“Ben deseydim ki 'Binali Yıldırım Başbakanlığı döneminde ülkeye sıcak para girsin diye özel gizli bir anlaşma yapıldı, bu şekilde koordinasyon kuruldu…’, devleti yargılatmak için, bu kriminal olay. Eski Başbakan'ın oğlu, Venezuela ayağı, Kıbrıs’taki o para sistemi, Orta Doğu’ya gidiş.”
Sedat Peker’in son videosundaki bu tuhaf sözler üzerinde pek durulmadı. Daha doğrusu, Binali Yıldırım’ın oğluyla alakalı, hayli ses getiren “uyuşturucu” iddialarıyla ilişkili olarak değerlendirildi açıklamaları. Ama aradaki bir cümlenin fena halde sırıttığını söylemek lazım: “Sıcak para girsin diye özel anlaşma…”
Ne demek bu? Sıcak para için nasıl bir anlaşma yapılır? Peker detay vermediği müddetçe bilemeyeceğiz. Ekonomi literatüründe sıcak paranın gelmesi maksadıyla uygulanan para politikaları bellidir. Kastettiği şey muhtemelen, ülkeye yoğun miktarda para sokulması. Özetle kara para yolunun açılması.
Peker’in açıklaması, bahsettiği dönemde çıkarılan bir düzenlemeyi akla getiriyor aslında. Eşi benzeri görülmemiş bir “varlık barışı” uygulamasını…
***
Önce konunun uzmanlarından derlenen kısa bir bilgilendirme yapalım. Kara parada ilk kriter, “öncül suçun” olması. Yani elde edilen gelirin, suç sayılan bir faaliyetten gelmesi. Geçmişte “öncül suçun” işlendiği ülkenin başka, paranın kullanıldığı ülkenin başka olmasından dolayı, kara para aklama konusunda bir muğlaklık vardı. 2000’lerden sonra ve yakın zamanda yapılan uluslararası düzenlemeler, muğlaklığı büyük oranda giderdi. “Öncül suç” nerede işlenirse işlensin, para trafiğindeki son durak da suça dahil ediliyor. Paranın öyle veya böyle “legal” sisteme sokulması lazım. Küresel finans sistemi sağolsun, muazzam imkanlar tanıyor. Dolayısıyla para trafiğinin “legal” alanda izlenmesi, suçun ortaya çıkarılması bakımından hayatî bir konu.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bünyesindeki Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesi ve Terörizmle Mücadeleye İlişkin Mali Çalışma Grubu (FAFT) neredeyse her yıl Türkiye’yi uyarıyor zaten. Coğrafî konumu dolayısıyla uyuşturucu, insan, yakıt ve silah kaçakçılığından kaynaklı kara para trafiğinin kesişme noktasında bulunduğu ifade ediliyor. Raporlarda yasal düzenlemelerin olmasına karşın, problemin uygulamada olduğuna dikkat çekiliyor. Açıkça Türkiye’nin kara para soruşturması filan yapmadığı, izlemediği, raporlamadığı anlatılıyor sürekli.
Bu bilgileri not ettikten sonra gelelim Peker’in cümlesinin hatırlattığı hikâyeye…
***
“Son hali. OK mi?..” 21 Haziran 2016 günü iktidara yakın bir şirketin yöneticisinden, dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak’a gittiği ileri sürülen bir mailde böyle deniliyordu. 2016’nın Eylül ayında Albayrak’a ait olduğu iddia edilen mail adresi hacklenmiş, 60 bine yakın mesaj internete sızdırılmıştı.
İşte o mesajların arasında, haziran ayı boyunca süren bir yazışma serisi dikkat çekiyordu. “Son hali. OK mi?” sorusunun konusu, yeni hazırlanan “varlık barışı” tasarısıydı. Hatta o kadar detaylı yazışmalar vardı ki, mesela; “Vergi affı değil, varlık barışı sözü öne çıkarılmalı. Konu kamuoyunda cazip kılınmalı” türünden ince taktikler veriliyordu.
Esasında AKP ilk kez “varlık barışı” tasarısı hazırlamıyordu. 2008 ve 2013’te de çıkmıştı benzer düzenlemeler. 2016’yı ve sonrasında 2018 ile 2020’yi de sayarsak son 10 yılda 5 kez “varlıkla barışmış” bir iktidar var. İlginç bir tutku!
Fakat 2016’dakinin detayı önemliydi. Albayrak’a gönderildiği söylenen mailde, tasarıya bir geçici madde eklenerek, yüzde 2 verginin de kaldırılması ve daha fazla güvence verilmesi isteniyordu. Mail trafiğinde acele edilmesi gerektiğinden, uluslararası yeni düzenlemelerin gündemde olduğundan, işlerin zorlaşacağından filan bahsediliyordu. Mailde yer alan öneriler ilgili bakanlara da iletiliyor ve nihayetinde temmuz ayının başında tasarı, Başbakan Binali Yıldırım tarafından, “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adıyla Meclis’e sunuluyordu.
Tasarıya eklenen “geçici 2. madde”ye muhalefet tepki gösterdi. Madde ile yurtdışından getirilecek her türlü gelirden ne vergi alınacak, ne kaynağı sorulacak, ne de herhangi bir kayıt tutulacaktı. Ayrıca parayı illa sahibi değil, temsil yetkisi verdiği başka birisi de getirilebilecekti. Gelir beyanları dosyalanmayacak, merkezî bir yerde toplanmayacak, ilelebet “sır” olarak kalacaktı.
Muhalefet partileri düzenlemenin Türkiye’yi kara para cennetine çevireceğini belirterek, maddenin geri çekilmesini, aksi halde kalan 77 maddenin görüşülmelerini tıkayacaklarını söylediler. İlginç bir şey oldu; AKP kendinden beklenmeyecek olgunlukta davranıp, muhalefetle uzlaştı ve bir önergeyle maddeyi geri çekti. Muhalefet temsilcileri de basın toplantısıyla bunu büyük bir başarı olduğunu duyurdu.
Sonra ne mi oldu? AKP’nin “olgun tavrı”nın esbab-ı mucibesi kısa sürede anlaşıldı.
Dört gün sonra 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Ve hemen ardından estirilen “millî birlik ve beraberlik” rüzgarının arasında AKP’nin Meclis’e ilk sunduğu şey, 22 Temmuz 2016’da, 7 madde halinde “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun”du. Geri çekilen madde biraz kısaltılmış haliyle aynen kabul edildi.
ABD’de Zarrab ve Halk Bankası davası sürerken AKP’nin alelacele geçirdiği yasanın sonuçlarını kimse bilmiyor hâlâ. Daha önce çıkarılan düzenlemelerle Türkiye’ye ne kadar para girişi olduğu duyurulduğu halde, sonuçlar açıklanmıyor.
Hikâye burada bitmiyor elbette. AKP 2018’de bir düzenleme daha geçirdi Meclis’ten. Bu seferki farklıydı. Getirilen varlıkların banka veya aracı kurum hesaplarına aktarılması, yüzde 2 vergi alınması gibi kurallar konuldu. Süre de 3 ayla sınırlı tutuldu. Lakin AKP’yi veya birilerini tatmin etmemiş olacak ki, 17 Kasım 2020’de yeni bir tane daha çıkarıldı. Öncekinden farkı, verginin de kaldırılmış olması ve istenirse para, döviz, altın veya menkul kıymetin fizikî olarak da getirilmesine imkân tanınması. Son tarihi 30 Haziran olan düzenleme sayesinde bavul bavul parayı ülkeye sokmak ve hiç kimseye hesap vermemek mümkün yani.
2016 ve 2020’deki düzenlemeler için vergi uzmanları ne diyor biliyor musunuz? 14 kez kuvvetlendirilmiş zırh! Çünkü düzenlemelerde 14 kez, akla gelebilecek her olasılık örneklerle açıklanıp, varlığını getirene bugün de yarın da asla dokunulmayacağının, kayıt tutulmayacağının, sorgulanmayacağının güvencesi verildi. Böyle bir uygulamanın benzeri hiç oldu mu?
***
Türkiye’de son yıllarda üst üste deşifre olan off-shore hesapları, Malta’yı üs tutmuş şirketler, tonlarca kokain ticareti ve Suriye ile kurulan silah-petrol otobanı derken üzerine bir de Peker’in ifşaatları… Dünyada giderek kara para trafiğine yönelik izlemenin sıkılaştırılması, davaların artması ve pek çoğuna Türkiye’nin adının karışması… O meşum soru giderek daha fazla gerçeğe dönüşüyor gibi: Türkiye bir kara para cenneti mi oldu?
Açıklama:
Geçen hafta yazdığım Göcek’teki Yassıca Adaları ile ilgili yazıda yer alan iddialarda adı geçen turizmci Serdal Adalı aradı. Kendisinin olayla bir ilgisi bulunmadığını anlattı. Yazıdaki diğer tüm iddialar ise doğrulandı. Bunun dışında öğrendiğim başka bir bilgiyi de yeniden paylaşayım. Yassıca Adaları’nın devredildiği kesin. Sözleşme imzalanmış durumda. Adalarda kurulacak tesisin işletme hakkını devreden MUÇEV, halka açık, koruma altındaki bir yerin devri konusundaki bilgileri ısrarla kamuoyundan gizliyor. Projeyle ilgili kişilerin söylediklerine bakılırsa, imara açma gibi bir durum söz konusu değil. Anlaşma uyarınca izin verilen tesis, 6 metrekare büfe ve 100 metrekare pergola alanla sınırlı. Elbette MUÇEV resmen duyurana kadar bunu bilemeyeceğiz. Diğer bir bilgi ise yazı yayınlandıktan sonra yaşanan tartışmalar dolayısıyla şirketin devirden vazgeçme aşamasına geldiği yönünde. İzleyip, göreceğiz…
Gazete Duvar / 04.06.21