Gericilik denilince akıllara yalnızca söylemler gelmemelidir. Kurumsallaşmış durumda olan gericiliğin çok boyutu vardır. En genelinden alınacaksa, bugün halen kapitalist üretim ilişkilerinin toplumlara hâkim olması en başta insanlığın gelişimi için bir engeldir ve gerici durumdadır. Üretim ilişkileri içerisinde kadınlara biçilen rollerin toplumsal düzende gericiliğin devam ettirilebilmesine büyük katkıları olmaktadır. Ekonomik kriz dönemlerinde ilk işten atılanların kadınlar olması ya da aynı işi yapmalarına rağmen erkek işçilerden daha az ücret almaları ve terfi alma-yükselme açısından erkeklere oranla daha az şansa sahip olmaları toplumda normal olarak karşılanabilmektedir. Çünkü yüzyıllardır süregelen ataerkil zihniyet kadının asıl görevlerini annelik, ev içi hizmetler, yaşlı bakımı vb. görmektedir.
Her ne kadar artık kadınların da çalışma ve sosyal hayata katılımları gerek verilen mücadelelerle gerekse de kapitalist üretimin ihtiyaçları çerçevesinde sağlanmış olsa da bu sorun yerli yerinde durmaktadır. Özellikle AKP’nin Türkiye’sinde bu sorunlar katlanarak artmıştır. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve cinayet her sene bir öncekine göre daha da yükselmiş vaziyettedir.
AKP iktidarı boyunca hayata geçirilen gerici uygulamalar kadınların toplumda kendilerini var etmelerini daha da zorlaştırdı. Medyanın gücü sayesinde Ortaçağ kalıntısı zihniyet gerici zehrini etkin bir şekilde topluma akıttı. Cumhurbaşkanından diğer devletlilere kadar çeşitli zatlar şu sözleri dilinden düşürmedi: “Türk kadını evinin süsüdür.”, “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün.”, “Kadının fıtratında erkeğe köle olmak var.”, “Ben kadına şiddet dememizin de bu konuyu büyüttüğü kanaatindeyim.”, “Erkekler kadınlardan eğitim mi alırmış? Bizim kadınlardan alacağımız eğitime ihtiyacımız yok.”, “Kadını iş kadını yapayım derken anneyi, eşi, bacıyı ve hanımefendiyi kaybediyoruz.”, “Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor ya da evli olduğu halde çalıştığı için yorgunluğu ve vakit darlığı nedeniyle erkeği ile ilişkisinde kadınlığı arızalanıyor. Kadınlığı arızalı olduğu için erkeğin gözü açtır. O evinde erkeğini eksik bırakıyor erkeği de iş yerinde bir başka kadına tasallut oluyor.”, “Çalışan kadın doğurmayan ya da az doğuran kadın demektir. Yani benim ümmetim zarar gördü.”, “Kadın sadece tek bir şartla çalışabilir, o da erkek izin verirse.” Bu türden söylemler o kadar çok ki; hamile kadınların dışarıda gezmesinden kahkaha atmasına kadar neredeyse her konuda kadınları hedef alan gerici söylemlerin arkası kesilmiyor.
Bu konuda bazı uygulamaları da hatırlatmak gereklidir. Kadın Bakanlığı ismi değiştirilip Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yapıldı. Kürtaj hakkına bazı sınırlamalar getirildi. Müftülere resmi nikâh kıyma yetkisi verildi. Bu değişikliğin laiklik ilkesinin, hukuk devletinin gereği olduğu yönünde savunmalar yapıldı. Mahkemelerde iyi hal indirimleri, tahrik indirimleri getirildi. Cinsel istismar yasasında 13 yaşındaki çocuklarda rıza aranması için tasarı hazırlandı ama tepkiler sonucu bu tasarı şimdilik askıya alındı. Aynı şekilde tecavüzcünün sanık ile evlenmesi durumunda tecavüzcünün cezalandırılmaması için düzenlemeler sunuldu yine tepkiler sonucu şimdilik geri çekildi. Toplu taşımada “pembe vagon” gibi kadınların ayrı yerlerde yolculuk yapmalarını ön gören absürt çözümler üretildi. Bu konuda anket çalışmalarının da yürütüldüğü açığa çıktı. İmam hatip okulları yaygınlaştırıldı. Gericiler üniversitede profesör, rektör gibi konumlara getirildi. Bu sözde profesörler Elazığ depreminden sonra çocuklarla evliliğin yasaklanmasını depremin nedeni olarak açıklama cesaretini gösterdiler.
Erdoğan yönetimi çok sayıda skandala imza atmaya devam ediyor. Cemaatler, tarikatlar ülkede cirit atıyorlar ve özellikle eğitim sisteminde yuvalanıyorlar. Şeriat yönetimini direk getiremeseler de şeriat zihniyeti ile bazı uygulamaları topluma dayatıyorlar. Dinsel gericiliğin Türkiye’de oynadığı rol kuşkusuz başta büyük sermaye olmak üzere sonradan türemiş AKP’nin beslediği yandaş sermayeye yarıyor. Bu anlamda yayımlanan bir rapor açıklayıcı olmaya yetecektir. İlerici Kadınlar Derneği’nin (İKD) 2019 yılının ilk 9 ayı için sunduğu bir raporda ekonomik kriz koşullarında kadınların payına işsizlik ve yoksulluk düştüğüne dair veriler yer aldı. Türkiye’de erkeklerin istihdam oranı %65 iken kadınların %29 olduğu ve 12 milyona yakın kadının kendisini ‘ev kadını’ olarak tanımladığı ve istihdam verilerine dâhil edilmediği belirtildi. Bunun kendisi siyasal gericiliğin bir ifadesidir. Burjuva siyasetinin güttüğü politikaların toplumsal yaşama yansımalarıdır.
Öte yandan, kadınların en başta yaşam haklarını kazanmak ve insanca yaşayabilmek için verdikleri mücadele sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde kitleselleşmeye devam ediyor. İşçi ve emekçi kadınların gerici ablukadan sıyrılabilmeleri, talepleri için alanları doldurmalarının önemi oldukça açıktır. 8 Mart’ta gericiliğe karşı mücadeleyi yükseltelim!
U. Aze