Örgütlenme sürecinden direnişe kadar bir parçası olduğumuz ve 72 gün süren Alba direnişini ve deneyimini değerlendirmek, ondan dersler çıkartmak önemli bir yerde duruyor. Tacize karşı alınan tutum, işten atma saldırısına karşı geliştirilen direniş, işçilerin öznesi olduğu ve fabrika sınırlarını aşan bir mücadelenin örgütlendiğini belirtmek gerekiyor. Alba kapitalistinin işten atmayla başlayan saldırılarına, Petrol-İş bürokratlarının direnişin karşısında yer almalarına rağmen Alba işçilerinin ortaya koyduğu irade büyük bir önem taşıyor.
İşten atma saldırısının püskürtülememesi ve sendikanın fabrikaya girişinin engellenmesinde maalesef ki Petrol-İş’in tutumu belirleyici olmuştur. Gebze şubesinden genel merkezine kadar sendikal bürokrasinin yarattığı sorunları ne bizim ne Alba işçilerinin ortaya koyduğu irade aşmaya yetti.
Alba direnişinin önemi
Pandemi sürecinde bir dizi hak kaybına uğrayan, alım gücü düşen, işsizlik ve hayat pahalılığı ile boğuşan işçiler, baskı ve yıldırma politikalarıyla da karşı karşıya kaldı. Sendikalaşmanın önündeki engeller, baskı, mobbing ve taciz de cabası. Bu süreçte sınıf hareketindeki geriye gidişe karşı mevzi direnişlerin önemi bir kat daha artmıştır.
Alba’da tüm baskılara, sendika düşmanlığına, tacize karşı işçiler ayağa kalktılar ve örgütlenme yolunu seçtiler. Tacize karşı ortak tepki gösterilmesi, işçilerin tacizci ile çalışmak istemediklerini ortaya koyması çok önemli bir adımdı. Bunda rahatsız olan Alba yönetimi tacizciden önce öncü işçileri işten çıkardı.
İşten atma saldırısına boyun eğmeyen işçilere, işçi arkadaşları sahip çıktı. Direnişin ilk gününde gösterilen dayanışma, İK’dan, fabrika yönetiminden hesap sorma bakışı, tacizcinin de işten atılmasını sağladı. İşçiler direnmeseydi muhtemelen patron tacizciyi ödüllendirecekti.
Pandemi sürecinde birliğini kuran, sendikalaşma çalışması yürüten, tacize karşı sesini yükselten Alba işçilerinin ortaya koyduğu direniş, dostun da düşmanın da ilgisini çekti. Alba yönetiminin “birkaç gün durur giderler” dediği işçiler günlerce direndiler. Kamuoyu ve fabrikadaki işçiler tarafından yakın bir ilgiyle izlendiler. Direniş ilk günden itibaren çekim alanı oldu. İlgi gören direnişin elbette bir örgütlenme süreci de vardı.
Alba’da örgütlenme süreci
Ağır çalışma koşullarına, sefalet ücretlerine ve baskılara karşı Alba işçilerindeki rahatsızlık öncü işçilerin çabasıyla örgütlü bir güce dönüştürüldü. İşçileri sınıfsal çıkarları doğrultusunda bir araya getirmeye, ortak hareket ettirmeye çalışan Petrokimya İşçileri Birliği (PİB) olarak ALBA işçilerine de ulaştık. Buradaki mücadele dinamiklerini geliştirmeye çalıştık. Öncü işçilerle bağ kurarak fabrikada birlik adımını ve örgütlenmeyi güçlendirirken, sendikalaşma adımlarını da destekledik.
Sendikaya üyelikler başlamadan Petrol-İş Gebze Şubesi'yle temas kuruldu. 2021 yılı başında üye kaydetme sürecinin başlamasıyla sendikayla iletişim daha düzenli hale geldi. Ancak işten atılmaların ve direnişin olduğu süreçte bazı sendikacıların göstermelik birtakım adımları dışında sendika yönetimi Alba işçilerini görmezden geldi.
Şubat 2021’de Alba yönetimi zam yapmayacağını açıkladı. İşçilere Temmuz ayını beklemelerini söyledi. Yetkiye itiraz etmiş ve sendika düşmanlığına devam ediyor olsa da metal işkolundaki Alba Kalıp’taki sendikalaşma sürecindeki kazanımların hepsini Alba Plastik’e de yansıtacağı söylendi. Bu gelişme işçilerin hareketlenmesine ve sendikalaşma eğiliminin güçlenmesine neden oldu. Toplantılar daha sık yapılırken sendikaya üyelikler de arttı. Temmuz ayında ise hiçbir vaadini tutmayan Alba yönetimi göstermelik zamlar yaptı. Bu ise işçilerin beklentilerini boşa çıkarttı.
Tacize karşı ortak tutum
Bu sürecin ardından tacizci ‘işçi’ Zekeriya Bursa, örgütlenme çalışmasının yoğun olduğu vardiyaya transfer edildi. Vardiya değişikliğinin nedeni de farklı bir vardiyada gerçekleştirdiği tacizlerdi. Alba yönetimi tacizciye sahip çıkarak sadece vardiyasını değiştirmekle yetindi.
İşçiler tacizcinin vardiyalarına verilmesine tepki gösterdiler. Yönetimin adım atmaması üzerine üretimi durduran işçiler, ortak bir tutum alarak tacizci ile beraber çalışmak istemediklerini söylediler. Bu tutum karşısında Alba yönetimi, tacizciye karşı tepkiyi örgütleyen öncü iki işçiyi işten çıkarttı. Atılan işçilerle dayanışma gösteren işçilerden ikisi daha işten çıkartıldı. Ancak tepkiler sürdüğü için tacizciyi de işten çıkartmak zorunda kaldılar.
Tacize karşı alınan ortak tutum çok önemli bir gelişmeydi. Zira birçok fabrikada çalışma yaşamının bir rutini haline gelen, fabrika yönetimlerinin görmezden geldiği, parçası olduğu hatta özel olarak teşvik ettiği taciz-mobbing ve kadına yönelik şiddet, örgütlü bir tepkiyle karşılanmadığı için adeta "olağan" hale getirilmiştir.
Kadını ve erkeğiyle tacize karşı söz söylemek, tutum almak ve yaptırım talep etmek örgütlü bir gücün olduğu kadar, işçilerin eğitim çalışmalarıyla da sınıf bilincinin geliştirilmesinin de ürünüdür. İşçi sınıfının çeşitli alt kimliklere bölündüğünü, kadını erkeğiyle erkek egemen anlayış ve değerlerinin izlerini taşıdıklarını hesaba kattığımızda, bu örgütlü tutumun değeri bir kat daha artmaktadır.
Kadın işçiler örgütsüz olduğunda maddi zorlanmalardan ve toplum baskısından çekindikleri için taciz konusunda sessiz kalabiliyorlar. Ancak kadın-erkek işçilerin örgütlü tutumu bu sorunu aşabilecek gücü ortaya çıkarmaktadır. Alba’da tacize karşı alınan tutumun gerisinde de bu örgütlü güç vardı.
Keyfi işten atma saldırısına karşı direniş!
Keyfi işten atma saldırısına karşı başlatılan direniş, fabrika içinde de işçilere güç veren, sendikalaşma çalışmasını güçlendiren bir rol oynadı. İçeride sendikadan dolayı işten atma olduğu söylemleri ile korku yaymaya çalışan, sendika düşmanlığı yapan yönetimin oyunu direnişle boşa düşürüldü. Direniş, sendikaya olan ilgiyi arttırdı.
Direnme iradesi, sadece kapı önünde bekleyişle değil, Alba’nın diğer fabrikalarına giderek, sürekli işçilere seslenerek, direnişin sesini diğer fabrikalara taşıyarak, diğer direnişlerle dayanışarak ve ortak süreçler örmeye çalışarak kendini gösterdi.
Örgütlenen süreç tüm sonuçlarına varamadan yaşanan işten atma saldırısı, dışarıda direniş, içerde tepki ile karşılansa da, üretimin durdurulduğu ve işten atma saldırısın püskürtüldüğü bir düzeye gelemedi. Bunda sendikal bürokrasinin Alba’da örgütlenme sürecine yaklaşımı ve direniş karşısındaki tutumu da belirleyici oldu.
Taban örgütlenmesinin önemi
Tüm bu örgütlenme sürecinde fabrika komitesi, gerçekleştirilen toplantılar, vardiya ekipleri ve taban iradesinin belirginleşeceği mekanizmaların önemi bir kez daha ortaya çıktı. Süreç ilk andan itibaren işçilerin inisiyatif aldığı, sözünü söylediği, ortak karar aldığı başta merkezi fabrika komitesi olmak üzere, vardiya komitesi ve ekipler üzerinden yürütülmeye çalışıldı.
Tabandan işçi demokrasisini işletmeye, bu yolla tabanın inisiyatifini açığa çıkarmaya, işçilerin bilinç-örgütlenme-eylem düzeylerini sürekli yükseltmeye çalıştık. Sınıfın kendisi için bir sınıf olarak örgütlenmesi, devrimcileşmesi hedefiyle ortaya koyduğumuz bu çaba bir fabrikada iyi bir ücret, çalışma koşullarının düzeltilmesi ve bunun için sendikal çalışma yürütmek sınırlarında kalmadı.
İşçilerin öznesi olduğu bir örgütlenme süreci, işçilere de sınıf mücadelesine de çok şey katmaktadır. Meseleyi sadece sendikaya üyelik, %50+1’i sağlamak bakışıyla bakmayan bir örgütlenme tarzı ve politik yaklaşım sınıf mücadelesini ileriye götürmektedir.
İşçilerin mücadelede özneleşmesi, işçilerde direnme iradesinin oluşması taban örgütlenmelerinin işletilmesine dolaysız olarak bağlıdır. Bu noktada mesele belli aralıklarla işçilerle toplanmak değil, işçi sınıfını eğitmek, deneyimlerden öğrenmesine yardımcı olmak ve mücadeleyi ileriye taşımak meselesidir.
Sınıf bilincinin gelişmesi ve kararlı bir mücadele için eğitimin önemi
Sınıf bilincinin gelişmesinde eğitim çalışmalarının düzenli yapılması önemli bir yerde duruyor. Alba sürecinde de PİB olarak komitenin niteliğinden başlayarak, işçilerin kendi sınıf davasına kazanılması noktasında eğitime ayrı bir özen gösterdik. Bu ihtiyaca yanıt vermeye, sınıfın verili geriliğinden dem vurmak yerine onları devrimci tarihlerinden öğrenmeye sevk ettik. Sendikalar tarihi, işçi eğitim grupları, üretim/ işçi/ artı-değer başlıkları üzerine eğitimler/tartışmalar gerçekleştirdik. İşçi sınıfın mücadele tarihlerinden 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, 1 Mayıs, 15-16 Haziran’a dair sunumlar yaptık, etkinlikler gerçekleştirdik.
Her adımda işçilerin söz söylediği, tartışmaların sonunda kararlar aldığı ve bunu uyguladığı bir anlayışla hareket ettik.
Sendikal bürokrasinin tutumu
Sendikaya üyelikler başlamadan sendika şube yöneticileri ile irtibata geçilmiş olmasına rağmen, Alba’daki örgütlenme sürekli olarak görmezden gelindi. Süreç ilerledikçe, sendikal bürokrasi tam manasıyla direnişin karşısına dikildi. Direnişin yanında olduğunu ifade edenler ise, adım atmayarak direnişin yanında değil, karşısında saf tutmuş oldular.
Taban iradesinin açığa çıktığı, işçilerin özneleştiği süreçlerden korkan sendikal bürokrasi, koltuklarını koruma kaygısıyla yaklaştı direnişe. Sermaye ile uzlaşmacı-icazetçi "mücadele" anlayışları ayaklarına bir pranga gibi dolandı. Alba’daki sürecin kendilerini aştığını ve aşacağını görmenin de telaşıyla sermayeden yana tutum aldılar.
Örgütlenme sürecinde sınıf devrimcilerinin, Petrokimya İşçileri Birliği’nin varlığı ilk andan itibaren sendikal bürokrasiyi rahatsız etti. Sınıfın siyasallaşmasını ve devrimcileşmesini tehlikeli gören anlayış, işçi sınıfına ihanete dönüştü.
İşten atmalar karşısında işçiler direnme iradesi ortaya koyarken, ilk günlerde gerçekleşen bir şube yöneticisi ile birkaç temsilcinin ziyaretini saymazsak sendika bürokratlarını direniş alanında göremedik. Alba işçilerinin bütün girişimlerine, görüşme çabalarına karşı Şube Başkanı Eyüp, “direnişin yanında olmayacaklarını, yetkileri olmadığını, direnmenin bir şey kazandırmayacağını, işçileri korkutacağını” iddia etti. “Flormar’da para harcamak dışında bir şey kazanamadıklarını” vb. söyleyerek sadece Alba direnişine değil, sınıf mücadelesine bakışını da özetliyordu. Alba işçilerinin hiçbir maddi beklenti içinde olmamasına karşın sendika önlüğünü ve flamasını bile vermekten geri duran anlayış, işçilerinin taban örgütlülüğüne dayalı mücadelesinde kendi sonunu görmekteydi.
Petrol-İş Genel Başkanı Süleyman Akyüz ile ancak ısrarlı çabaların ardından görüşebilen Alba işçileri, farklı bir söz duyamadı. Sendikal bürokrasi ağız birliği yapmıştı. Gebze Şube Başkanı iken Flormar Direnişi’nin etkisiyle genel merkez başkanlığına gelmesine rağmen, sürekli eylemler-direnişler yapan bir sendika olarak anılmak istemiyor olması, sendikal bürokrasinin hesaplarını ortaya koyuyor. Zira işçi sınıfının direnme iradesinin gelişmesi ve mücadelede özneleşmesi, sendikal bürokrasiyi sendikalarımızdan süpürecek yolun nasıl açılacağını da gösteriyordu.
Direniş, işçileri korkutmak bir yana güç veriyordu. Direnişten korkanlar ise patron ve sendika bürokrasisi oldu. Sendika bürokratlarının bu tutumu, Alba işçilerinde olumsuz etkiler yarattı. Düşünün ki, sendikaya üye oldukları için işçiler işten atılıyor, direniyor ve üyesi oldukları sendikanın yöneticilerini yanlarında görmüyorlar. Fabrika önüne gelmeye, sendikanın adının geçmesine tahammülleri yok. Sendika bürokratlarının bu tutumu, Alba’da sendikalaşma sürecini baltalayan temel etken oldu.
Alba işçileri yazdıkları bildiri ve mektuplarla, sendikal bürokrasiye karşı mücadele bayrağını açtılar. İşyeri temsilcileri ile görüşmeler yaptılar, Petrol-İş üyesi işçilere seslendiler, fabrika önlerinde dağıtımlar yaptılar, ziyaretler gerçekleştirdiler.
Alba direnişi, sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyması açısından da önemli bir yerde durmaktadır. İşçi sınıfı, en ufak bir kazanım için bile sendikal bürokrasi ile hesaplaşmak, söz-yetki-karar hakkına sahip çıkmak zorundadır. Sendikalarımızın başında bu bürokratlar oturduğu sürece bu zihniyetle mücadelemiz devam edecektir.
Dar-grup hesapları değil, dayanışma güçlendirir
Direniş, ilk günden itibaren fabrika sınırlarını aştı. Bunda işten atma saldırısına karşı direnişin başlatılmasının yanı sıra tacize karşı alınan tutumun da etkisi büyüktü. Burjuva medya bile sürece ilgisiz kalamadı.
Direniş alanına birçok ziyaret gerçekleşti. Dayanışma, direnme iradesini ve içerideki morali güçlendirdi. Ancak dar-grup hesapları ile sürece yaklaşanlar da oldu. Bu noktada adını anmadan geçemeyeceğimiz EMEP ve Umut-Sen’in yaklaşımları ibretlik olmuştur. İçeride insanları olmasına rağmen, kendi politik bakışlarını aşan bir örgütlenme sürecinden uzak duran EMEP, işten atma sürecinde de direniş sürecinde de hastalıklı dar-grup kaygılarını sergiledi. Sendikal bürokrasi ile kurdukları ilişkiler, mücadele anlayışları, fiili-meşru mücadele hattından uzaklıkları tüm süreç boyunca görüldü. Alba işçileri ile yaptıkları görüşmelerdeki tutumları ise ibretliktir.
EMEP’li olduğu herkesçe bilinen Novares İşyeri Temsilcisi Sinan’ın, Ekmek ve Gül’ün de olduğu bir görüşmede, “tacizi şova çeviriyorsunuz!” söylemi tam bir skandaldır. Tacize karşı ses çıkartan, tutum alan işçileri karalamaya kalkmaları, sonrasında da bu konuşmaları yalanlamaları bu reformist anlayışın nerelere savrulabileceğini gözler önüne sermiştir.
Umut-Sen’in ise Alba işçilerinin tüm basına ve kurumlara gönderdikleri mektuplarını “politik oldukları” gerekçesiyle yayınlamamasına, bunu da “bir siyasal anlayışın metinleri bunlar” diyerek, işçilerin siyasal bakışlarının olmaması gerektiğini savunmalarına diyecek bir söz yoktur. İşçileri arayıp “politik kimlikleri ile değil, işçi kimlikleri ile röportaj yapmak istemeleri” de bir başka ibretlik vaka oldu…
Direnişçi işçilerin örgütlediği İşçi-Emekçi Mitingi’ne ilerici-devrimci hareketlerin katılmasından rahatsız olmaları ve bundan dolayı “Bu platformlarda yer almayı doğru bulmuyoruz” demeleri ise, Umut-Sen’in mücadeleye dar kafalı ve ekonomist pencereden baktığını göstermiştir. İşçilerle röportaj yapmaya kalkarken bile, politik bir röportaj olmaması için önden uyarıda bulunmaları, süreci sendikanın şube yöneticileri ile sürekli görüştüklerini ifade etmeleri de bir başka ibretlik garabetti.
Her iki siyasal anlayışın sendikal bürokrasi ile kurdukları bağ, dar-grup hesapları, mücadeleden uzak, uzlaşmacı yaklaşımları, işçilerin devrimci bir bilinçle hareket etmelerinden korkularına işaret ediyor.
Son bir söz de feministlere, feminist geçinenlere… Kadına yönelik şiddete, tacize karşı mücadele ettiklerini söyleyenler, tacize karşı kadınıyla-erkeğiyle direniş başlatan Alba işçilerini görmezden geldiler. Burjuva medyaya bile çıkan, kör gözlerin gördüğü tacize karşı ortaya konan tepkileri "şaşı" feministler göremedi. Feministlerin tutarsızlığını ortaya koyan bu tutumu, kadın sorununa sınıfsal bakıştan yoksunluklarının dışa vurumu saymak gerek.
Direniş sürecinin değiştirici-dönüştürücü gücü
Direniş süreci başta direnişe katılan işçiler olmak üzere bütün Alba işçilerinde önemli bir deneyim bıraktı. Örgütlü mücadelede yer almak, sınıfın bir parçası olduklarını hissetmek, bilinçlerinde, yaşamlarında önemli değişim ve dönüşümlerin önün açtı. İşçiler kendilerine dayatılan küçük dünyalarından çıkarak, sınıf mücadelesinin bir parçası haline geldiler.
Elbette aileleri üzerinden sorunlar yaşadılar. Ancak süreç boyunca edindikleri sınıf bilinci ve örgütlü güçleri ile ailelerini de kazanmaya çalıştılar. Toplum baskısıyla, gericilikle, bizlere bencilliği dayatan, sınıf kardeşlerimize sırtımızı dönmemizi salık veren anlayışlarla karşılaştılar. Buna rağmen bu süreçten gelişerek çıktılar.
Her işçi deneyimler kazandı ve bundan sonraki yaşamında bu deneyimden aldığı güçle hareket edecektir. Girdikleri her bir fabrika örgütlenme alanı olmaya aday olacak.
Bu noktada, işten atma saldırısının püskürtülememiş olması, fabrikaya sendikanın girememiş olması bir kayıp olmakla beraber, Alba işçileri de işçi sınıfı da büyük bir deneyim edinmiş, bilinç ve örgütlülük düzeyleri eskisiyle kıyaslanmayacak bir düzeye yükselmiştir.
Sınıf mücadelesini, sınıfın bilinç ve örgütlenmesinin geliştirilmesi, sınıfın siyasallaşması ve devrimcileşmesi bakışıyla ele alan bizler için de gerçek kazanım bu noktalarda elde ettiğimiz başarıdır, çıkarttığımız dersler oldu. Geleceği kazanma ve sınıfsız sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesi bu ve benzer deneyimlerin birleşmesiyle güçlenecektir.
Gebze Petrokimya İşçileri Birliği