Ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün daha da kötü gidiyor. Gerici-faşist rejim kirli savaş ve saldırganlık politikalarını da devreye sokuyor, bulduğu her fırsatta hakkını arayan ve mücadele eden kesimlere saldırıyor. Adeta baskı, sömürü, yağma ve talan düzeniyle ayakta duruyor. Bu kadar sorun ve saldırının olduğu bugünkü koşullarda, işçi, emekçi ve gençlerin temel gündemini ise geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, işsizlik, geleceksizlik oluşturuyor. Bir çıkış bulamayan pek çok işçi, emekçi ve genç bunalıma sürükleniyor ve intihar ediyor. Ancak öte yanda işçi sınıfı ve emekçiler öfke ve tepki biriktiriyor. Bu öfke ve tepki kendini son dönemde yaygınlaşan işçi direnişleri ve eylemleri olarak dışa vuruyor.
Pandeminin en ağır seyrettiği dönemde ücretsiz izin, Kod-29 vb. saldırılara karşı sendikalı ve güvenceli çalışma talebi ile Sinbo, SML Etiket, Migros, CarrefourSa, Alba, Bayrampaşa Belediyesi gibi pek çok fabrika ve işyerinde direnişler gerçekleşti. Bu mevzi direnişler adeta yaprak kıpırdamayan ve pandemi bahanesi ile baskı ve yasakların arttığı koşullarda gerçekleşti. O dönem belli direnişçilerin yan yana gelme iradesi göstermesi, ilerici ve devrimci kurumlara, sendikalara, işçi örgütlerine ortak mücadele çağrısı yapması anlamlı bir adımdı ve direnişçilerin çağrısı ile İşçi-Emekçi Mitingi düzenlendi.
Lokal direnişlerin tablosu
2022 yılının ilk aylarında ise Çimsetaş’ta, Farplas’ta, pek çok kentte çorap fabrikalarında, Aliağa’da gemi söküm işletmelerinde, Yemeksepeti, Getir gibi hizmet sektöründe ve daha pek çok yerde işçiler ve emekçiler direniş ve eylemler gerçekleştirdiler. Yakın zamanda ise Pressan, Sinbo, Yemeksepeti, Acarsoy, EnerjiSa, Amazon, Lezita, TÜPRAŞ, Asen Metal, Ağaç AŞ işçileri direnişe geçtiler. Neşe Plastik, Mutlu Akü işçileri ise grevdeler…
Pressan’da, Ağaç AŞ’de, Yemeksepeti’nde olduğu gibi kimi direnişlerde sendikal bürokrasi ve sarı sendikalara karşı mücadele ediliyor. Çimsetaş, Farplas, TÜPRAŞ gibi örneklerde ise üretimden gelen gücün kullanılarak iş durdurmanın gerçekleştiği direnişler ise sendikal bürokrasi eliyle ya bitirildi ya da sönümlendirildi. Kurye eylemlerinde ise kadrolu-esnaf kurye ayrımı gibi ayrımlarla sınıf bölükleri bölünüp parçalanarak ve birleşik bir mücadele hattı örülmeyerek eylemler giderek sönümlendi.
Kısacası direnişler, DİSK, Türk-İş gibi büyük konfederasyonlara ile TOMİS, DGD-SEN gibi bağımsız sendikalara üye ya da gemi sökümde görüldüğü gibi örgütsüz işçiler arasında yaygınlaşıyor. Lokal direnişlerin tablosu homojen bir tablo sunmasa da ekonomik krizin faturasına karşı yaşanılabilir bir ücret ve güvenceli çalışma, sendikalı olma ve örgütlenme hakkı, kötü çalışma koşullarının düzeltilmesi ile baskı ve mobbing vb. saldırıların son bulması ortaklaşılan talepler olarak öne çıkıyor.
Direnişlerin ihtiyacı…
İşçi direnişlerinin/eylemlerinin yaygınlaşması sınıf hareketinin geleceği bakımından kritik bir öneme sahip. Sermaye ve onların temsilcisi olan AKP-MHP iktidarının hak-hukuk tanımaz pervasız saldırıları karşısında ancak direnerek kazanabileceğini gösteriyor. Ancak öncü çıkışlar olarak tanımlayabileceğimiz bu direnişler, bugün için sınıfın geneline yayılan ve harekete geçiren, sınıfa yönelik topyekûn saldırıları püskürtebilen bir kuvvet olmaktan henüz uzak.
Bu tablonun oluşmasında pek çok direnişe öncülük eden Birleşik-Metal, Petrol-İş gibi sendikalara hâkim bürokratik anlayışın büyük bir etkisi olduğu açıktır. Taban örgütlülüklerine dayanmayan, üyelerine sınıf bilinci vermekten ve mücadeleci bir çizgiden uzak duran bürokratik-uzlaşmacı bir sendikal anlayışla hareket etmektedirler. Dolayısıyla örgütlenen ve mücadele kararlılığı sergileyen sınıf bölüklerini ileriye çekme, sonuna kadar giderek kazanma iradesi gösterme, mevzi direnişleri birleştirip direnişlerin etki alanını ve gücünü büyütme gibi bir hedef ve iddiaya sahip değiller.
Sendikal bürokrasinin bugünkü mevcut tablosu dikkate alındığında onlardan farklı bir beklenti içine girmenin boşa kürek çekmek demek olacağı açıktır. Dolayısıyla lokal direnişleri güçlendirmek ve yaygınlaştırmak, öncü çıkışları birleşik bir hatta oturmasını sağlamak için ilerici-devrimci güçlere, mücadeleci sendikalara, öncü-devrimci işçilere ve emekten yana olan tüm samimi kesimlere önemli sorumluluklar düşüyor.
Pandemide farklı direnişlerin yan yana gelmesi, ilerici ve devrimci güçlerle, sendika-işçi örgütleriyle birlikte hareket edilmesi deneyimi gibi yeni deneyimlerin yaratılması hedeflenmelidir. İstanbul’da kurulan İşçi-Emekçi Birliği gibi birleşik mücadele zeminlerinin de yer yer direnişlerle dayanışma pratiğine sıkışan tutumlarını aşacak bir duruşun sergilenmesi önem kazanmaktadır. Bu zeminlerin sınıfa devrimci bir müdahale iradesiyle hareket etmesi ve öncelikle bunun yol ve yöntemlerini tartışabilmesi gerekmektedir.
En önemlisi ise, tüm fabrika-işyeri temelli örgütlenme girişimlerinde taban örgütlülüğü ve inisiyatifi üzerinde yükselen, fiili-meşru mücadeleyi esas alan, sendikal bürokrasiye karşı devrimci sınıf sendikacılığı ilke ve pratiğini hayata geçiren bir perspektifle hareket edilmelidir. Sınıf mücadelesini tek tek lokal direnişlerden çıkararak sınıfın geneline mal edecek ve sınıfa yönelik saldırıları püskürtebilecek bir odağa dönüştürmek ancak devrimci bir sınıf hareketinin yaratılması ölçüsünde mümkün olacaktır.