Polis kurşunu kol geziyor!

Polis, bekçi, asker şiddetinin bu kadar olağan hale gelmesi, adeta teşvik edilmesi, ülkenin içinde bulunduğu toplam baskı ve şiddet atmosferinden ayrı düşünülemez. Grev yasakları, sokak eylemlerine dönük saldırılar ve ev baskınlarına polis şiddeti ve cinayetlerini de eklemek gerekir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 26 Aralık 2022
  • 08:00

Derinleşen ekonomik kriz ve artan gericilik toplumda var olan hoşnutsuzluğu büyütüyor. Günbegün artan hoşnutsuzluğun yol açacağı sosyal patlamadan ölesiye korkan sermaye iktidarı, kendi bekası için faşist baskı ve saldırılarını sistematik olarak tırmandırıyor. En küçük hak arama eylemlerinden düzen muhalefetine, gerçekleri yazan gazetecilerden sanatçılara kadar çok geniş bir kesimi faşist baskı ve zorbalıkla sindirmeye çalışıyor. AKP-MHP iktidarı, bu saldırganlığın bir parçası olarak bekçi ordularını tahkim ederek ve polise sınırsız yetkiler vererek topluma sopa sallıyor.

Cezasızlık politikaları ile ödüllendirilen ve sınırsız yetkilerle donatılan polisin işlediği cinayetlerse her geçen gün artarak devam ediyor. Türkiye’de on yıllardır polisin fütursuzca silah kullanımı sonucu aralarında çocukların da olduğu çok sayıda kişi yaşamını yitirdi.

Kürt illerinde yaşanan zırhlı araç cinayetleri, Kemal Kurkut’un arama noktasında polis tarafından alenen vurulması, Berkin Elvan, Nihat Kazanhan, Dilek Doğan, Adana’da öldürülen çocuk işçi Ali El Hemdan…akla gelen polis cinayetlerinden bazıları. Hepsinin failleri ya çok az cezalarla ya da takipsizlikle ödüllendirildi.

İstanbul’da 5 kişi vuruldu

Sadece son bir ayda İstanbul sokaklarında polisin vurduğu 5 kişiden 3’ü hayatını kaybetti, 1’i ise ağır yaralandı.

Taksim’de 13 Kasım günü yaşanan patlamanın ardından bir polis, İrem Esendemir’e “şüpheli” olduğu gerekçesiyle ateş etti. Esendemir’in ağır yaralandığı belirtildi.

Taksim’de 26 Kasım günü 19 yaşındaki Göktuğ Efe Yılmaz, bir polisi vurduğu ve dur ihtarına uymadığı iddiasıyla polis kurşunuyla öldürüldü.

Fatih’te 7 Aralık günü, bir polis sahil yolu üzerinde pitbull cinsi köpeğini gezdiren 25 yaşındaki Hacı Gelener ile tartıştı. Tartışmanın büyümesi üzerine polis, Gelener’e ateş ederek öldürdü.

Beyoğlu’nda, 11 Aralık günü polisin “dur” ihtarına uymadığını iddia ettiği şüphelilere açtığı ateş sonucu babaannesini ziyarete giden 18 yaşındaki Zuhal Ebrar Yıldız vurularak öldürüldü.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 12 Aralık tarihinde, bir sivil polis, park yeri nedeniyle tartıştığı otopark görevlisini silahla yüzünden vurdu. Otopark görevlisi yaralandı.

Yaşanan cinayetlerin münferit olmadığı raporlara da yansımış bulunuyor. İzmir’de “dur” ihtarına uymadığı iddiasıyla polis tarafından vurularak öldürülen Baran Tursun adına kurulan Baran Tursun Vakfı’nın hazırladığı “Yargısız infazlar” başlıklı rapora göre, polis, son 10 yılda 430 kişiyi öldürdü.

Vuran polis, araştıran polis!

Zanlının polis olduğu cinayetleri yine polisin araştırması, delil karartılmasından üretilmesine dek çok sayıda hukuksuzluk barındırıyor. Yetkileri genişletilen polisin bu kadar rahat cinayet işlemesinin önemli bir nedeni de suçun yine polis eliyle gizlenmesidir. Aynı raporda sunulan aşağıdaki paragraf durumu çok net biçimde anlatmaktadır:

“İzmir’de Baran Tursun’u öldürdükten sonra, ateş etmeyi gizlemek suretiyle trafik kazası raporu düzenlenmesi, Ankara’da 20 yaşındaki Soner Cankal’ı öldürdükten sonra, cesedinin üzerine kurusıkı tabanca bırakılması, Antalya’da motosikletiyle gezerken öldürülen 17 yaşındaki Çağdaş Gemik’in cesedinin yanına birkaç gram uyuşturucu bırakılması, Kızıltepe’de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı öldürdükten sonra cesedinin üzerine silah bırakılması gibi delil yaratma fiilleri diğer vakalarda da yaygın bir şekilde görülmektedir. Bu fiilleriyle amaçlanan şey; kendileri veya arkadaşlarının fail olduğu kötü muamele veya öldürme vakalarının esası olan delilleri gizlemek, aklama yönünde delil üretmektir.”

Soruşturma ve yargının her aşamasında katil polislerin korunup kollanması, polisin tereddüt etmeden silahını ateşleyerek insanları katletmesini olağan hale getirmiştir. Yaşam hakkını ihlal eden bu saldırganlık ne münferittir ne de sadece polisin “elim kaydı” savunmaları ile geçiştirebilir. Yargısıyla, polisiyle hepsi çürümüş faşist rejimin bir parçasıdır. Kadın cinayetlerinden iş cinayetlerine, polis şiddetinden zabıta terörüne dek hepsi bütünlüklü olarak sermaye devletinin faşist baskı ve zorbalığının birer yansımasıdır.

***

Polis, bekçi, asker şiddetinin bu kadar olağan hale gelmesi, adeta teşvik edilmesi, ülkenin içinde bulunduğu toplam baskı ve şiddet atmosferinden ayrı düşünülemez. Grev yasakları, sokak eylemlerine dönük saldırılar ve ev baskınlarına polis şiddeti ve cinayetlerini de eklemek gerekir. 18 Aralık günü HDP’nin eyleminde estirilen polis terörü ve bir polisin HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Ferhat Encü’ye tokat atması ve bu saldırıyı görüntüleyen gazetecinin gözaltına alınarak görüntülerin silinmeye çalışılması AKP-MHP iktidarının hak arama eylemlerine dönük tahammülsüzlüğün göstergesidir.

AKP-MHP iktidarı, sokaktan duyduğu derin korkudan dolayı polisin yetkilerini genişleterek kendi bekasını güvencelemek için devasa bir güvenlik aygıtı yarattı. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostad) verilerine göre, Avrupa’da en fazla polisin olduğu ülkenin Türkiye olduğu kaydedildi. Silahlı güçlerini her geçen gün daha fazla eğitip donatmakla övünen gerici-faşist iktidar, başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin yaşamını tehdit ediyor.

K. Düşgör