Alba’da 21 Ekim Perşembe günü iş çıkışında fabrika önündeki direnişçi arkadaşlarının yanına geldikleri için 22 Ekim’de çıkışları verilen, plastik ve kaplama fabrikalarında çalışan 4 işçi ile konuştuk...
Alba Plastik fabrikasında çalışma koşullarınız nasıldı?
Meryem Yılmaz: Alba fabrikasında adeta köle gibi çalışıyorduk. İşçiye değer verilmiyordu. Fabrikaya emek veren insanlar değil, sadece üretim yapan birer araç sayılıyorduk. İnsanca bir muamele yoktu.
Kaç yıl geçse de aynı konumda kalıyorduk. Ne bir ödüllendirme vardı ne de iyi çıkardığımız bir işten dolayı teşekkür! Sürekli cezalandırılıyorduk. Muhatap alınmıyorduk ve daha bir sürü sorun...
Firdes Albayrak: Her fabrika ortamında olduğu gibi Alba’da da mobbing yoğun olarak yaşanıyordu. En ufak bir hatamızda bizlere bağırıp çağırıyorlardı. Üretim müdürü gelip “Haydi, haydi!” diyerek hızlı çalışma baskısı yapıyordu. Kaliteci ise daha iyi, kaliteli iş çıkarmamızı istiyordu. İkisinin arasında kalıyorduk. Bir gün işe gitmediğimizde kalite primini alamıyorduk. Hiç izin yapmadığımız günlerde de illa ki bir bahane bulup primi iç ediyorlardı. Sırf iş formuna ismimizi yazmadığımız için bile kalite primimiz kesiliyordu, verilmiyordu desek yanlış olmaz. Kimyasalların kullanıldığı bir ortamda çalıştığımız için sağlığımız çok etkileniyordu. Kimyasal hava solumaktan boğazımız yanıyordu.
Çay, yemekhane ve soyunma alanları birbirinden uzak yerler. Gidip gelmemiz zaman alıyor. Önceden cebimize bisküvi vb. koyuyorduk, eziliyordu. Şikayetler sonrasında masalarımıza çekmeceler yapıldı. Sorun bitmedi, bu sefer de çekmecelere yiyecek koymak yasak tartışması başlattılar. Zaten sadece bir çay molamız var, o da 10 dakika. Bir tane olduğu için 15 dakika olmasını talep ettik. Kaldı ki biz arkadaşlarımızla ancak çay molasında görüşüp, konuşabiliyoruz. Çalışırken kafamızı kaldıramıyoruz. Aslında arkadaşlarımızla iletişim hakkımızı elimizden alıyorlardı, 10 dakika çay molası dayatarak. Toplantıda yöneticiler çay molası hakkımız olmadığını, kendilerinin lütfedip 10 dakika mola verdiklerini söylediler.
Şikayetlerimiz çoktu. Öneri yapın, deniliyor. Fakat kimsenin yazdığı öneriye bugüne kadar cevap yazılmadı. Ekip liderine iletiyordun, dikkate almıyor. Zaten ekip liderlerini başımıza çobanlık yapsınlar diye koyuyorlar. Her gün toplantı yapılıyordu fakat yönetim daha baskın çıkıyordu. Kendi şikayetlerini sıralıyor, daha fazla üretim yapmamız için bize öneri sunuyordu. Bizim ihtiyaçlarımız sürekli görmezden geliniyordu. Bizim acil, önemli bir sorunumuz olduğunda izin almamız da pek mümkün değildi. Doktora gitmek için önce ekip liderine söylüyorduk, o bir üstüne yönlendiriyor, o olmayınca yetkili kim varsa her birine durumu izah etmek zorunda bırakılıyorduk. Onlara sürekli hesap vermek durumunda kalıyorduk.
Bir de üretim müdürü tuvalette kaç dakika durduğumuzun hesabını yapıyor, toplantılarda bunu tartışıyordu. Sonuçta kadın işçilerin her ay özel günleri oluyor. Bu günlerde izinli olmamız gerekirken, bizim çalışma saati içinde tuvalete gitme hakkımız dahi yoktu.
Kadın ve erkek işçilerin ücreti eşit değildi. Aynı dönem işe başladığım erkek işçiden daha düşük ücret alıyordum. Bize yapılan baskı da daha fazlaydı. Kadınlara daha rahatından bağırıp çağırıyorlardı. Sesimizi çıkarmak istiyorduk ama azarlanacağımızdan korkuyorduk. Kıyasladığımda erkek işçiler daha rahat cevap verebiliyor.
Cumartesi günleri beyaz yaka çalışmıyor. Bu günler için kameralarla izlendiğimiz söylenerek, üzerimizde baskı oluşturuyorlardı. Her anımızı telefonlarından takip ettiklerini duyurarak psikolojik olarak bizleri çok rahatsız ediyorlardı.
Bir başka örnek mesailerle ilgili. Ekip lideri gelip “Bugün işin aciliyeti yok onun için seni bugün mesaiye bırakmadım, evine gidebilirsin.” diyordu. Çalışma saatinin sonunda evimize gitmek hakkımız olarak görülmeyip, onların lütfettiği bir şey sayılıyordu. Arkadaşlar olarak bir kahve içmeye gitmek bile lüks olabiliyordu, çünkü çalışmaktan arta kalan zamanımız azdı. Kadın işçiler kocalarından da izin alamıyordu. Fabrikada yöneticilere mecburiyet gibi kadınlar da sürekli olarak eşlerine hesap vermek durumunda kalıyordu.
Murat Uçum: Sağlıksız çalışma koşullarına maruz kalıyorduk. Kimyasal soluyoruz çalıştığımız yerde. İç çamaşırımıza kadar kimyasal etki ediyordu. Bunun dışında da birçok sorun yaşıyoruz. Örneğin iş kazaları çok yaşanıyor. Ben iki kere iş kazası yaşadım ve rapor almış olmamı sıkıntıya çevirdiler.
Benim açımdan başka bir sorun da işi en iyi bilenlerden biri olmama rağmen benim yerime yeni ve istedikleri gibi davranabilecekleri işçiyi yükseltiyorlar. Onların çay molasını bir saate kadar kullanmaları sıkıntı olmuyor. Biz normal hakkımız olan çay molasını kullanamıyoruz bazen. İş baskısı, yoğun çalışma için amirlerin mobbingleri çokça yaşadığımız sıkıntılar.
Mutlu Mengücek: Çalışma koşullarımız iyi değildi. Mobbing vardı, hadi hadi diye üretim baskısı yapılıyordu. Ben Alba plastikte operatör olarak başladım. İşimi iyi yapıyordum. Beni pohpohluyor, daha fazla iş çıkardığım için arkadaşlarıma örnek gösteriyorlardı. Aslında benim üzerimden arkadaşlarıma üretim baskısı yapıyorlardı. Bu nedenle kimi arkadaşlarımdan eleştiri aldım. Alba yönetimi işçiyi birbirine düşürme stratejisi izliyordu. Yönetim her bölümde daha fazla iş çıkaranı örnek gösteriyordu. Üretimde, kalıpta, montajda -her yerde bir rekabet dayatması vardı. Asıl amaç fazla üretimdi. Bunun için de biz işçileri birbirimize düşürüyorlardı.
Alba’daki sistem işçinin sıfır hatayla, sürekli artan tempoda iş yapması üzerine kuruluydu. En ufak hatamızda yaptığımız onca iş görmezden geliniyor, bütün emeğimiz tek kalemde siliniyordu.
- Bu sorunlara karşı neler yaptınız?
Murat Uçum: Toplantı yaparak patrona birebir taleplerimizi ilettiğimiz oldu. Üst yönetime çok defa taleplerimizi ilettik. Yaşadığımız sorunlar çözülmedi.
Firdes Albayrak: Bizler yan yana gelerek, ayrıca sendikalaşmaya giderek her şeyin patronun canının istediği gibi olmayacağını göstermeye çalıştık. Aldığımız ücret hiçbir şekilde yaptığımız işin karşılığı değildi. Bunların düzeltilmesini istedik. Bunun için birer ikişer yan yana geldik, birliğimizi giderek büyüttük. İşçiler olarak kendi aramızda örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı güçlendirdik.
Meryem Yılmaz: Arkadaşlarım birlik olmaktan ve sendikalaşmaktan bahsettiler. Sendika nedir ne değildir, açıkçası bir bilgim yoktu. Sorunlar yaşıyordum ama bir yandan da aldığım ücretin bana yettiğini düşünüyordum. Zaman içinde bize verilenin hiçbir şekilde emeğimizin karşılığı olmadığını anladım. Bir de her şey para değildi. Sonra yan yana gelmeye başladık. Daha iyi koşullarda çalışmak istedik. Kimse bizi ezmesin istedik. Sözümüzün dinlenmesini istedik. Bunu amaçladık. Bunun için birlikte hareket etmeye, dayanışma içinde olmaya çalıştık. Sendika üyelikleri yaptık. Aramızdaki birlik, dayanışma daha fazla olsaydı patronun karşısına daha güçlü çıkabilirdik. Ama her şeye rağmen başımız dik.
Mutlu Mengücek: Alba’da hak hukuk nedir bilmeden çalıştım. Daha fazla çalışırken elimize geçenler sürekli küçüldü. Bir süre sonra, artık bir şeylere itiraz etmemiz gerektiğini hissettim. Bu düşünceleri en yakın arkadaşlarımla paylaştım. Ortak hareket etme ihtiyacı duydum. Bir şeylerin değişmesi gerekti, değiştirmemiz gerekti.
İlla sendika değil, birlik beraberlik içinde bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Kendi vardiyamızda az çok bunu sağladık. Yan yana gelebildik, sendika üyelikleri yaptık. İşçiler olarak eğitimler yaptık. Bilinçlendik. Alba’da haksızlık vardı, emeğimizin karşılığı yoktu. Amacımız buna son vermekti.
- Fabrikadaki öncü işçiler atıldıktan sonra neler yaşadınız?
Meryem Yılmaz: Örgütlenmeyi başlatan arkadaşlarımız işten atıldı. Fabrika içinde de sendika üyesi olduğu düşünülenlere karşı yönetimin çok yoğun mobbingi yaşandı. Beni de sürekli olarak gözlediler. Hem dışarıda direnişteki arkadaşlarımıza hem de içeride sendika üyelerine yönelik karalama kampanyası yürüttüler. Bizleri suçluluk psikolojisine sokmaya çalıştılar. Özellikle kapı önünde direnişe geçen arkadaşlarımıza yönelik yalan yanlış sözler sarf edildi. İçeride bu karalamalara müsaade etmedim, arkadaşlarımı savundum. Onlara destek oldum. İçeride sendika çalışmasını da devam ettirmeye çalıştım. Bunun dışında patronun her türlü saldırısına karşı da arkadaşlarımın yanına gitmekten çekinmedim. Şöyle düşünüyorum, onursuz, gurursuz yaşamaktansa işsiz kalırım, daha iyi. Arkadaşlarımı satmadım. Birçok engele rağmen bu davadan dönmedim. Bunun için mutluyum.
- Sendikalaşma sürecinde ne gibi sorunlar yaşadınız?
Mutlu Mengücek: Sendika üyelikleri yaptıktan sonra işten çıkarılan arkadaşlarımız oldu. Sendikalaşmanın sürmesi için arkadaşlarımız dışarıda direnişe geçti. Sendika sahip çıkmadı. Bizler sendikalı, güvenceli çalışmak için mücadele ettik. Aylarımızı verdik, uykusuz kaldık. Tek başına ev geçindiren kadın arkadaşlarımız çocuklarının zamanından çaldılar, tabii ki onların geleceklerini düşündükleri için. Sendikadan böylesine bir tutum beklemiyorduk. Burayı daha ileriye çıkartması gerekirken, elimizden tutmadılar. Az çok tahmin ediyorduk böyle bir ihtimali, hesaba katmıştık. Sendika olsa da olmasa da mücadelemizi sürdürecektik. Onlara mahkum değildik. Nitekim çalışmamız devam etti. Sendikal yetki alınmasa da direnişteki arkadaşlarımıza sahip çıktık. Onları yalnız bırakmadık.
Murat Uçum: Biz kendi içimizde organize olmuştuk ama yeni gelen arkadaşları katmaya çalışıyorduk. Üye sayısını arttırdık fakat öncü arkadaşlarımızın atılmaya başlaması ile sendikalaşma sürecimiz biraz zora girdi. Arkadaşlarımız direnişe başladı, onları tebrik ediyorum. Bu yoldan dönenler oldu, onlara da hakkımı helal etmiyorum. Çünkü bu iş başladı mı sonuna kadar gitmek gereken bir mücadeledir.
Ayın 21’inde Perşembe günü iş çıkışı arkadaşlarımızın yanına gittiğimiz için, yarım saat içinde hepimize telefon edilerek, iş çıkışımızın verildiği söylendi. Onların yaymaya çalıştığı korkuya inat dayanışma içerisinde olduğumuzu, boyun eğmeyeceğimizi göstermiş olduk.
- Sendikayla yaşadığınız sorunlar nelerdir?
Firdes Albayrak: Aylara yayılan bir çalışma vardı. Uzun zaman önce sendikadan yetkililerle görüşmüştük. İlk üyelikleri yapmıştık. Sendika yöneticilerinin ilk yorumlarından biri üyelik yapmada çok yavaş olduğumuzdu. Hatta bize Alba Plastik’ten önce başlayıp hızlıca yetki sayısına ulaşan bir fabrikayı örnek gösterdiler. Daha sonra o fabrikanın sendikal örgütlenme çalışmasının üç yıllık bir arka planı olduğunu öğrendik.
Açıkçası sendika tarafından sürekli olarak ertelendik. Ön sürecinde toplantılarımızda onları göremedik. İşten atma saldırısı sonrası ise ilk gün bir görüntü vermenin dışında yine gelmediler. Sendika yetkililerinin zihniyeti şu şekildeydi, sendikal yetkiyi tamamlayın, öyle gelin. Bu zihniyet altında biz yetkiyi alsak bile sendika yine düşerdi diye düşünüyorum. Çünkü bilinçlendirme faaliyeti yok, sadece sayı hesabı var. Ne yazık ki biz başından beri sendikayı fabrikaya sokmak için mücadele verirken, bu mücadelemiz sendika yöneticileri tarafından boşa düşürüldü.
- Alba Plastik’te yaşanan bu süreç sizde nasıl bir etki bıraktı?
Meryem Yılmaz: Fabrikada yürüttüğümüz çalışma bana çok şey kattı. Üzerimdeki korku kalktı öncelikle, kendime bir özgüven geldi. Haklarım konusunda hiçbir şey bilmiyordum, bu süreçte çok şey öğrendim. Kimseye boyun eğmeyeceğimi de.
Firdes Albayrak: Bu süreçte daha da bilinçlendim. Bir şeyler yanlışsa bunlara hayır demeyi, dur demeyi öğrendim. Bu bana güç verdi. Sonucu ne olursa olsun doğrunun arkasında durmayı öğrendim. Bir sonraki çalışma hayatım için bana önemli bir deneyim oldu. Genç bir işçi olarak bu yaşta önemli deneyimler kazandım. Bir dahaki fabrikama tecrübe edinmiş olarak gideceğim, bu da büyük bir kazanım.
Mutlu Mengücek: Açıkçası ben daha önce hiç böyle bir çalışmada, sendikal çalışmada bulunmadım. Sendikanın ne olduğunu bilmiyordum. İlk fabrikam ve ilk maceram diyebilirim. Her şeyi de bu çalışma içerisinde öğrendim. Bu mücadele içerisinde elbette ki sorunlarla karşılaştı. Örneğin kimi arkadaşlarımız korktu, patronun ayak oyunlarına geldi, yalanlarına ve vaatlerine kanmış oldu.
Bu süreçte zaman zaman şaşırdık, zaman zaman işten atılan arkadaşlarımızı çok özledik, sıkıntılar yaşadık. Ailemizle çok gerilimli günler de yaşadık, hala da yaşıyoruz. Fakat bütün olumsuzluklara karşı mücadelemizde yarı yoldan dönmedik, arkadaşlarımızı yalnız bırakmadık, içeriden de dayanışma çağrıları yaptık.
Mücadele ettik. Kapının önünde iki ayı aşkın direniş gösteren arkadaşlarımız bedel ödedi. Onlara sahip çıktık. İçeride baskılarla karşı karşıya kaldık. Hala bir korku iklimi var fakat biz yapılması gerekeni yaptık diye düşünüyoruz.
- Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Murat Uçum: Alba Plastik işçisi arkadaşlar, bizi boş verin ama kendi hakkınızı savunun, kendinizi ezdirmeyin. Ücretli kölelik düzeninin içerisinde olduğumuzu bilmeleri lazım. Bu sömürüye boyun eğmemeliyiz. Sesimizi duyun, sessiz kalmayın.
Mutlu Mengücek: Patron bir gün yapılan toplantılardan birinde demişti ki, “Siz artık arkadaşlarınıza Alba Plastik’ten bahsederken iyi ki burada çalıştım diyeceksiniz.” Vaatlerde bulunuyordu ama hepsi yalan dolandı. Örneğin kıdem farkları verilecekti, verilmedi. İşçilere sendika yanlış tanıtılıyor veya aman bekleyin, kalıp fabrikasındaki sendikanın haklarını size de vereceğiz diyorlar. Bunlar da sendikalaşma eğiliminin önünü kesmek için hamleydi. Sendikalı olmak güvenceli çalışmaktır, biz bunun mücadelesini verdik. Bugün yasal hakkımız olan sendikalı olma hakkı kullandırılmıyor, sendika hakkına sahip çıkmalıyız.
Firdes Albayrak: Tüm işçi arkadaşlara sesleniyorum, doğru olduğunu düşündükleri şeyi yapmaktan korkmasınlar, vazgeçmesinler. Biz bir kazanıyorsak on kazandırıyoruz. Ortada bizim emeğimiz var, bizim hakkımız var. Bilinçlenelim ve çevremizi de bilinçlendirelim.