanda bu mücadele koltukları işgal eden yalvar yakar sendika ağalarının süpürülüp atılmasının da tek yoludur.