Sermayenin “demir yumruğu” olan AKP-MHP rejimi, “ustalık dönemi” içinde olduğunu halkı soyma konusunda gösterdiği pervasızlıkla döne döne kanıtlıyor. Yağma, talan ve halkın cebinden para sızdırma konusunda “usta” oldukları kesin. Sorun işçinin, emekçinin kapitalistler tarafından sömürülmesinden ibaret de değil. İşçinin aldığı düşük ücrete, Tayyip Erdoğan’la etrafına topladığı dalkavukların başında bulunduğu rejim de her fırsatta el atıyor.
Halkı soymanın bir yolu zamlar, yüksek enflasyon, düşük ücret uygulamaları ise diğer yolu da dolaylı vergilerin arttırılmasıdır. Her durumda emekçinin eline geçen o sınırlı kazancın bir kısmı bu tür yöntemlerle mafyatik rejim tarafından geri alınıyor.
Gerici-faşist rejimin ekonomik politikası kimin için “rasyonel?”
“Saray rejiminin Kemal Derviş’i” diye anılan Mehmet Şimşek’in “rasyonel politikalara dönüş” yönünde attığı adımların ilk yansımaları zam yağmuru ve dolaylı vergilerin arttırılması oldu. Pek çok temel tüketim maddesine yapılan zamlar yeterli olmadı. Hemen ardından sabun, şampuan, deterjan, dezenfektan, ıslak mendil, peçete, tuvalet kâğıdı gibi her insanın kullanmak zorunda olduğu ürünler için alınan KDV yüzde 8’den yüzde 20’ye çıkartıldı. Bunun anlamı “zam üstüne zam” yapmaktır.
Emekçilerin boğazını sıkan “yerli/milli” gerici-faşist rejimin “insafa” geldiği anlar da yok değil. Örneğin Kur Korumalı Mevduata (KKM) para yatırıp milyonlar ya da milyarlar kazananlardan vergi alınıyor mu? Haşa! Onlar “yerli/milli faiz lobisi”, onların “kutsal” gelirlerinden vergi almak AKP şefinin “Nas” tarifine göre “günah” olmalı ki, onları bundan muaf tutuyor. Açlık sınırının bir nebze üstünde olan asgari ücretle çalışan işçiler ise sabun, deterjan, tuvalet kağıdı gibi şeyler satın alma “gafletinde” bulunursa %20 KDV ödemek zorundadırlar. Aynı şekilde içki-sigara gibi ürünlerden Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) adı altında sızdırdıkları parayı da kat kat arttırdılar. Bu arada yurtdışından getirilen telefonlardan “kayıt ücreti” adı altında aldıkları haracı da 2.700 TL’den 20 bin TL’ye çıkardılar. Belli ki burada durmayacaklar, çünkü Londra’daki “faiz lobisi” kesenin ağzını açmış değil. Nitekim pek çok ekonomist, bu zamların tsunamiye dönüşecek olan dalgaların başlangıcı olduğunu belirtiyor.
Bu sırada büyük şirketler ve bankalar!
AKP-MHP rejimi emekçi kitleleri sefalete itiyor diye ülkede herkesin aynı durumda olduğu sanılmamalıdır. Zira geniş kitleler, birileri daha da zenginleşin diye sefalete doğru itilir. Bu, kapitalizmin yapısal hastalıklarından biri olsa da rejim, icraatlarıyla zıtlığı daha da keskinleştiriyor. Ücretli çalışan işçi ve emekçilerin bütçeden aldıkları payın dramatik bir şekilde düşmesi, bu icraatların dolaysız sonuçlarından biridir.
Dayatılan sefaletin karşı kutbunda ise yüz milyarları bulan “kâr” eden büyük şirketler/tekeller ve bankalar var. Örneğin 2022 yılında büyük şirketler kârlarını yüzde 245 oranında artırmışlar. Şirketler bu “başarılarıyla” iftihar ederken bankalar onları da geride bırakıyor. Bankaların 2022 yılında elde ettikleri kârların yüzde 366 arttığı belirtiliyor. Bu modern tefecilerin 2022 yılındaki kârlarının 433 milyar TL’ye ulaştığı söyleniyor. Büyük şirketlerle ilgili yapılan araştırmalarda anlatılan bu “başarı” hikayeleri, Gerici-faşist rejimin kimler için çalıştığını göstermesi açısından çarpıcıdır.
Neyin ahlakını dayatıyorlar
Zorba rejimlerde herhangi bir hukuk ya da kural olmadığı için, rejimin tepesinden aşağıya doğru yağma, rant, haraç, talan gibi alanlardan elde edilen servetlerle zenginleşen asalak bir tabaka oluşturuluyor. Bunlar arasında partilerin şeflerinden tarikatların şeyhlerine, polis amirlerinden üst düzey bürokratlara, mafya babalarından çete reislerine kadar uzanan geniş bir kesim yer alıyor. Bunların etrafında her zaman beslemeleri/tetikçileri oluyor. Bunun en görünür, göz önündeki örnekleri ise sosyal medyadaki troller ya da linç kampanyaları için sokaklara salınan güruhlardır.
Din istismarcılığı ya da şoven ırkçılıkla “motive” edilen bu beslemeler, “ahlaksızlığa dayalı rejimin ahlakı”nı topluma dayatmak için de kullanılıyor. Daha önce siyasi linç kampanyalarında öne çıkan bu tetikçiler, şimdi konserlerin, festivallerin yasaklanması talebiyle ortalıkta boy göstermeye başladılar. Rejime biat etmeyenlerin yaşama biçimine kaba şekilde müdahale etmeye dönük bu girişimlerin son günlerde artması tesadüf değil. Yoksulluk derinleştikçe bu tür girişimler de artacaktır. Bunların bir hedefi kokuşmuş rejimin suçlarını örtmekse diğeri de toplumu zorbalıkla dizayn etmektir. Bundan da tehlikeli olan esas hedefleri ise, emekçileri sefalete karşı mücadele etmek yerine bu bataklığa çekip uyuşturmak, nefes alamaz, hakkını arayamaz duruma düşürmektir. Zira bu ilkel, gerici saldırganlığa destek veren işçi ve emekçiler, kendilerine sefaleti reva gören rejimin payandaları durumuna düşmektedirler.
Ya sınıf mücadelesi ya onuru kırıcı sefalet!
AKP-MHP ile ırkçı-şeriatçı destekçilerinin emekçilere sunabilecekleri tek şey kölece çalışma koşulları karşılığında onur kırıcı bir sefalettir. Hizmet ettikleri sermaye sınıfını ve emperyalistler memnun etmek için bunu yapıyorlar, yapmaya da devam edecekler. Aksi halde gerici-faşist rejimin işbaşında kalmasına izin vermezlerdi. Onlara göre, kapitalizmin aşılamayan krizini yönetmenin yolu buradan geçiyor.
Bunu başarmak için işçi sınıfı ve emekçilerin uyuşturulması, dikkatlerinin dağıtılması, yapay sorunlarla paralize edilmesi gerekiyor. Gerici-faşist rejim yıllardır bunu yapıyor. Bu amaçla din istismarına başvuruyor, şoven ırkçılık zehrini yayıyor, terör tehdidi yalanları uyduruyor, değerlerimiz, “ailenin kutsallığı” gibi sahte söylemlerle emekçilerin zihinlerini kirletiyor ya da meşgul ediyor. Bu ve benzer zehirleri yayarak işçi ve emekçilerin gerçek sorunları ile bilinçlerini birbirinden koparmaya çalışıyorlar. Yazık ki, bunu belli ölçüde başarabiliyor da.
Kendileri çalarak/çırparak dolar milyarderi olurken işçi ve emekçilere karşı bu kadar pervasız olabilmeleri, yapay ayrımlarla sınıfı pasifize ettiklerine kanaat getirmiş olmalarıyla da bağlantılıdır. Bu kanaat temelsiz olmasa da yerle bir edilmesi zor değil. İşçi sınıfı örgütlü, fiili-meşru mücadeleyi yükseltmeye başladığı anda yapay ayrımlara dayalı duvarlar yıkılacaktır. Bu yapay ayrım duvarlarını yıkmanın da saldırı dalgalarını kırmanın da yolu örgütlü sınıf mücadelesinin yükseltilmesinden geçiyor. Rejimin dayattığı “onuru kırıcı sefalet zincirlerini” parçalamak da ancak o koşullarda mümkün olacaktır.