Zor dönemin bilinciyle devrime hazırlanıyoruz

25. kuruluş yıldönümünü kutladığımız TKİP, ‘70’li yılların halkçı kimliğe dayalı yapısal zaaflarının sert ve kapsamlı bir eleştirisinin ürünü olmuştu. Tam da bu sayededir ki, bugün bu aynı geçmişte devrimci olan her şeyi savunup yaşatmak tutum ve yeteneğini de TKİP gösterebilmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 21 Kasım 2023
  • 08:00

(TKİP’nin 25. Yılı etkinliğinde yapılan konuşmanın metnidir. Yayın için başlık ve ara başlıklar eklenmiştir…)

Bugün Ekim Devrimi’nin 106., partimizin kuruluşunun 25. yıldönümünü kutlamak için bir aradayız. “Devrimi ve devrimci birikimimizi savunuyoruz” şiarıyla düzenlediğimiz gecemizde, partimizin VII. Kongresini ilan etmesinin sevincini de yaşıyoruz. Bu anlamlı günde etkinliğimize katılarak heyecan ve coşkumuzu paylaşan siz dost ve yoldaşlarımızı, partimiz adına içten devrimci duygularla selamlıyorum. Hoş geldiniz!

Filistin davası ve emperyalist saldırganlık

Filistin halkının acıları, Ortadoğu’da siyonist temellere dayalı bir devlet kurulduğundan beri kesintisiz olarak sürüyor. Gazze üzerinden süren yıkım ve toplu insan kırımı, bunun yalnızca son halkasıdır. Bu tarihsel işgal, toplu katliam, toplu sürgün ve etnik temizlik çizgisinin gözler önündeki faili, siyonist İsrail devletidir. Fakat arkasındaki gerçek güçler, ABD emperyalizmi ile, başta İngiltere ve Almanya olmak üzere, onun Batılı emperyalist müttefikleridir. Siyonist temeller üzerinde kurulmuş ırkçı bir rejim olan İsrail, 75 yıldır Ortadoğu halklarının bağrına saplı bir hançer olarak ayaktaysa eğer, bu tümüyle onlar sayesindedir. Halen sürdürülmekte olan yıkıma ve insan kırımına tam destek vermeleri bu tarihsel çizginin bir devamıdır. Bunu yalnızca İsrail için değil, fakat kendi öz emperyalist çıkarları için de yapıyorlar. İsrail Ortadoğu gibi çok kritik bir bölgede, onların emperyalist çıkarlarının da bekçisidir.

Savaş politikanın başka araçlarla devamıdır. Filistin’de olduğu gibi Ukrayna’da da! Görünüşe bakılırsa, Filistin üzerine son savaş, Filistin direniş örgütlerinin saldırısının bir ürünü oldu. Ukrayna’daki savaş ise, Rusya’nın bu ülkeyi işgal etmesi nedeniyle patlak verdi. Fakat bu tümüyle görüntüdür ve bu nedenle tamamen aldatıcıdır. Gerçekte her iki savaş da, ABD emperyalizminin liderliğindeki emperyalist kampın izlemekte olduğu politikaların dolaysız ürünüdür.

Gazze’deki savaş, ABD liderliğindeki emperyalist kampın Filistin’i tümüyle gasp etmeye yönelik tarihsel çizgisinin bir ürünüdür. Ukrayna’daki savaş, aynı emperyalist kampın sonu gelmeyen NATO genişlemesi ve Rusya’yı kuşatıp teslim alma stratejisinin bir ürünüdür.

ABD liderliğindeki emperyalist kamp, yalnızca sorunların ve dolayısıyla savaşların kaynağı değildir. Fakat aynı zamanda bu sorunların çözümünün ve dolayısıyla savaşların bitirilmesinin de baş engelidir. Ukrayna üzerinden bunu ibretle izliyorduk. Şimdi de Gazze üzerinden izliyoruz. Batılı emperyalistler, sürmekte olan bu savaşları durdurmak için kıllarını kıpırdatmak bir yana, her yolu kullanarak yangına körükle gidiyorlar. Çünkü söz konusu olan kendi öz emperyalist çıkarlarıdır.

Bu çıkarlar söz konusu olduğunda, onlar temel demokratik haklara saldırıdan da geri durmazlar. Bunu tarihten zaten biliyorduk. Şimdiyse uygulamada bizzat izliyoruz. Normal zamanlarda özgürlükler ve insan hakları şampiyonu geçinenler, krizler patlak verdiğinde bunları ayaklar altına alıyorlar. İfade, toplanma, gösteri, protesto ve grev haklarına en kaba bir biçimde saldırıyorlar. Gasp ediyor ya da sınırlıyorlar. Emperyalist çıkarları söz konusu olduğunda onlar savaşın kaynağı, barışın engeli ve temel özgürlüklerin de düşmanıdırlar.

Ukrayna’da ikinci yılını doldurmakta olan savaş durdurulabilir. Bunun yolu, NATO genişlemesini durdurmaktan, Ukrayna’yı NATO’ya almak sevdasından vazgeçmekten ve Rusların çoğunluğu oluşturduğu bölgelerin ulusal haklarına ve tercihlerine saygı göstermekten geçmektedir.

Gazze için acil olansa, yıkım ve katliamın derhal durdurulması, siyonist işgalcilerin burayı terk etmesidir. Dünya ölçüsünde halklar, eylemli olarak bu acil istemi desteklemektedirler. Fakat yazık ki tarihsel Filistin davası için kısa dönemli bir çözüm yolu yoktur. Sorunun çözümü, Ortadoğu’da devrimci bir altüst oluşlar dönemini beklemektedir. Bu altüst oluşlar içinde, mazlum Filistin halkı ile Yahudi emekçilerin birleşik bir Filistin için devrimci buluşmasını beklemektedir. Bu dönem gelip çatıncaya kadar, Filistin’deki acılar sürecektir. Elbette Filistin halkının boyun eğdirilemeyen soluklu ve onurlu direnişi de...

Türkiye’de seçimler ve yeni dönem

Mayıs 2023 seçimlerine boş umutlar ve dayanaksız hayallerle gidilmişti. Reformist solun tamamı ile devrimcilikte tutunmaya çalışanların bir kesimi de bunun bir parçası olmuştu. Umutlar boşa çıktı, hayaller çöktü, yerini umutsuzluğa ve politik yaşamdan uzaklaşmaya bırakarak. Partimiz bu sürüklenişin dışında durdu. Tüm eleştiri ve uyarılarını daha baştan, seçimler ön sürecinde açıklıkla ortaya koyarak.

Dinci-faşist iktidar blokunun döküntülerine dayanan düzen muhalefetinin seçimleri kazanması sonuçta esasa ilişkin bir şey değiştirmeyecekti. İşçi sınıfı, emekçiler ve mazlum Kürt halkı bir şey kazanmış olmayacaktı. Dolayısıyla düzen muhalefetinin seçimleri kaybetmesiyle de gerçekte kaybettikleri bir şey yoktur.

Artık yeni bir dönem başlamıştır. Bu bir yanıyla zor, öteki yanıyla devrimci siyasal mücadele için önemli olanaklar barındıran bir dönemdir.

Zor bir dönemdir; zira seçim başarısıyla özgüvenini abartılı bir biçimde tazeleyen dinci-faşist iktidar, emekçilere ve toplumsal muhalefete saldırısını yeni bir düzeye çıkarmıştır. İşçi sınıfına ve emekçilere krizin ağır faturası ödetilmekte, toplumsal muhalefeti soluksuz bırakmak için yeni adımlar atılmaktadır.

Bu yeni döneme ilişkin gerçeğin bir yanıdır. Öteki yanında, emekçilerin ilerici katmanlarında düzen muhalefetine ve parlamenter çıkış yoluna güvenin belirgin biçimde sarsılmış olması gerçeği vardır. Bu, emekçilerin dikkatini kendi öz güçlerine ve mücadelelerine çekmek için uygun bir potansiyel zemin demektir.

Elde ettiği seçim başarısı, dinci-faşist iktidarı kendi önceki döneminden kalma büyük sorunlarla baş başa bırakmıştır. Ekonomi çöküntü halindedir ve iktidarın çözüm arayışları bir türlü sonuç vermemektedir. Bu durum onu özellikle dış politikada acze düşürmüştür. Halen daha dün söylemde düşman ilan edilenlerin kapısında avuç açar durumdadır. Fiilen uygulamakta olduğu IMF programına rağmen buna bir karşılık da alamamaktadır.

Şu günlerde Filistin sorununda takındığı riyakarca tutum da bunun ürünüdür. Onca söze rağmen, fiiliyatta, Gazze’de soykırım uygulayan İsrail’e karşı tek bir gerçek adım atılamamaktadır. İncirlik ve Kürecik üsleri, emperyalistlerle birlikte siyonistlerin hizmetindedir. Ticari ilişkiler olduğu gibi sürmektedir. Diplomatik ilişkiler alanında bile göstermelik olsun bir adım yoktur. Çünkü iktidar siyonist lobilerin elinde ya da denetimindeki finans merkezlerinden para beklemektedir.

İktidarın seçimleri kazanması, devlet krizini bitirmek bir yana, hafifletememiştir bile. Yok sayılan anayasa ve yargı üzerine son tartışmalar bunun göstergesidir. Bu, iktidarın dış basınçlar altında çatlamaya açık heterojen yapısının da bir göstergesidir.

Kürt sorunu girmekte olduğumuz yeni dönemde dinci-faşist iktidarın bir başka zayıf noktasıdır. Kürt hareketinin ve halkının direncinin kırılamaması bir yana. Filistin’deki son gelişmelerin Kürt sorunu üzerinde önemli etki ve sonuçları olacaktır. Siyonist İsrail’in Filistinlilere yönelik politikası ile dinci-faşist iktidarın Kürtlere yönelik politikası giderek daha çok bir arada anılacaktır. Unutmayalım ki, İsrail’in Gazze yıkımı başlamadan hemen önce, AKP iktidarının Rojava’daki yıkımı dolu dizgin sürmekteydi.

Girmiş bulunduğumuz yeni döneme ilişkin son bir nokta: Seçim sonrası süreç, düzen muhalefetinin kofluğunu gözler önüne serdi. Büyük umutlara konu edilen ittifak, seçimlerin hemen ardından çöktü ve buharlaştı. Bu koşullarda dinci-faşist iktidarı asıl zorlayacak olansa işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkından gelecek fiili-meşru mücadeledir. Devrimcilik iddiasında ciddi ve samimi olan herkes, bu gerçekleri görerek konumlanmalı, kendi devrimci çıkış yoluna yoğunlaşmalı, kendi devrimci güç ve mevzilerini inşa etmelidir.

Sınıf mücadelesine yüklenme sorumluluğu

Şu gerçeği bir kez daha tüm açıklığı ile saptamak durumundayız: Türkiye solu ezici bölümüyle, yazık ki kendini artık parlamentarizme endekslemiştir. Her yeni seçim evresinde bunun yeni boyutlar kazandığını görüyoruz. Son seçimlerde düzen muhalefetinin sol kanadı konumuna yerleşmek burada yeni bir adımın ifadesi olmuştur. Bunun dünya ölçüsünde kitlelerin burjuva parlamentolarına bağladıkları umutları günden güne yitirdiği bir dönemde olması durumun vahametini göstermektedir. Böyle bir dönemde parlamenter budalalık sol için akıl almaz bir yönelimdir.

Devrimcilerin görevi, dikkatleri seçim sandığına ve parlamentoya çekmek değildir. Devrimcilerin görevi, dikkatleri sınıf ve kitle eylemine, fabrikalara ve işletmelere, sokaklara ve alanlara odaklamaktır. Krizin gündeme getirdiği saldırı dalgasına karşı, işçilerin ve emekçilerin fiili mücadelesini örgütlemektir. Bu çerçevede gündeme gelebilecek her gerçek kitle eyleminin etki ve kazanımı, kitlelerin birliğine, eğitimine, örgütlenmesine ve mücadele azmine büyük bir katkı demektir. Bu, seçim sandığından elde edileceği umulan her türden başarıdan bin kez daha üstün, anlamlı ve kalıcı değerdedir.

Türkiye toplumu çok büyük çalkantılara gebedir. Türkiye’nin devrimcileri bu çalkantıda kendi devrimci konumları üzerinden etkin bir yer tutmak istiyorlarsa eğer, güç ve olanaklarının ezici ağırlığını, sınıfı çalışmasına ve bu zemin üzerinden gerçek sınıf mücadelesine yöneltmek zorundadırlar. Bunun ötesindeki her yol ve tercih, niyetlerden bağımsız olarak, düzen içi çatışmanın doğrudan ya da dolaylı eklentisi olmaya götürür. Son Mayıs 2023 seçimleri bunu somut olarak bir kez daha göstermiştir.

Devrimci birikimimizi savunuyoruz

Başlarken belirttiğim üzere, bu yılki parti etkinliğimizi, TKİP VII. Kongresi’nin başarıyla toplandığının açıklandığı bir evrede yapıyor olmanın heyecanı ve mutluluğu içindeyiz. Yeni parti kongremizin Bildirgesi, gecemiz için seçtiğimiz aynı şiar üzerinden açıklandı. Bu çakışma rastlantı değildir. Bu, devrimci hareketimizin yeniden doğuşunun 50. Yılını konu alan parti değerlendirmelerimizin ana fikridir.

25. kuruluş yıldönümünü kutladığımız TKİP, ‘70’li yılların halkçı kimliğe dayalı yapısal zaaflarının sert ve kapsamlı bir eleştirisinin ürünü olmuştu. Tam da bu sayededir ki, bugün bu aynı geçmişte devrimci olan her şeyi savunup yaşatmak tutum ve yeteneğini de TKİP gösterebilmektedir.

Geçmişi aşamayanlar, onda devrimci olanı geleceğe taşıyamazlardı. Taşıyamadılar da.

Zor dönemin bilinciyle devrime hazırlığını sürdüren partimiz ise, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devrimi ve devrimci birikimimizi kararlılıkla savunmaya devam edecektir!

Bu inançla hepinizi bir kez daha içten devrimci duygularla selamlıyorum...

Devrimi ve devrimci birikimimizi savunduk, savunuyoruz, savunacağız!

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!

Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!

www.tkip.org