Dinci-faşist iktidar, basına ve sosyal medyaya dönük baskı ve sansür içeren, “Basına darbe düzenlemesi” olarak değerlendirilen bir yasa tasarısı hazırladı. Uzun bir süredir bu yasa tasarısının zeminini hazırlayan ve çeşitli bahaneleri öne süren AKP-MHP iktidarı "Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi" ile basına yönelik pervasız saldırılarına hız verdi. Basın kartlarına yönelik yeni hükümler de içeren bu düzenlemeyle ilgili resmi ilanları dağıtmakla görevli Basın İlan Kurumu Genel Kurulu’na, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ve RTÜK’ten temsilcilerin atanması da yasa teklifinin hayata geçirilmesi ile mümkün kılınacak. Yeni kanun teklifinde “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlıklı yeni bir suç da yaratıldı. Aynı zamanda yasa teklifi sosyal medyayı kullananlara, internet medyasına ve sosyal medyada paylaşım yapan gazetecilere de kısıtlamalar getiriyor.
Yeni yasa tasarısının içeriğine daha detaylı bakıldığında tek adam rejimi uygulamalarının her alanda olduğu gibi basın ve sosyal medya alanında da kalıcılaştırılmak istendiği açıkça görülüyor. Yeni yasa tasarısını biraz daha açmak gerekirse: Basın Kartı alabilecek kişilerde aranan şartlar arasına, "basın kartı talep edebilmek için iftira, görevi kötüye kullanma, kamu barışına karşı suçlar ile devlet sırlarına karşı suçlardan hüküm giymiş olmama ve basın ahlak esaslarına aykırı davranışlarda bulunmama" şartları aranacak. Basın kartı varken bu şartları "ihlal" edenlerin kartına el konulabilecek. Basın kartı komüsyonu da tamamen işlevsiz kılınacak. Basın kartı komüsyonunun aldığı kararlar İletişim Başkanı Fahrettin Altun tarafından onanacak. "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"a da yeni bir madde eklenecek. Bu yeni maddeye göre: “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan ve bunları yok eden” ve “MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya da bu sahte belgeleri kullananların” haber içerikleri kaldırılacak.
Gazetecilik görevini yerine getirenleri tutuklamanın önünün de açıldığı yasa tasarısında cezalandırma gerekçesi şu şekilde ifade ediliyor: "Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilen ceza yarı oranında artırılır”. Oysa ki A Haber ve Akit başta olmak üzere gerici burjuva medya eliyle emekçilerin bilincini bulandıran, yalan haberleri, çarpıtılmış veri ve olayları bizzat yaygınlaştıran AKP-MHP iktidarının ta kendisidir. Söz konusu yasa tasarısı üzerinden bir kez daha muhalif basın üzerindeki baskının arttırılması amaçlanmaktadır.
Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun 2021 yılında hazırladığı bir rapora göre 67 kişi ile dünyada en fazla tutuklu gazetecinin olduğu ülkeler arasında Türkiye başı çekiyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler'in hazırladığı 2021 yılına ait bir raporda ise, 180 ülkeye yer verildiği 2021 Basın Özgürlüğü Listesi’nde Türkiye 153'üncü sırada yer alıyor. Hazırlanan raporda, Türkiye'de bulunan gazetecilerin "hapsedilme riski, adli kontrole tabi tutulma veya pasaportun elinden alınması korkusunun her zaman bulunduğu" vurgulanıyor. Ayrıca raporda "Türkiye'de medyanın yaklaşık yüzde 90'ının hükümet kontrolünde" olduğuna dikkat çekiliyor.
Gazetecilerin sahada yaşadıkları zorluklar da neredeyse her gün farklı bir olay ile gündemimize giriyor. Haber takibi yapmak isteyen, karartılan polis kameralarının çekmediği anları kayıt altına almak isteyen, gerçekleri topluma duyurmak isteyen ilerici ve devrimci gazeteciler doğrudan polis şiddetinin muhatabı oluyorlar. Yeri geliyor eylem alanlarından zor ve şiddet yoluyla çıkartılıyorlar yeri geliyor doğrudan gözaltına alınıyorlar. İşlerini yaparken bu zorbalığa maruz kalmaları yalnızca eylem ve basın açıklamalarının olduğu alanlarda da yaşanmıyor. MİT tırları ile IŞİD'e yardım gönderildiğini ortaya çıkaran Can Dündar'a Türkiye'de yaşatılanlar ve yurtdışına çıkmasına neden olan süreç gazetecilere dönük baskılara bir örnektir. Antalya'da bir tarikat yurdunda vahşice katledilen üniversite öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul'a ilişkin daha detaylı haber yapabilmek üzere şehre giden ve anında keyfi bir biçimde gözaltına alınan gazeteci Hazar Dost bir başka örnektir. Yapılan haberlere yayın yasağının getirilmesi dahası yayın yasağı haberine yayın yasağının getirilmesi tüm bu baskı ve zorbalık politikalarına örnektir.
Yıllardır aynı lağımdan beslenen, ehlileşmiş, yandaş bir medya/basın yaratılması düşüncesi AKP iktidarının en büyük hayallerinden biri olarak süre geldi. Ancak bu düzenin ve temsilcilerinin çürümüşlüğünü ortaya seren ilerici ve devrimci basın/medya hiçbir zaman susmadı, susmayacak!
İstiyorlar ki, toplum her gün katledilen onlarca kadının ismini duymasın, alınmayan önlemler sonucu iş cinayetlerine kurban giden işçileri bilmesin, sermaye devletinin keyfi ve pervasız saldırılarından haberdar olmasın, rant-talan ve yolsuzluklar ortaya çıkmasın. Bu yeni yasa tasarısının gerekçesi bunlar ve çok daha fazlasıdır. Bu yeni yasa tasarısı topluma dönük tüm baskı ve yasak politikalarından ayrı bir yerde durmamaktadır. Emekçileri koyu bir geleceksizliğe, açlığa, yoksulluğa ve sefalet koşullarına sürükleyen AKP-MHP iktidarı, baskı, yasak ve devlet şiddetini tırmandırarak olası bir "başkaldırı"nın önüne geçebileceğini sanmaktadır ancak bu çabaları nafiledir. Ne gerçeklerin üzerini bu ucuz yeni saldırı tasarıları ile kapatabilirler ne de gerçekleri haykıracak ilerici ve devrimci basını susturabilirler.