AKP iktidarı, 19 yıldır cansiperane bir şekilde yapıştığı koltuğu terk etmemek için kendisiyle birlikte Türkiye’yi de tam bir bataklığa çevirdi. Bu süreç boyunca tekelci burjuvazi hep onun arkasında durdu. Zira AKP daha iş başına gelir gelmez ülkeyi sermayenin yağmasına açtı. Sık sık sermayedarların vergi borçlarını silmek, ballı ihalelerle yandaşları palazlandırmak, şehir hastaneleri ve köprülerin yapım ve işletilmesinde olduğu gibi onlara özel imtiyazlar sağlamak vb. gibi kararlara imza attı. Kamu kaynaklarını sermayenin ayakları altına sermek yetmedi, işçi sınıfı ve emekçi kitlelere karşı taarruzlarını eksik etmedi. Kıdem tazminatına göz dikmek, esnek çalışma sistemini meşrulaştırmak, pandemi döneminde kısa çalışma ödeneğiyle işçi ve emekçiyi sefalete mahkum etmek türünden politikaları ısrarla hayata geçirdi.
Diğer yandan da gece yarısı kararnameleri ile hak ve özgürlüklere sürekli müdahale edildi. Düşünce beyanı “hakaret” sayılarak kovuşturmalar yapıldı. Polisin şiddet uyguladığını görüntülemek dahi yasaklandı. Yetmedi, çete liderlerini cezaevlerinden çıkarmak için infaz düzenlemeleri yapıldı. Tecavüzcüler, katiller, ülkeyi dolandıranlar en az cezalarla ödüllendirildi. AKP-MHP iktidarı şimdilerde tacizcilerin-tecavüzcülerin tutuklanmalarını zorlaştırıcı yasalar çıkarmaya çalışıyor. Bu listeyi daha bir yığın hak gaspı, usulsüzlük, liyakati ayaklar altına alan adrese teslim kadro alımları, beş on maaşlı bürokratlar ve huzur hakkı paraları gibi başlıklarla uzatmak mümkün.
AKP-MHP gericiliği, bütün bu haksızlıklara karşı gelişen toplumsal muhalefeti de baskı ve zorbalıkla sindirmeye çalışmakta, Erdoğan’ın sıkça belirttiği gibi, “inadına” toplumu çürütmeye, ülkeyi yağmalamaya devam etmektedir. Bunun son örneği, Varlık Barışı Yasası’nın Erdoğan tarafından haziranın son gününde bir kez daha 6 aylık süre ile uzatılması oldu.
Varlık Barışı Yasası nedir?
Kapitalist sistemde burjuva hükümetlerin ağzından dökülen “barış”, “adalet”, “hak” gibi kavramlar sadece burjuvazi için geçerli olmakta, sınıf ve emekçi kitleler içinse tam tersi anlamlarda kullanılmaktadırlar. Varlık Barışı Yasası da işçi ve emekçiler payına yaşam koşullarının ağırlaşması demekken, burjuvazi payına kısa yoldan zenginleşmek, yani kara para aklamak anlamına gelmektedir.
İlki 2008 yılında çıkarılan söz konusu yasanın temel amacı, gerçek ve tüzel kişilerin yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının bildirilmesi ve bunların Türkiye’ye getirilmesidir. Ülke içinde bulunan ancak gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin kanuni defter kayıtlarında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları ile taşınmazların ise vergi dairesine bildirilerek kayıtlara alınmasını sağlamaktadır. 2008 yılından itibaren 7 kez değişikliğe uğrayan ve en önemli düzenlemesi 2016 yılında gerçekleşen bu yasa ile ülke içine sokulan paraların kaynağı sorgulanmamakta, vergi incelemesi yapılmamaktadır. Devlet eliyle kara para aklama mekanizması olarak işleyen bu düzeneğin “AKP izahı” ise yurda döviz girişini sağlamak, ekonomiyi canlandırmak gibi bildik masallardır. Her zamanki gibi kirli işlerin yürütülmesi için yürütme erki devreye girmiş, hazırlanan yasa ise paketlenerek kamuoyuna sunulmuştur.
Neden Varlık Barışı Yasası?
Varlık Barışı Yasası’nın neden gerekli olduğu sorusunun cevabı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmadan önce Çalık Holding’de CEO olan damat Albayrak’ın bakanlığının ilk dönemlerine kadar uzanmaktadır. Albayrak’ın CEO’luğu altındaki holdingin vergi ödememek için Malta ve İsveç’te kurduğu şirketlerle off-shore sisteminde çalıştığı biliniyor. Bu sistemden vazgeçmeleri ise Albayrak’ın bakan olarak onlara sunduğu, sunabileceği hizmetler çerçevesinde mümkün oldu. Zira artık vergi ödememek adına kurulan şirketlere, illegal yolla kazanılan paralarının bu şirket bünyelerinde toplanmasına gerek kalmadı.
Hatırlanacağı üzere, EIC (European Investigative Collaborations) Konsorsiyumu’nun Malta’daki ticaret sicil kayıtları ve Redhack tarafından da Albayrak’ın e-postaları yayınlamıştı. Buradan elde edilen bilgiler Albayrak ve Çalık Holding’in Varlık Barışı Yasası üzerine neler planladıklarını da göstermişti. Yayınlanan e-postalarda Çalık Holding yöneticilerinden Karaslan, Varlık Barışı Yasası’nın önemini anlatarak, bu yasanın kamuoyuna iyi anlatılması gerektiğini vurguluyordu. Özellikle af kelimesinin kullanılmaması gerektiğinin altını çiziyor, bakanlıkça hazırlanan tasarının eksik yönlerine işaret ediyordu. Holdingin beklentilerine uygun eklemelerin yapıldığı tasarı bakanlığa gönderiliyordu. Çalık Holding’in eklemeleri arasında yurtdışından getirilen değerlere sıfır vergi; şirketlerin ve kişilerin, varlıkları kendi adlarına ülkeye sokmak için üçüncü bir kişiyi tayin edebilmeleri; Maliye’nin ya da devletin başka kurumlarının paranın kaynağıyla ilgili herhangi bir soruşturma ya da araştırma yapmayacağının garanti altına alınması gibi maddeler bulunuyordu. Çalık Holding’in eklediği bu maddeler yasada “Geçici Madde 2” olarak kendisine yer buldu.
Uzun e-posta trafiğinin ardından son hali verilen yasa, Haziran 2016’da dönemin Başbakanı Binali Yıldırım vasıtasıyla “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak TBMM’ye sunuldu. TBMM’de diğer partilerden destek alamayan AKP “Geçici Madde 2”yi geri çekmeye razı oldu, fakat sadece bir süreliğine. Çünkü Varlık Barışı Yasa tasarısı, Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirdiği darbe girişiminin üzerinden daha bir hafta geçmeden, 22 Temmuz 2016’da, Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun” adlı yasa tasarısına bu sefer “Madde 7” olarak eklendi. 2018’de %2’lik vergi getirilse de 2020 yılındaki düzenleme ile bu da kaldırıldı. Bir başka deyişle, sermaye gruplarının siparişleri doğrultusunda düzenlemeler yapılmaya devam edildi.
AKP’nin dümeninde olduğu yağma ve soygun düzeni
Görüldüğü gibi yandaş sermayenin siparişi üzerine yürürlükte olan bir yasadır Varlık Barışı Yasası. Bu yasa ile kimlerin ne kadar kara para akladığı, Türkiye’ye getirip aklanan bu paraların daha sonra nerelerde kullanıldığı bilinmiyor. 2016 yılındaki düzenlemenin tam da ABD’de Zarrab ve Halk Bankası davası sürerken aceleyle çıkarılması, Sezgin Baran Korkmaz’a dair yargı kararlarının Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporlarıyla iki ayda değiştirilmesi, el konulan mal varlıkları ve banka hesapları üzerindeki blokajların kaldırılması, yurt dışına çıkış yasaklarının iptal edilmesi, AKP-Erdoğan yönetiminin, kara para aklama mekanizmasının tam göbeğinde durduğunu kanıtlıyor.
Devletin sermaye ile olan bu kopmaz bağlarını açıkça ortaya seren bu yasa ile kazanan para babaları olurken, kaybeden ise bir kez daha işçi ve emekçilerdir. Açlık ve yoksulluğa mahkum edilen işçi ve emekçilerin özellikle pandemi dönemi ile beraber artan borç yükleri, işsizlik, geçim sıkıntısı gibi sorunlarına gözlerini kapatanlar, yasadışı yollarla kazanılmış paraları aklamak için tüm olanaklarını seferber etmişlerdir. Alınmayan vergiler, yapılmayan soruşturmalar konu işçi ve emekçilerin borçları olduğunda hatırlanmakta, yaşa takılan emekliler çift dikiş yapmakla suçlanmakta, öğrenim kredisini ödemeyen diplomalı işsizlerin evlerine haciz kararları gitmektedir.
Çare örgütlülüğü büyütmekte
AKP döneminde uyuşturucu, silah, insan kaçakçılığı ve kara para aklama merkezi haline getirilen Türkiye’de, AKP iktidarı sözcülüğünü yaptığı sermayenin çıkarlarını kollamak için o koltukta oturduğunu artık saklamamaktadır. Zira koltukta oturabiliyor oluşunu tam da buna borçludur. İşçi ve emekçilerin örgütsüzlüğünden, sınıf bilincinin geriliğinden aldığı cesaret ve baskı-zor mekanizmalarına duyduğu güven ile yoluna devam etmektedir. AKP iktidarının bu yağma ve soygun düzenine karşı yapılması gereken ise örgütlülüğü büyütmektir. Sınıf bilincini kuşanarak safları sıklaştırmak ve hukuksuzluğun hukukunu işleten bu sistemden hesap sormak için kaybedecek zaman yoktur.