Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasal kriz, işçi ve emekçileri yoksullaştırmaya ve onları daha koyu bir sefalete mahkum etmeye devam ediyor. Çöküş noktasına varan krizin yarattığı vahim sorunlardan biri de insanca barına imkanından yoksun olanların sayısının günden güne artmasıdır. Emekçiler, neredeyse aldıkları ücret kadar kira ödemek zorunda kalıyorlar. Hal böyleyken bazı sahtekarlar televizyonlarda, reklam panolarında, internet ortamında emekçilerin ev sahibi olabileceğini utanmadan söylüyorlar. Bazı emlak şirketleri ise bunu fabrikalarda, fabrika yönetimiyle anlaşarak, işçilere bir “yardım” gibi yutturmaya çalışıyor. Kapitalist düzende, mülkiyet edinme bir biçimiyle kabul görme niteliği taşıdığından, işçilerin bir kısmı da yazı ki bu kandırmacadan etkilenebiliyor.
Bu aynı sahtekarlık taktiğini AKP’de sık sık tekrarlıyor. AKP şefi Recep Tayyip Erdoğan’ın “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut hamlesi” olarak duyurduğu “sosyal konut projesi” bu sahtekarlık taktiklerinden biri. Güya TOKİ aracılığıyla 1 milyon 170 bin kişi konut sahibi olacak. Bunun için e-devlet üzerinden başvurular yapılıyor ve başvurusu kabul edilenlerden 500 TL para alınıyor. Tayyip Erdoğan’ın şişirdiği yalanlara inanlar ev satın almak hayaliyle başvuru yapmaya başladılar.
TOKİ’nin farklı kentlerde bulunan çok sayıda projesinin yarım kaldığı, evlerin teslim tarihinin yıllarca geciktiği, birçok projede kalitesiz malzeme kullanılmasın ve kalitesiz işçilikten kaynaklı konutların oturulamaz halde sahiplerine teslim edildiği yönünde sayısız şikayet var. Bu arada son dönemde devletin açtığı ihalelerin çoğuna şirketler katılmıyor bile. Zira, enflasyon sürekli yükseldiği için karlarını riske atmak istemiyorlar. Yani Tayyip Erdoğan’ın seçim çalışması kapsamında şişirdiği “sosyal konut projesi” balonu büyük ihtimalle “milleti kazıklama projesi” olmanın ötesine geçemeyecek.
Böyle bir proje gerçek olsa da bu, emekçilerin altından kalkabileceği bir yük değil. Katılanların peşinat olarak 100 bine yakın ödemeleri gerekiyor. Vade 240 ay, hiçbir işçinin, emekçinin bu kadar süre boyunca istikrarlı bir işinin/gelirinin olacağının garantisi yoktur. Taksitler ise sabit değil, çünkü her yıl memur maaşındaki artış oranında artacak. Yapılan hesaplamaya göre 850 bin liralık bir ev, 240 ayda 52.7 milyon liraya kadar çıkacak.
Taksit ve vade farkının nasıl karşılanacağı konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un önerdiği “çözüm” ise, saray rejiminin üç kağıtçılık yaptığını ele veriyor. Zira Kurum'a göre “Asgari ücretle çalışanlar eşinden, dostundan borç alarak, belki biraz ek mesai yaparak” ev sahibi olabilirlermiş. Oysa asgari ücret açlık sınırının yaklaşık bin 500 lira altında. Yani asgari ücretli sağlıklı beslenme imkanından bile yoksun. Hal böyleyken bu sahtekar bakan, işçilerle tam bir küstahlıkla alay ediyor. Ancak bunu yaparken aslında AKP’nin bu projeyi tamamlamak gibi bir derdinin olmadığını da ima ediyor.
Diğer taraftan, AKP iktidarı “sosyal konut projesiyle” bir taşla iki kuş vurma hesabı yapıyor. Zira proje kapsamında hem sermayeye yeni bir rant alanı açıyor hem de yerin dibine batan imajını biraz düzeltmeye çalışarak seçimlere hazırlık yapıyor. İlkine bakıldığında, herhangi bir hazırlık yapılmayan bir proje için başvuru ücreti istenmesi bunun işaretidir. İkincisi, bu projeye milyonlarca insanın başvuru yapması AKP iktidarı tarafından sevinç naralarıyla karşılandı. Gerçekte ise milyonlarca insanın böyle bir projeye başvuru yapması ve fabrikalarda özel bir gündem yaratması boşuna değil. Türkiye’de önemli bir barınma sorunu var ve emekçiler insanca barınma koşulları istiyorlar. En temel hakları bile binbir aldatmaca ile karşılarına çıkıyor.
Açlık ve sefalet gün geçtikçe derinleşirken, işçi ve emekçiler her yönüyle kuşatma altındayken çöküş sürecinde olan rejimin bu hamlesi ne ilk ne de son olacaktır. İşçileri oy deposu olarak gördükleri için onlara şirin görünme hali sürecektir. Önceki seçim arifelerine bakıldığında, yine aynı sahte vaatler piyasaya sürülmüş ama seçim sonrası topyekün saldırılar kaldığı yerden devam etmiştir.
İşçilerin tüm haklarının gasp edildiği, temel insani ihtiyaçlarının karşılanmasının bu denli zorlaştığı, demokratik taleplerin zorbalıkla önüne geçilmek istendiği ve sömürü çarkının bu denli yoğun döndüğü bir dönemde bu “müjde” elbette yoksulların yararına olmayacaktır. Ranta açılan araziyle doğa katledilecek, yerleşim alanı sermayedarlara peşkeş çekilecek, vade ve taksit adı altında emekçilerin omzuna daha fazla yük binecektir.
Ne yazık ki işçiler halihazırda geri bir bilince sahip oldukları için en azından bu projeyi bir “umut’’ olarak gördüler. Ancak memur ücret artışının taksite yansıyacağını fark ettiklerinde bu umut yerini hayal kırıklığına bıraktı.
Diğer yandan, tüm gerçekliğiyle durum ortaya çıktığında yaşanan hayal kırıklığı yerini öfkeye bırakacaktır. Seçim vaadi olarak gündeme getirilen proje, Tayyip Erdoğan ve yönetiminin sahtekarlığı ortaya çıktığında ters tepecektir. Bu noktada emekçilerin öfkesini doğru eksene yöneltmek için sınıf devrimcilerinin müdahalesi önemli olacaktır. Öfke birikimini çözümlemek ve arayışa bir yanıt üretebilmek, işçilerin masum hayallerle böylesi aldatmacalara kanmasını engelleyecektir.
Ayrıca, insanca yaşamak ve çalışmak önemli yerde durmakta ve barınma sorununu da içine almaktadır. Kapitalizm bunlara yanıt vermek yerine sorunu daha da derinleştiriyor. Her ne kadar bu sorun belli dönemlerde öne çıksa da süreç içerisinde daha fazla büyümekte ve insanlar sağlıksız ve miadını doldurmuş binalarda oturmak için aldıkları ücretin yarısından fazlasını kiraya ödemektedir. Konut sorununa kimi zaman geçici çözümler bulunsa da barınma sorunu her zaman işçi sınıfı ve emekçilerin gündeminde olacaktır. Zira kapitalizm koşullarında elde edilen kısmi çözümler geçici olmaya mahkumdur. Nihai çözüm ise ancak sosyalizmde mümkün olacaktır. İnsanca yaşama koşullarının ancak sosyalizmde gerçekleşecek olması gibi, barınma sorununun kökten çözümü de işçi sınıfı iktidarında mümkün olacaktır.
S. Sancar