Kalabalık bir heyetle Soçi’ye giden AKP şefi Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le görüşmeler serisine yeni bir halka ekledi. 180 derece dönüşlere dayalı dış politika izlediği için uluslararası alanda "güvenilmez" damgasıyla lekelenmiş biri için Putin’le yapılan görüşmeler bir tür ‘nefes alma seansı’ olarak değerlendirilebilir.
Heyete bakıldığında Tayyip Erdoğan’ın Putin’le görüşmeye büyük bir önem atfettiği görülüyor. AKP şefiyle Soçi’ye giden heyette şu isimler yer aldı: Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir.
Etrafındaki bütün adamları toplayıp Soçi’ye giden Tayyip Erdoğan’ın belli ki, Putin’le görüşmeden beklentileri büyüktü. Ancak görüşme sonrası yapılan açıklamalara bakıldığında rutinler dışında pek bir şey olmadığı görülüyor. Saray beslemesi medya “Tarihi görüşme”, “Dünyanın gözü Soçi’de” gibi şişirme manşetler atsa da ortada tarihi olan ya da dünyanın gözünü dikeceği bir şey yoktu.
"Soçi cephesinde yeni bir şey yok"
İkili kısa süre önce İran’ın başkenti Tahran’da görüşmüştü. O görüşmede esas konu saray rejiminin Suriye’ye düzenleyeceğini ilan ettiği saldırıyı durdurmaktı. Nitekim Tahran görüşmesinde İran da Rusya da Suriye’ye saldırının “terör örgütlerine hizmet edeceğini” dile getirmiş, buna karşı olduklarını AKP şefine söylemişlerdi. Bu konuda Soçi görüşmesinde Putin’in farklı bir tutum takınması için bir neden yoktu. Nitekim yayınlanan ortak bildiride Suriye’nin “toprak bütünlüğüne saygı ve terör örgütlerine karşı mücadele” vurgusu öne çıktı. Rusya’nın kastettiği terör örgütleri ise İdlib ve çevresinde TSK ile ortak hareket eden cihatçı çetelerdir. Çünkü Moskova’da ofisi bulunan PYD Rusya’nın terör örgütleri listesinde yer almıyor.
İflas etmiş bir rejimin şefi olan Tayyip Erdoğan için Rusya’dan gelecek para da büyük önem taşıyordu. Yansıyan haberlere göre Akkuyu Nükleer Enerji Santrali'nin inşasıyla ilgili 4 milyar dolar civarında bir para girişi sağlanmış. Bu para birkaç gün dolar kurunun yükselişini durdurabilir. Ancak dış borçların altında ezilen, bütçe açığı sürekli büyüyen iflas etmiş saray ekonomisini kurtaracak bir miktar değil.
Görüşmeden sonra yayınlanan ortak açıklamada bir yığın "beylik sözler" sarf edilmesi ve karşılıklı övgüler yapılması, "Soçi cephesinde yeni bir şey yok" demenin ötesinde bir anlam taşımıyor. Birbirlerine muhtaç olan taraflar için rutin bir görüşme gerçekleştiği değerlendirmesi ağır basıyor. Ancak kimi anlaşmazlıkları "sürdürülebilir" sınırlarda tutabilecek bazı adımlar atma konusunda tarafların anlaştığı belirtildi.
***
Tayyip Erdoğan’ın 180 derece dönüşlerini en iyi bilenlerden biri Putin’dir. Görünen o ki, bu tutarsız, her an dönmeye hazır karakterle iş yapmak Putin için de can sıkıcıdır. Buna rağmen pragmatist Putin, böylesi bir karakterle pazarlık yaparak tavizler elde etmenin mümkün olduğunu da çok iyi bilen ve bunu değerlendiren bir liderdir. Ukrayna savaşının yarattığı sorunlar ve batılı emperyalistlerin Rusya’ya uyguladıkları ekonomik ambargo koşullarında bu pazarlıkların Putin için öneminin daha da arttığı kesin. Yine de Putin’in Erdoğan’a zerre kadar güvenmesi için hiçbir neden bulunmuyor. Ancak bu samimiyetten yoksun ‘dostluk’, sorunlu/kazançlı ilişkilerin sürdürülmesi önünde bir engel teşkil etmiyor.
Arada bir hırpalasa da Suriye’ye dönük yayılmacı heveslerine sınır çekse de AKP şefi için Putin vazgeçilmez bir lider. Zira Putin’le kurduğu ilişkilerden ekonomik, siyasi, diplomatik çıkarlar sağlıyor. Bu arada Putin de olmasa, bazı Afrika ülkelerinin şefleri dışında “dünya lideri” Tayyip Erdoğan’ı muhatap alan kimse olmayacaktı. Bu ise, kurduğu dikta rejimle Türkiye’nin üstüne bir kabus gibi çöken şişik egolu biri için katlanılması zor bir durum olurdu herhalde.