Türkiye A Milli Kadın Voleybol takımının 2023 CEV Avrupa müsabakalarında şampiyon olması bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu ve yankıları halen sürmeye devam ediyor. Kuşkusuz ki bunun nedeni tek başına kadın voleybolu dalında Türkiye’nin nihayet Avrupa şampiyonu olması ve beraberinde kadın voleybolcuların başarılı performansı değildi.
AKP ve beraberindeki bilumum cemaatler ve tarikatlar yıllardır yaratmak istedikleri “Ilımlı İslam” modeli çerçevesinde kadınlar başta olmak üzere toplumun yaşam tarzına müdahalelerde bulunuyorlar, aynı zamanda bilime, sanata, spora karşı gerici tutumlar alıyorlar. Son yıllarda kadın voleybol milli takımı ve oyuncuları da bu gerici saldırılardan nasibini fazlasıyla alıyordu. Cinsel yönelimini gizlemeyen ve kendisine yönelik saldırılara cüretkarca yanıtlar veren takımın başarılı oyuncusu Ebrar Karakurt saldırıların hedefindeydi. Ezcümle iktidar sözcüleri her fırsatta “milli değerlerden” bahsederek Ebrar Karakurt'un milli takımdan çıkarılması için çağrılarda bulunmaktan da geri durmuyorlardı. Kuşkusuz ki, gerici saldırı Ebrar Karakurt ile sınırlı değildi. Kadınları ikincil bir konumda gören anlayış, “makbul kadın” olarak görmedikleri, Ilımlı İslam modelinde kadınlara çizilen sınırlara uymayan oyuncular da rahatsızlık vermekteydi. Gerici Akit Gazetesi, geçtiğimiz dönemlerde voleybol takımı elemanlarının şort giymelerini eleştirmiş, takımın resimlerini keserek vermeyi uygun bulmuştu. AKP iktidarının “yerli ve milli” çizgisine uymayan Kübalı oyuncu M. Vargas ise yine kısa süre içinde bu gerici güruhun hedefi haline gelmişti. Bir diğer oyuncu Hande Baladın'a yönelik tacizler de bundan bağımsız değildi.
2023 genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından AKP'nin gerici HÜDA PAR, YRP ve çeşitli tarikatlarla işbirliğiyle yeniden iktidar olduğu siyasal atmosferde; bir voleybol maçı, gerici güçlerle seküler güçlerin mücadele arenasına dönüştü. Hatta takımın şampiyon olması siyasal İslam’a karşı mücadelenin zaferi gibi abartılı savunulara yol açtı.
Türkiye'de AKP iktidarının izlediği politikaların sonucu toplumda oluşan dikey yarılma, kendini herhangi bir gündemle gösterebildiği gibi, şimdi de bir voleybol maçı ile ortaya koydu. Voleybol takımının şampiyonluğu, adeta toplumu yeniden ikiye böldü. Başka bir durumda kazanılacak şampiyonluğu yere göğe sığdıramayacak ve buradan kendine pay çıkartmaktan geri durmayacak olan AKP iktidarı sözcüleri, şampiyonluğa sahip çıkmakla birlikte, sessizliğe gömülerek, adeta gündemden düşmesini bekler hale geldiler, arada çıkan gerici sesleri de susturmaktan geri durmadılar. Öte yandan, umudunu sandığa bağlamanın ardından seçim sonuçlarıyla kendini yenilmiş hisseden toplumun “diğer yarısı” ise, kadınların maçtaki zaferini AKP'ye karşı alınmış bir rövanş olarak gördüler. Adeta voleybol maçıyla varlıklarını gösterme ihtiyacı hissettiler.
Voleybol maçının ardından verilen tepkilerin gösterdiği bir gerçek de, AKP iktidarının ne yaparsa yapsın, bu toplumun ilerici birikimini yok edemeyeceği, kadınların “makbul” sınırlara çekilemeyeceği, kadınların giyimine kuşamına, yaşam tarzına müdahale etmenin kabullenilemeyeceği ve AKP iktidarının söylemiyle, “kültürel hegemonyanın” sağlanmasının kolay olmayacağıdır. Ama öbür yandan da, AKP iktidarının tüm topluma, emekçilere, ezilenlere, kadınlara dönük ekonomik, sosyal ve siyasal saldırılarına karşı mücadele ihtiyacının halihazırda yerli yerinde durduğu, bir voleybol maçındaki zafere sığınarak bundan abartılı sonuçlar çıkartılmaması gerçeği yer almaktadır.
Bu dikey yarılma ve bunun yol açtığı tartışmaların arka planında ise gayet sınıfsal bir gerçeklik var. Bir “voleybol ülkesi” olduğu söylenen Türkiye'de, kadınların sergilediği başarı anlamlıdır. Ancak kadınlar ve kız çocukları için “bu voleybol ülkesinde” sporun farklı dallarına ulaşmak kadar voleybola da ulaşmak bir o kadar zordur. Çünkü yaşadığımız sistemde, eğitimden spora, sanata kadar her şey piyasanın insafına terkedilmiştir. Bir avuç kadının yakalayabildiği başarının arkasında ise, topluma hakim olan eşitsizlikler, dönen milyon dolarlar, sponsorlar, özel burslar vs. vardır. Sporun tüm dalları gibi voleybolda da halktan, emekçilerin çocuklarının yaşamından kopukluk vardır. “Zaferin” armağan edildiği Cumhuriyet'in 100 yıllık tarihinde ise, kapitalist sistemin sömürüsü, eşitsizliği, adaletsizliği yer almaktadır.
Bir şampiyonluğun gölgesinde yayılmak istenen hayallere rağmen, bu ülkenin kadınlar ve kız çocukları için gerçek bir “voleybol ülkesi” olması ise, sınıf ve emekçilerin mücadelesiyle mümkün olacaktır.